"Yönetime girdiğimde, kadın olduğum için bana daha nazik, öncelikli ve yumuşak davranılacağını düşünüştüm. Ancak ilk gittiğim protokol gezisinde fotoğraf çekilirken dirsek bile yedim. Hiçbir kadın 'Yönetime bir prenses olarak gireceğim' dememeli."
Beşiktaş Spor Klubünde yedi ay İletişim Komitesi Sorumlusu olarak çalışan ve Temmuz 2007'de Başkan Yıldırım Demirören'in isteği üzerine istifa eden Gülnaz Arsel "erkek egemen" futbol dünyasında "kadın yönetici olma deneyimi"ni Hürriyet Spor ekinden Celal Demirbilek'e böyle anlatıyor. (Bu arada Demirbilek'e "bayan"ın bir hitap biçimi olduğunu ve "kadın"ın "kötü" bir söz olmadığını, rahatça "kadın" diyebileceğini anımsatmak isteriz).
"Prenses"...
Arsel'in erkekler arasında "erkek bir işte" yedi ay çalışmış olmasının büyük bir mücadele gerektirdiğini tahmin ediyoruz, ancak kadınlara "prenses" filan gibi yakıştırmalarda bulunmak erkeklerin onları işlevsizleştirmek ve beceriksiz sıfatıyla yakınlaştırmak için kullandığı terimler olduğunu da biliyoruz. Arsel baştan, öğretilmiş bu zihniyet içinden konuşuyor...
Arsel'in henüz görevdeyken verdiği başka bir söyleşide de şöyle bir cümle geçiyor: "Beşiktaş'ın başına gelecek teknik direktör bizim için çok önemli. Gençleştirme operasyonu yapıldıktan sonra, yarışmacı bir teknik adam istiyorduk."
Gülnaz Arsel hala "teknik adamdan" sözediyor, bu durumda kendisi de teknik değilse de "idari adam" oluyor o sıralarda Beşiktaş yönetiminde... Bütün bir insanlığı erkek varsayan bu "adam" sözcüğünü kullandığı için Arsel'in mücadelesini boşa çıkarmaya girişmek haksızlık olur... Kadınların da kendilerini "adam" diye tabir ediyor olmaları olsa olsa her alanda daha çok kadın olması gerektiği fikriyle bir kez daha buluşturmalı bizi.
Arsel "Kadınlar spor kulüplerinin içinde ne kadar yer almalı?" sorusunu ise şöyle yanıtlıyor:
"Her şeyin anahtarı bilgi toplumu olmaktır. Kadın ile erkek eşittir. Dolayısıyla bir geçiş başladı. Yeni düzenlemeler yapılıyor. Bundan sonra kadınlar yönetimlere daha fazla girmelidirler. Yönetim kurulu üyesi sayısı da azaltılmalı diyorum. Bir başkan, 10 üye yeterlidir. Her yönetime de iki kadın girmeli ve bu gittikçe artmalıdır. Bu da yönetime girecek kadının ne bildiğine bağlıdır. Bizler yönetim kurulu üyeleri olarak başkanın danışmanlarıyız. Biri tesisleşmeyi, bir diğeri hukuku, diğeri 'Ben iletişimi iyi biliyorum' demeli. Sadece, 'Bu iyi bir insandır' diye yönetime alınmamalıdır. Biri çıkar, 'Benim pazarlama projelerim var' der, o kişi de yönetime girmelidir. Kadından başkan bile olmalıdır. 100-200 milyon dolarlık kulüpler artık dernek statüsünde yönetilemezler. Şirket şeklinde yönetilirse kadınlar da başkan olabilir. Burada iyi niyet çok önemlidir."
Spor klüplerinde kadınlar başkan olmalı evet, gelin görün ki "dil" her şeyi eleveriyor... "Kadından başkan bile olmalıdır" diyor Arsel... "Bile"!
Söyleşiden dikkat çekici sorular ve yanıtlar içeren bazı bölümler şöyle:
Bir kadın olarak futbol kulüplerinde yöneticilik yapmanın ne tür zorlukları var?
Ben aslında hiç zorluk çekmedim. Baştan tavrım çok netti. Bu tip organizasyonlarda tek tek herkesin onayı alınarak iş yapılamaz. "Ben iletişimi biliyorum, proje yapmayı biliyorum" dedim. Bu nedenle çok fazla sıkıntı yaşamadım. Tek sıkıntım projelerimin yapıl-mamasıydı.
Bayan olduğunuz için Beşiktaş Kulübü yöneticiliğinde ne tür sıkıntılar yaşadınız? Örneğin deplasmana gittiğinizde rakip taraftarların tepkisi oluyor muydu?
Çok bir şey yaşamadım. Espri yaptım! Kadın olduğum için daha nazik, öncelikli ve daha yumuşak davranılacağını düşünmüştüm. Ancak ilk gittiğim protokol gezisinde fotoğraf çekilirken dirsek bile yedim. Hiçbir kadın, "Yönetime bir prenses olarak gireceğim" dememeli. Proje üretmelidir. Kadının üretme isteği genetiktir. Manchester United kulübünde kontesler de var. Orada yönetimler değil, menajerler ön plandadır. Bir dönem kapanıp öbür dönem açılıyor. Erkekle gelen yapısal dönem yerine bilgi toplumu olan bir yapının gelmesi gerekir futbola. Sadece üreten insan olmalı.
Bayanın olduğu yerde düzen vardır. Bu, futbol kulüpleri için de geçerli midir?
Etki alanınızın içinde bir düzen yaratabiliyorsunuz. Mesela ben medya ilişkilerinden sorumluydum, ı Doğru ha-l berlerin verilmesi ile görevliydim. Medyaya çok saygılı davrandım ve bir düzen kurdum. İçerdeki iletişim ekibi ile çok düzenli çalıştım. Yönetim kurulları çok kalabalık olunca sorunlar çıkıyor. Oy birliği ile alınmış bir karar alındığını hiç hatırlamıyorum. Kararlarda tek başıma muhalif duruma düştüğüm anlar da oldu. Örneğin, "Roberto Carlos'un gelişi ile Türkiye'deki pazarlama anlayışında değişiklikler olacak" dedim. Ancak aldığım yanıt hayli ilginçti. "Roberto Carlos'u abartmaya gerek yok" dediler. Oylamada 18-1 yenik düştüm. Dijital pazarlama projeme sadece başkan onay verdi. "Televizyon kanalımızı çok güçlendirmemiz gerekiyor. Maçları kendimiz yayınlayalım, televizyonumuzu güçlü kullanalım" dedim, tek kaldım.
Kulüplerde ve federasyonda hiç kadın yönetici olmaması konusunda kadınlar ne düşünüyor?
Her kadının olması gereken bir pozisyondaydım ben. Kadın bir yerine iki kere çalışmak zorunda kalıyor. Futbol çok da saydam bir iş değil, o nedenle kadınlar yönetime girmekten çekiniyor. Ayrıldıktan sonra bütün kulüplerin yöneticileri beni arayıp görüştü. Ben bir Fenerbahçe maçından sonra, "Futbol endüstrisi, futbol şiddetine dönüşüyor. Bunun kimseye faydası yok" demiştim. Bana kimse, "Ne demek istiyorsunuz" diye sormadı. Onu sormadıkları gibi, bir maçta başka bir takımı tebrik ettiğim için neredeyse asılacak duruma geldim. Ben istifa ettikten sonra 'başka kulüpler de karşı takımı tebrik etmeli' düşüncesi yayıldı. Bazı şeylerde erken konuştum. Ben çok hızlı bazı şeyleri yapmaya kalktım. Fakat bazı insanlara yabancı geldim. Keşke bunları önermeseydim. (NZ/GG)