Selam verdiğim, şakalaştığım, evde tuz bittiğinde gidip istediğim.
Onların Kayseri'de, Sivas'ta, Edirne'de, Maraş'ta, Trabzon'da, Tokat'ta, Muğla'da, Çorum'da, Anadolu'nun kentlerinde, kasabalarında, köylerinde hálá yaşıyor olmaları zenginliğimiz olacaktı.
Demokraside, ekonomide, dünya kulislerinde...
Bence ne PKK sorunumuz vardı, ne AB'nin duvarlaşan kapısı...
Gaziantepli, kendisine "Sizin iliniz niye bu kadar kalkındı da biz kalkınamadık?" diye soran komşu ilin esnafına şöyle yanıt vermişti:
"Biz kendi Ermenilerimizi sakladık..."
(.....)
Büyükler zaman zaman bize Ermeni komşularıyla ne kadar iyi geçindiklerini, nasıl yardımlaştıklarını ve onlardan nasıl çok şey öğrendiklerini anlatırlar.
Akdeniz'deki bir gemide, Türk gazetecisi olduğumu öğrenince boynuma sarılıp ağlayan o yaşlı Ermeni kadınını da ben tanıdım.
Ama artık yoklar.
*
Nasıl gittiler, niye gittiler bilemem.
Bu konuda araştırma da yapmadım, niyetim de yok.
Ama "soykırım" gibi bir ağır suçlama altında yaşamak, her Türk gibi bana da azap veriyor.
Böyle bir suçu kabul edemem.
Ancak Cemil Çiçek gibi devlet adamları oldukça, azap bitmeyecek.
İşimiz zordur.
Boğaziçi Üniversitesi'nde dün yapılacak bir tartışmalı toplantı, Adalet Bakanı'nın toplantıyı düzenleyenleri "hıyanetle" suçlaması ve "Bu toplantıyı düzenlemek Türk milletini arkadan hançerlemektir" demesiyle iptal edildi.
O zaman dünya, Türkiye'nin ortaya koyduğu ve koyacağı, soykırımın doğru olmadığını kanıtlayan belgelere (gerçek olsalar bile) inanır mı?
Karşı kanıt-belge varsa, onları ortaya çıkartacakları ve konuşmak isteyenleri (üniversite çatısı altında olsa bile) peşin peşin "Hain" ilan eden bir devlet artık inandırıcı olabilir mi?
Artık kim kanar Başbakan'ın "Gelin arşivlerimize birlikte bakalım" çağrılarına?..
Bir sorumlu Bakan'ın yapacağı en büyük gaf bu...
Göreceksiniz; uluslararası zeminlerde, Türk Devleti'nin "suçu gizleme çabalarına" örnek gösterecekler Çiçek'in kabak çiçeğini.
İşimiz zor...(BC/EÜ)