Uluslararası insan hakları kuruluşu İnsan Hakları Gözlem (HRW), Avrupa ve Orta Asya Bölümü Direktörü Hugh Williamson'ın Church Times'daki makalesini web sayfasına taşıyarak, Yargıtay'ın 28 Eylül'de onadığı Osman Kavala hakkındaki hukuksuz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının "ülkenin cumhurbaşkanı tarafından bir dizi konuşma ile önceden açıklan[dığı]" suçlamasını sahiplendi.
Erdoğan, Kavala'yı hedef aldı: Bitti bu iş, bedelini ödeyecek
"Türkiye'nin Erdoğan başkanlığında
izlediği otoriter yolun korkunç göstergesi"
Makalesinde kararın "Türkiye'nin Erdoğan başkanlığında izlediği otoriter yolun korkunç bir göstergesi" olduğunu saptayan Williamson "Bu durum, vahşi komplo teorilerinin ve göstermelik mahkemelerde insanları suçlama isteğinin, Türkiye'de otoriteyi sorgulamaya eğilimli olan herkesi kontrol altında tutmanın bir aracı haline geldiğini gösteriyor." diyor
Erdoğan, Osman Kavala İçin “Yerli Soros” Dedi
"Ankara'nın sergilediği çıkarcılık ve meydan okuma"
Willamson, davanın ortaya çıkardığı uluslararası sonuçları da ele alarak "Türkiye'nin Avrupa ve ABD müttefiklerinin Türkiye'ye güvenmesini sağlamak adına hukukun üstünlüğüne ve ortak temel değer sistemlerine saygı gösteren bir ortak olmak[tan]" çıkarak "sınırları zorlama eğiliminde olduğunu" gösterdiğini saptıyor: "Ankara'nın bu davada sergilediği çıkarcılık ve meydan okuma, uluslararası öneme sahip konularda öngörülemezlik tutumunu seçme genel eğiliminin bir parçasıdır."
OSMAN KAVALA'NIN TUTUKLULUĞU
Erdoğan'ın AİHM yorumu: "Biz bildiğimizi okuruz"
Davanın safahatı ve kurgusal tabiatına odaklanarak büründüğü hukuksuzluk ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin tutuklamanın "politik bir motivasyona sahip olduğu yolundaki hükmü"ne göndermede bulunan Williamson Avrupa Konseyi'nin "ihlal prosedürü"nü işletmeye başlamış olmasına karşın Kavala'yı serbest bırakmamasını ve sonunda mahkumiyetlerin kesinleşmesini Türkiye'nin Avrupa kurumlarıyla ilişkisinin "kural dışı"na çıkması bağlamında ele alıyor.
"Türkiye'nin meydan okuması henüz
gerçek sonuçlara yol açmadı"
Williamson gidişi şöyle değerlendiriyor: "Erdoğan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bağlayıcı kararlarını tamamen yok sayarken, ihlal prosedürünün buz gibi ilerlemesi, Türkiye'nin meydan okuyan davranışının henüz gerçek sonuçlara, örneğin Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nde oy kaybetme ve blok dışında kalma gibi cezalara yol açmadığı anlamına geliyor.
"Türkiye'nin genel stratejisi taviz elde etme üzerine kuruludur. [Ankara] Rusya'nın Ukrayna'yı istilasının ardından İsveç ve Finlandiya'nın hızlandırılmış NATO üyeliği sürecini sabote etti, önce her ikisi için de süreci durdurdu, ardından İsveç'in üyeliğinin onayının, Türkiye'nin terörist olarak gördüğü belirli Kürtleri ve Fethullah Gülen'e destek verenleri sert bir şekilde bastırması koşuluyla gerçekleşeceğinde ısrar etti.
"Daha sonra Temmuz'daki NATO zirvesinde onayın yakın olduğunu öne sürerek ilgiyi üzerine çekti, ardından süreci tekrar İsveç'in henüz koşulları yerine getirmediği ve Türkiye'nin parlamentosunun karar vereceği belirsiz önerilerle geciktirdi.
"Türkiye ayrıca, Rusya'nın, Ukrayna istilası ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Konseyi'nden çıkmasının, Avrupa'nın Türkiye ile çatışmayı derinleştirme konusundaki hevesini kırdığına güveniyor."
Williamson Türkiye'nin derinleşen ekonomik kriz koşullarında uluslararası yatırım çekme arayışını, bu yolda aldığı tedbirler ve giriştiği uluslararası temasları sorgulayarak şu soruyu ortaya atıyor: "Yatırımcılar uzun vadeli yatırım [koşulları] ararken, Türkiye mahkemelerinin hukukun üstünlüğünü görmezden gelmesi ve Osman Kavala gibi insanları devlet başkanının isteği doğrultusunda açıkça dayanaksız kararlar almaya zorlaması durumunda bu tür çabaların başarı şansı nedir?"
Türkiye uluslarası hukuk standartlarını da sarsıyor
"Bu insan hakları krizi, Türkiye'deki insanlar için derin sonuçlar içermesinin yanı sıra uluslararası hukuk standartlarını sarsma riski de taşıyor. İngiltere, Avrupa Birliği ve üye devletler, Türkiye ile en üst düzeyde iletişim kurduklarında Kavala Davası ve [benzeri] vakaları öne çıkarmalı ve [bu insanlara yönelik] zalimane kararların iptalini talep etmelidir. Türkiye'nin kuralları çiğnemenin gerçek sonuçlarıyla yüzleşme zamanı geldi de geçiyor."
(AEK)