Aferin fıstık!
Günümüz erkeği ve kadını arasında gerçekten neler oluyor? Bir kadın, birey olarak gösterdiği çaba ile, bir "erkek" mesleğinin zirvesine çıkabildiğinde, herkes ona "Aferin, fıstık" der. "Ev erkekleri" öğleden sonra yayımlanan talk show'lara konuk olmaya başlarlar. Hayatımızın ne kadar zindan olduğunu ise Kadınlar Venüs'ten, Erkekler Mars'tan Gelir türünden kitapları görünce fark ederiz. Yani hala her şeyin en iyisini "babalar" bilmektedir. Söz konusu kitaplar hala aleni bir biçimde babaannelerimize verilen öğütleri içerir. Doktor bilmem kim, cinsiyetçi kitaplarla en çok satanlar listesinde tepelere çıkmayı başarır.
Hegemonyacı erkek
Hegemonyacı erkeklik fiziksel güç ve üstünlük ile tanımlanır. Pişmanlık ve belirsizlik gibi hislerden yoksun, heteroseksüel, iktisadi açıdan bağımsız, kadınlar ve öteki erkekler üzerinde otorite taşıyan ve cinsel fetihlere aşırı ilgi gösteren bir kişidir hegemonyacı erkek. Ne kadar çok dişiyi döllerse o kadar tatmin olacağına duyduğu inancın, doğasından kaynaklandığını, biyolojik olarak da buna mecbur olduğunu sanır. Oysa günümüz kent toplumlarında erkeklerin pek çoğu bu özelliklerden en az bir kaçını taşımıyor. Yine de popüler kültür, "hegemonyacı erkekliği" sonuna kadar destekliyor. Hegemonyacı erkeklik, en azından bir kurum olarak kendini koruyor ve gerektiğinde kendi kurallarını ortaya koymaktan çekinmiyor.
Yuvayı dişi kuş yapar
Erkekliğin standartların kültürden kültüre değişiyor. Ancak, ortak bir nokta var; o da erkekliğin her zaman kadınlıktan üstün olduğu. Hegemonik erkeklik, kadın ve erkek arasındaki iş paylaşımını da belirler. Bugüne kadar kadınların annelik, çocuk bakımı, ev işi gibi görevler yüklenip ücretsiz işçiler olarak çalıştırıldığı, emeklerini küçümsendiği ve cinsel açıdan sömürüldüğü çok yazılıp çizildi. Toplumsal işlerin belli başlıları, erkeklerin eşlerini ev hayatında ve duygusal açıdan sömürmesiyle yürüdüğü ortaya çıktı. Erkekler ev işleri ve ilişkiye dair görevleri üstlenmiyorlardı. "Yuvayı dişi kuş kurar" sözünü anımsayın. Ama bu ayrımcılığın bir başka yönü var. Araştırmalar gösteriyor ki, bugün "kadın işi" yapan erkeklerin pek çoğu, kadınlara göre daha iyi muamele görüyor.
Hayatın içinde cengaver
Sosyolog Christine Williams Still a Man's World: Men Who Do Women's Work (Hala Erkeklerin Dünyası: Kadın İşi Yapan Erkekler) kitabında erkek hemşireleri, ilkokul öğretmenlerini, kütüphanecileri ve bağış toplayıcıları incelemiş. Araştırmanın sonucunda bu erkeklerin kadınlara göre daha fazla ücret aldığını, daha fazla terfi fırsatı elde ettiğini ve erkek oldukları için daha fazla saygı gördüklerini saptamış. Bir başka saptama da, ailedeki rol değişimleriyle ilgili. Erkekler ev işlerine ya da babalık görevlerine standartlardan biraz fazla eğildiklerinde, takdir ve teşekkürle karşılaşıyorlar. Çünkü erkeklerin bu işleri üstlenmeleri "sorumluluk", değil "karar". Sonuçta, geçici bir taviz olduğu da düşünülebilir. Erkeklerin kadınlarla bir hayat paylaşım koşulları, kadınlar ne kadar üniversite ve ofislere girmişlerse de henüz belirlenmiş değil. Erkekler yarım asırdır maç izleyen, kahveye, birahaneye giden, dışarıda erkek arkadaşlarıyla takılan babalarını model alıyorlardı. Ama şimdi bunlar değişti, çünkü evet, kadınların koşulları değişti. Kent yaşantısının talepleri de eski koşulları desteklemiyor. Kadınlar eskisine göre daha talepkar; erkeklerden değilse de, hayatın genelinden daha çok şey talep ediyorlar. Kadınların bir kısmı boynunu büküp köşesine çekilmektense, hayatın içine cengaverler gibi atıyor kendini. Üstelik elinde maddi güç ve eğitim gibi silahlar bulunuyor. Bütün bu tavır karşısında da erkek bir model boşluğuna düşüyor. Bu yeni kadına babasının annesine davrandığı gibi davranamıyor. Bu yeni kadınla ilişki kurmak için, iletişim kurmak için hangi fikir trenine atlayacağını bilemiyor. Kıvranıyor, kıvranıyor, çoğunlukla giderek mutant, ucube, tuhaf bir varlığa dönüşüyor.
Güçsüzü koru!
Erkek sözü, ataerkil toplumlarda her zaman iyiyi, doğru olanı, üstün olanı ifade etmek için kullanılır. Cinsin bitip, cinsiyetin başladığı noktayı kestirmek güç ama sonuçta, bir cinsiyet olarak erkeklik, her zaman özenilecek ve doğru olana yönelik bir kavram olarak sunulur. Bu nedenledir ki, tuttuğunu koparan kadınlara "erkek gibi kadın", "delikanlı kız" gibi sözler söylenir. Zayıf, iki yüzlü davranan erkekler, "biraz erkek ol"sözüyle uyarılır. Aşağılamak için ise "sen de erkek misin", denir. Mertlik, dürüstlük, cesaret gibi kavramlar hep bu "erkeklik" fenomeninin bir parçası gibi görülür. Ataerkilliğin güçlü olduğu ortamlarda, bu fenomen gerçek bir biçimde yaşanıyor mu, aslında hayır. Ama bu fenomenin erkekler için çağlardır bir model oluşturmada başarı gösterdiği tartışılmaz. En azından yüzyıllardır erkekler, "yiğit, yürekli, kudretli" olana özendiler, kimliklerini bu özenme duygusuyla biçimlendirdiler. Kendilerine özgü "raconlar" icat ettiler. Güçsüz gördükleri için kadınları korumak ve kollamak gibi bir görevleri bulunduğuna inandılar. Günümüzde araştırmalar gösteriyor ki, artık erkeklerin bir çoğu kadınları kendilerinden "güçsüz" bulmuyor. Oysa ki, hala dünyanın iktidarında erkekler var ve hegemonyacı erkeklik her zamankinden güçlü.
Kafalar karışık
Kadınların kazanımları henüz bu iktidarları yıkacak toplu bilinç ve örgütlenme düzeyinde değil. Yeni, endüstrileşmiş, siberleşmiş toplumların ucube erkeklerinin kafası ise her zamankinden karışık. Riya, korkaklık, kazık atma kimi erkekler için bu yeni tanımlamalar içinde, artık utanılacak şeyler değil. Onları iktidarda tutan, erkekliğin olumlu yakıştırmaları değildi zaten. Öyleyse, bu olumlu yakıştırmalar olmadan da yaşayabilirler. Ki yaşıyorlar.
Doyasıya seviş, bakireyle evlen!
Çok şey değişti diyoruz hep. Ama işin gerçeği değişmedi. İstanbul gece hayatının önemli mekanlarında araştırma yapan bir sosyolog, bir gecelik ilişkiler peşinde olduğunu açıklamaktan çekinmeyen 70 erkekle konuşmuş, bunların pek çoğunun konuşma boyunca "bekaretin hiç önemli olmadığını, hatta alay konusu olabileceğini" söylediğini not etmiş. Konuşmanın sonlarına doğru, erkekler yine de evlilik hayatının başka bir şey olduğunu ve "günün birinde bakire bir kadınla evlenirlerse, evliliklerinin daha sağlıklı olacağına" inandıklarını söylemişler. Cinsel özgürlük denilen şeyi desteklerini ifade eden bu erkek kitlesi, aslında kadın düşmanlığının en tehlikelilerinden birini içlerinde taşımayı sürdürüyor, anlaşılan.
Zengin kadın hayat kurtarır!
Bir zamanlar kadınlar "zengin bir erkek bulup evlenmek" gibi bir hayalden söz ediyorlardı. Kadınların kazanımları arttıkça bu hayal haklı olarak küçümsendi, kadınları ikincil bir duruma düşürdüğü için de lanetlendi. Ama günümüzde pek çok erkek açık açık "zengin bir kadın bulup evlenmek"ten söz ediyor, bunu da onların erkek mi erkek arkadaşları yadırgamıyor, "ayıplamıyor". Bir zamanlar kadınlar kurduğunda aşağılayıcı bulunan bu hayal, şimdi kimi erkeklerin dilinden düşmüyor, üstelik onlar için bu "aşağılayıcı" değil, eh madem ki eşitlik var... Yani kadınlar zaman içinde kendileri ve toplum hayatı için olumsuz buldukları şeylerden uzaklaşmayı başardıkça, erkekler aynı olumsuzluklara koşar adım yaklaştılar.
İstediğin zaman çek, git!
Kadın kan ter içinde evine gelir. Gün boyu tam dokuz saat çalışmıştır. İş yeri servisinden indikten sonra evine ulaşmasını sağlayan o on beş dakikalık yolu yürümek bile onun için bir ezadır. Kadın eve gelir, topuklu ayakkabılarından, terli gömleğinden, rahatsız eteğinden, göğüslerini sıkan sutyeninden kurtulur. Kıpkırmızı kesilmiş yüzünü yıkar. Yan odadan erkeğin sesi duyulur. Çok sıkılıyorum, der erkek. Sonra kadının yanına gelir. Gördüğü şeyi beğenmez, gördüğü şeyi arzularına değer bulmaz. Ben gitmek istiyorum, der. Toparlanmaya başlar. En sevdiği eşyalarını, giysileri toparlar. Bu toparlanma sırasında evi bol bol dağıtır. Erkek her zamankinden daha bencil, daha sıkılgan, daha kifayetsiz, daha "sümsük"tür. Ortak bir hayatın maddi/manevi bütün faturaları, kira borçlarını, apartman aidatlarını, bozuk kapı zilini, kalkmış duvar boyalarını, tepeleme dolmuş küllükleri, içi yosun tutmuş, boş bira şişelerini kadına bırakır ve gider. Kadın nasıl olsa güçlüdür, "güçlenmiştir", nasıl olsa işi vardır, para bulabilir, nasıl olsa yalnız yaşayabilir, bir evin yükünü tek başına taşıyabilir.. Bilir, bilir, bilir.
Yeni bir feminizm
Erkeklerin pek çoğu artık kadınlarla olan ilişkilerinde model ve değer yoksunluğu çekiyor. Kendi modelini ve değerlerini kendisi yaratabilen erkekler, kadın hareketinin de kazanımları arasında sayılabilir. Bunun dışında sokaklar da, evler de hala kadınlar için çok tehlikelidir. Hegemonyacı erkeklik olumlu yakıştırmalarından kurtulunca, kendi ifadesiyle "erkeklik öldü" gibi bir noktaya da varılabilir. Bütün bunların sonucunda da ortaya daha yıkıcı, daha yaralayıcı, daha aldatıcı bir erkek türü çıkmıştır, feminizmi, kadın kurtuluşunu, günümüz koşullarını yanlış anlamış, kendine göre yontmuş, oportünist bir türdür bu, bir ucube, bir mutant... Şimdilerde bunun kökünü kazımak için yeni bir feminizme ihtiyacımız var.