Eğer bölüme kabul edildiyse o erkek, kısa zaman sonra derslerde 'bayan' diyen kadın öğrencilere, "bayan denmez, kadın denir, bayan, kadının cinsiyetini, cinselliğini gizlemek için..." yollu ukalalıklarla, erkekliğini ispat etme(me) telaşına girişir.
Peki, madem öyle, niye böyle? Erkeklerin Kadın Çalışmaları'nda işi ne? Yoksa, hemen her alana müdahale eden erkekler, kadınlara başka yer bırakmamak için mi Kadın Çalışmaları'na göz dikiyorlar?
Urfa'daki Yılmaz Güney Parkı'nın "Bayanlar Parkı" yapılıp erkeklerin girişinin yasaklanması üzerine ayağa kalkan medyamız da toplumsal cinsiyet rollerine karşı çıktığı için mi bu kadar hassas? Erkekler, kadınları kurtarmak için mi feminizm öğrenirler?
Eşcinsellik, askerlik veya sadece kadınlar!
Üniversitelerdeki Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı'na dâhil olmaya çalışan erkek öğrenciler, kabaca üç ana kategoriye ayrılır.
Bir erkek bu bölümde okumak istiyorsa ya eşcinseldir ya askerlikten kaçmaya çalışmaktadır ve 'en rahat' girebileceği bölüm Kadın Çalışmaları'dır veya öğrencilerin hemen hepsi kadın olduğu için bazı erkekler bu bölümü tercih etmektedir!
Sonuncu ana kategori kendi içinde ikiye ayrılır: Sevgili bulmak için sadece kadınların olduğu bölüm tercih edilmiştir bir, kadınları kurtarmak için buraya gelinmiştir iki!
Basit gibi görünen bu sığ saptamayı hafife almayınız; hakikaten Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı'nda okuyan kadın öğrencilerin böyle bir yaygın kanısı vardır.
Hayatın her alanında erkekliğin kuşatması altında yaşayan kadınların, erkeklerin sinsi emellerine safça yaklaşmalarını beklemek, saflık olmaz mıydı zaten? Bir erkek, başka hangi sebepten, feminizmin anlatılıp tartışıldığı, toplumsal cinsiyet kavramı üzerine çalışılan bir bölüme girsindi ki!
Aslında başka bir sebebi daha olabilir, erkeklerin Kadın Çalışmaları'nda okumak istemeleri için. Son zamanlarda, özellikle Avrupa Birliği'nin hassasiyeti çerçevesinde sivil toplum camiasında, hadiseyle yeni tanışan erkeklerin 'bayan arkadaşların özgürlüğü' şeklinde bir trende kapıldıkları münferit vakıa değildir.
atta daha evvel bianet'te tartıştığımız 'üç büyük dergi'nin (" Haber Bahane, Kadın Bedeni Şahane ", " Aktüel'in Kadınları ", " Haber Kadında, Kadınlar Haftalık'ta ") kadınlara yaklaşımı üzerinde dururken de dikkat etmiştik: gayet seksist dergiler, 8 Mart dosyaları açıyor -elbette yarı çıplak kadın fotoğraflarıyla-, kadın hakları üzerine haberler yapıyor.
Bu haberler yapılırken elbette kadın bedeni pazarlanıyor, söylenenle çizilen birbirini tutmuyor. Ancak neticede 'bayan arkadaşların özgürlüğü' dert ediliyormuş gibi yapılıyor.
Kadın Motifi!
Yazılı basın dışında, 'bayan arkadaşların özgürlüğü' trendini şu anekdottan daha iyi anlatan ne olabilir ki? Mahalli film çekmiş olan bir ekip, 'bayan' arkadaşlarının "iyi de hani kadın motifi!" tepkisi karşısında çaresizliğe kapılmış ve filmi kurgulamasını rica ettikleri arkadaşa yalvarırcasına, "n'olur kadın motifine dikkat et abi!" diyordu.
Kadın motifi nedir, neden önemlidir, evde yemekleri kim yapar, bulaşıkları kim yıkar; filmin yapımcısının umurunda mıydı, bilinmez. Lakin ne yapıldı edildi, film bir 'kadın motifi' kazandıktan sonra, piyasaya sürüldü.
Lafı dolandırmadan, neticeye gelelim: artık belli bir sınıfın mensubu erkekler, iyi veya kötü, kadın meselesinde riyakâr davranmak zorunda olduklarını biliyorlar. Bu bile az -buz bir gelişme değil aslında.
Erkek doğulmaz, erkek olunur
Erkeklerin bu riyakârlığı Kadın Çalışmaları'na ne derecede yansıyor, bilinmez. Ancak kadın hareketini mücavir hareket olarak gören solcu erkekleri katmazsak, maço kültürüne bir şekilde dâhil olmamış / olamamış erkekler için de Kadın Çalışmaları çekici gelmeye başladı.
Bunu riyakârlık sınırlarına dâhil etmeye çalışmak, haksızlıktır veya pozitif bir politik tavır olmayabilir. 'Dünyanın bütün erkekleri, eninde sonunda erkektir' veya 'penisi olan herkes, ataerkiye hizmet etmektedir' yollu değerlendirmeleri sayfalarca tartışmak mümkün.
Ne var ki, artık bu yargıların sınırlarını aşma zamanının geldiği, kadın hareketinin içinde bulunduğu açmazlar yüzünden de farz gibi görünüyor.
Neticede kadın hareketi sadece kadınları değil erkekleri de hedefliyorsa, aslında tam da toplumsal cinsiyeti yeniden üretir biçimde, 'penis sahibi herkes erkektir' yargısının kırılmaya başlanması gerekiyor.
Hepimiz biliyoruz, erkek doğulmaz, erkek olunur. O halde erkeklikle mücadele etmek için, dayatılmış toplumsal cinsiyet rollerinden rahatsız olan erkekler de 'işe' yarayabilir.
Aslında doğru, penis sahibi her insan, erkektir. Ama zaten tartıştığımız şey, dert ettiğimiz mesele penis değil, erkeklik değil mi? Yani cinsel organ değil, toplumsal cinsiyet değil mi tüm bu meselenin, ataerkinin 'babası'?
Yazık ki, Kadın Çalışmaları'nda toplumsal cinsiyet kavramı derinlemesine tartışılmadığı, dahası esas mesele toplumsal cinsiyet kavramının kendisi olmadığı için, Kadın Çalışmaları'nda okuyan erkekler, meramlarını tam olarak anlatamıyorlar.
Bölümün mail grubuna, herhangi bir konuda bir şeyler yazdığında bir erkek öğrenci 'eril dil' kullanmakla suçlanabiliyor mesela. 'Eril dil' denen şey de, bir konudaki önerilerini maddeler halinde sıralamakmış güya!
Dahası, Kadın Çalışmaları'ndaki kadın öğrenciler, kendilerini peşinen 'arınmış' hissettikleri, bölümün 'esas sahibi' gibi gördükleri için olmalı ki, erkek öğrencilere, aslında bulunmamaları gereken bir yerde bulundukları sık sık hatırlatılıyor.
Peki, yok mu hakikaten eril tavrını, dilini vs, bölümde de sürdürmeye meyilli erkekler; muhakkak vardır. Ancak, gayet eril bir dil kullanan o kadar çok kadın öğrenci de var ki; dedikodusunu yapsak, aylarca bitiremeyiz.
"Yalnızca kızlarla kızlar"
Aslında haksız olan, bölümü sahiplenen kadın öğrenciler de değil, bölümde okumak isteyen erkekler de. Zaten mesele, haklıyı - haksızı tespit çalışması değil, Kadın Çalışmaları'nın bu konuda yapıp ettikleri ve etmedikleri.
Tüketim kültürüyle toplumsal cinsiyet rolleri arasındaki ince bağlantıyı derinlemesine irdeleyip sorgulayan Susan Willis, Gündelik Hayat Kılavuzu başlıklı kitabında, evcilik oyunu sırasında pekiştirilen cinsiyet rollerine dikkat çekerken, şöyle bir anekdot aktarıyor;
"Kızım Charlotte her evcilik oyununu 'sen bebek ol, ben anne' diye başlatır. 'Evcilik oynayalım' demez. Neticede evcilik, rollerin belirlenmesi için bir bahaneden ibarettir. Aslında söylemek istediği, 'rol değişmecilik oynayalım'dır."
Willis, cinsiyetleri belli olmayan sünger dinozorlarla oynayan oğlunaysa, dinozorlar arasında kızlarla oğlanlar olup olmadığını sorduğunda, dört yaşındaki oğlundan "yalnızca oğlanlarla oğlanlar var" yanıtını aldığını aktarıyor. Willis, oğlan çocukların, cinsiyet rolleri bakımından kızlardan daha güçlü bir şekilde belirlendiğini ifade ediyor.
Willis'ın bu değerlendirmesini, Kadın Çalışmaları için de geçerli kılabiliriz. Kadın Çalışmaları'nda toplumsal cinsiyet rolleriyle mücadele edilirken, aslında bölümde 'yalnızca kızlarla kızlar' anlayışı kırılmadığı için, toplumsal cinsiyet rolleri yeniden üretilmiş, kadın sorunlarının sadece kadınların sorunu olduğu iddiası tekrarlanmış oluyor.
Bıçakladığını kucaklamak
Kadın Çalışmaları'na başlayan öğrencilere, aslında kadınlık gibi, erkekliğin de öğrenildiğini, erkekliğin, Willis'ın da dikkat çektiği gibi daha katı bir rol olduğunu, o yüzden de esas mücadelenin erkeklerle değil, erkeklikle yapılması gerektiği anlatılmadıkça veya en azından bu mesele enine boyuna tartışılmadıkça, kadın öğrencilerin "Erkekler eninde sonunda erkektir: Kadın Çalışmaları'nda okuyan erkekler de öyle" saptaması, erkekliği bir problem olarak gören erkeklerin çaresizliğinin sürmesine, dahası feminist eğilim gösteren veya toplumsal cinsiyet meselesini dert edinen erkeklerin, Kadın Çalışmaları'na girerek 'bıçakladıkları' erkekliğe geri dönüp, o rolü kucaklamasına neden olabilir ki, bunun yaşayan örnekleri de mevcuttur. (İA/FK)
* Kadın Çalışmaları'ndaki erkeklerin ittifak girişimleri, ödevler, sokakta Kadın Çalışmaları'nda okuyor olmanın hesabını vermek, dedikoduların dayanılmaz hafifliği vs, ikinci yazıya.