Kuşkusuz ilk başta bu saldırıların kesin bir şekilde kınanması gerekir. Sivil, silahsız, savunmasız, masum insanlara yönelik siyasi amaçlı silahlı saldırılar, yani terörist eylemler, demokrasi, özgürlük, istikrar açısından ilke olarak karşı çıkılacak eylem türü. Olası yeni saldırıların meydana gelmemesi için bu saldırıların iyi ve ayrıntılı bir şekilde tahlil edilmesi de elzem.
Bu arada 1991den beri saygınlığı, ağırbaşlılığı ve gazetecilere yakınlığı ile tanımış olduğum deneyimli Kürt politikacısı Sami Abdurrahmanın bu eylemde iki oğluyla birlikte yaşamını kaybetmesi, beni özel olarak üzdü. Bütün Kürt dünyasına da başsağlığı dilerim.
Zaman ve mekan
Öncelikle terörist saldırıların zaman ve mekanını irdeleyip, sorumlular ve sorumluların amaçları ile katliamın olası sonuçları üzerine düşünebiliriz:
KDP ile KYBnin aralarındaki anlaşmazlıkların en az düzeye indiği, hatta iki örgütün ortak hükümet kurma aşamasına geldiği bir dönemde, Kuzey Irakın sorumluları, bir yandan ABD ve onun Bağdatdaki temsilcileri Paul Bremer ve Geçici Hükümet Konseyine, bağımsızlığa yakın bir federe yapı şartlarını kabul ettirmeye çalışırken, bir yandan başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere de bu amaçlarını aslında pek de diplomatik olmayan bir yoldan duyurduğu günlerdi.
ABDnin Irakdaki tek müttefiki olan Kürtler, artık neredeyse yoğun işbirliği yapılan bir müttefik olmaktan çıkıp, Washingtondan senaryo dışı taleplerde bulunmaya başlamıştı: Neçirvan Barzaninin Washington tarafından pek desteklenmeyen Türk askerleri bölgeden çıksın talebi, Kerkükün nüfus yapısının yeniden oluşturulması, Kerkük petrolünün Bağdatın denetimi dışında Kürtlerce kullanılma talebi ABDnin Irak senaryosunda öngörmediği noktalardan sadece bir kaçı.
Iraklı Kürtler, bir yandan Amerikalı, İngiliz ve Kanadalı hukukçularla hem federal hem de federe devletlerin hukuki yapılarını hazırlarken, bir yandan da güneyde laiklik yanlısı olmayan Şii çoğunluğun seçim talebi karşısında acele etmek istiyordu. Şii nüfus, mevcut siyasal/dini bölünmelerine rağmen, olası seçimlerdeki çoğunluğuna güvenerek, Kürtlere imtiyazlı bir statü tanıma yanlısı değil. Üstelik Şiiler, en az Sünni Araplar kadar, Kürtlerin ABD ile iyi geçinmesinden rahatsız.
Saddam Hüseyinin yakalanmasına rağmen, Irakta Sünni Arap direnişi ve terör eylemleri uygulayan radikal İslamcı güçler, Amerikan işgaline rahat vermemeye devam ettiği gibi, bu direniş herhangi bir yavaşlama ya da zayıflama belirtisi de göstermedi.
Gelelim terörist saldırıların gerçekleştirilme şekline. İlk bulgular, iki intihar eylemcisinin, üzerlerinde gizledikleri bombaları, Bayram tebrikleşmesi sırasında patlatarak her iki merkezde de büyük zarar yarattıklarını gösteriyor. Ölü sayısı hakkında Kürt ve Amerikan kaynakları farklı sayılar veriyor ama her bir eylemcinin iki merkezde gerçekleştirdikleri eylem, sadece siyasi sonuçları açısından değil, neden oldukları can kaybı açısından da önemli. Eylemcilerden birinin güvenlik kamerasına takılmış olması pek önemli değil bence. Bu tür eylemleri gerçekleştirenler bu işi ölümü göze alarak yaptıkları için, morgun arşivine bir vesikalık eklemekten pek çekinmiyorlar. Tetikçinin kimliği de polis soruşturmasında bir ayrıntı...
Eylemin neredeyse eşzamanlı olarak iki merkezi hedef alması da anlamlı bir ipucu. (New Yorkta İkiz Kuleler, İstanbulda iki sinagog, Erbilde iki parti vs.)
En düşük ihtimalli zanlı!
Bazı Kürt yayın organlarında, İsrailin DebkaFile sitesinde yer alan açıklamalardan yola çıkıp, bu eylemin sorumluluğunun Türk istihbarat birimlerine yüklenmesi, bu değerlendirmeyi yapan kişi ya da kuruluşların ne büyük bir siyasi yanılgı içinde olduğunu gösteriyor. Bu yanılgının kökeninde, Erbil merkezli Kürtlerin, klostrofobik siyaset üretme hastalığı yatsa gerek. Berrak ve somut tahlil yeteneği gelişemeyince, milliyetçiliğin etkisi, kökeni pek de aydınlık olmayan bir İnternet sitesince kolayca manipüle edilmeye zemin hazırlıyor. Bu kesim, ABD işgalini ve bu işgale destek vermenin ağır faturasını hala ya anlamıyor ya da görmezden geliyor.
Iraklı Kürtlerin tahlil yeteneğini körelten bir başka unsur da, sorunlara artık iktidar perspektifiyle yaklaşmak. Onlarca yıldır dağlarda kentlerde silahlı ve siyasi direniş yürütenler, yaklaşık olarak 1991den bu yana tüm siyasi gelişmelere iktidarlarını güçlendirmek, iktidara iyice yerleşmek boyutundan, refleksinden bakıyor ve yaklaşıyor.
Ensar El Sünnet adlı bir örgüt saldırının sorumluluğunu üstlendi. Kürt radikal İslamcı örgütünün El Kaidenin Kuzey Iraktaki uyuyan hücrelerinden biri olduğu sanılıyor. Saldırının sorumluluğunu üstlenen bildiride bu örgüt, dini bir söylem kullanıyor, Hıristiyan ve Siyonistlerden söz ediyor.
Saldırganlar, kim olursa olsun, açık bir mesaj veriyor: ABD ile işbirliği yapma! İçerik olarak bu mesajı Ankaranın vermesi mümkün değil. Eylem tarzı olarak hiç değil. Bu durum, Ankaranın Kürt meselesi konusunda elinin temiz olduğunu da kanıtlamıyor tabi ki. Ama bu çifte intihar saldırısının sorumluluğunu Ankaraya yüklemek de, vazgeçtim izan ve insaf yoksunluğunu, en yüzeysel siyasi tahlile bile denk düşmüyor. Bu yaklaşım, Iraktaki işgal ve direniş gerçeğini görmemenin bir başka ifadesi.
Somut olgulara, geçmiş ve mevcut bilgilere dayanmadan, Ankara, Kuzey Irakta federasyon istemiyor. O zaman bu saldırıyı Ankara yaptırmıştır demek ne kadar kolay değil mi?
El Ensarın böylesine büyük bir eylemi yapacak gücü yok, Ankara, Federasyona karşı, hatta gerçekleşirse kan dökülür, dedi gibi gerekçelere sığınıp, komşu ülkeleri suçlamak, sonra da bu suçlamayı geri çekmek, Erbildeki Kürt politikacıları için çok başarılı bir sınav olmadı.
Bazı gözlemci ve yorumcular da, ki aralarında Türk akademisyenleri de var, PKK-El Kaide ilişkisinden bahsedebilecek kadar üç noktalı pazıbent taşıyor. PKKnin içinden geçtiği krizi izlemek için yeteri kadar İnternet sitesi var. Ama galiba Kürt düşmanlığı ve resmi ideolojik yaklaşım, sağlıklı, ayağı yere basan, somut tahlil yapılmasını engelliyor. PKKnin El Kaide ile birlikte KDP ya da KYBye saldırabileceğini düşünenler, Ferhat Yoldaşın Zeli Pratiğinden bihaberler herhalde! El Kaidenin çeşitli ülkelerde kimlerle işbirliğini yaptığını bilmek için gazete okumak da yeterli...
Tahlil, olgular, olasılıklar
Bu tür terörist saldırılarda, eylemi gerçekleştiren, tetikçi, emri veren, planı yapan önemli ama tayin edici değil. Üstelik bu kişi ve/veya örgütlerin teşhis, tesbit ya da yakalanması da polisiye bir perspektif ve çaba gerektirir. Tayin edici olan, eylemin hangi siyasal amaçla yapılmak istendiği ve bu siyasal sonuca yaklaşılıp yaklaşılmadığı... Kimi kez, teröristin siyasal amacı ile eylem sonrası ortaya çıkan siyasal sonucun de birbiriyle örtüşmeyebileceğini hesaba katmak gerek. Dolayısıyla burada tahlil yaparken, teröristin amacını iyi okumak, hedefin olası olumlu ve olumsuz yanlarını değerlendirmek, söz konusu amacın somut gerçeklerle ne derece örtüştüğünü saptamak gerek. Geniş bir bilgi ağı, tutkulardan ve ideolojik saplantılardan arınmış bir perspektif, deneyim önemli yapıcı unsurlar bu tahlil yönteminde. Kuşkusuz hiç bir tahlil yansız ya da tarafsız değil. İrade ile somut eğilimleri birbirine karıştırmamak koşuluyla, bölgede ABDyi zayıflatacak perspektif, tahlilin ana gözlem yöntemini oluşturursa, doğru tahlil metodu güç kazanır.
Terörizmin çıkmazı
ABDyi, işgali hedef alsa bile terörist yöntemlerin, intikamcı ve kan dökücü metodların bumerang etkisini artık herkes biliyor. KDP ve KYBnin, ABD yanlısı yaklaşımlarını intihar bombacılarıyla uyarmaya çalışanlar, bu eylemin kısa ve orta vadede Iraklı Kürtleri hem kendi aralarında daha güçlü birleştireceklerini hem de ABDye daha çok yaklaştıracağını öngöremiyor. Bu da terörizmin beyaz bastonluğu.
KYBnin 2 numarası konumundaki Behram Salihin bu ikili intihar saldırısını İstanbuldaki intihar saldırılarına benzetmesi ve Ankaraya, önerdiği tıbbi yardım için teşekkür etmesi ne kadar olumlu ve olgun bir tutum ise, Dışişleri Bakanı Abdullah Gülün taziye mesajında Kürt sözcüğünü kullanmaktan imtina edip, Irak halkı deyimine yer vermesi o kadar olumsuz.
Salihin benzetmesinin olumsuz bir boyutu da var ki, bu da ABDnin Global Terörizme Karşı Mücadele Stratejisini anımsatıyor.
Mesud Barzaninin Şehitlerimizin intikamı 100 kez alınacaktır şeklindeki açıklaması ise, ne KDPnin olgunluğuna yakışıyor, ne de iktidar olmaya hazırlanan herhangi bir Parti liderine...
Bekleniyordu
Iraklı Kürtlerin ABD yanlısı politikalarını eleştirenler için bu trajik saldırı sürpriz bir gelişme olmadı. Mesela ben, www.bianet.org da Kürtler ne yapıyor? başlıklı 7 Ocak 2004 tarihli bir yazıda şu cümlelere yer vermiştim:
Iraklı Kürtlerin siyasal girişimleri 2003 sonundan itibaren kan dökülmesine neden oldu. Kürt-Arap, Kürt-Türk, Kürt-Şii, Kürt-Fars ilişkilerini büyük ölçüde zedelemeye başladı.. ( )
Üstelik bu yapının (Kuzey Irakta federe devlet.RD) resmiyet kazanmasının ardından ülkede ve bölgede yaratacağı, güçlendireceği nefretin sadece siyasal düzeyde kalmama tehlikesi de mevcut.
Ulusal ya da etnik boğazlaşmanın tohumları Ortadoğu'da çok kolay atılıyor. Kürtlerin bu konuda Barzani-Talabani iç savaşından (Kardeş Kavgasından) edindiği önemli dersler vardır mutlaka..
ABDye ve İsraile yaklaşarak, işgal altındaki bir ülkede işgalcilerle birlikte hareket ederek, kendine özerk bir yapı sağlamaya çalışmanın rakip mahfillerde yaratacağı nefret ve düşmanlığı öngörememek aslında mümkün değildi. Bu ikili intihar saldırısının Sünni Araplarda ve Şiilerde öyle büyük bir üzüntüye yol açmadığını tahmin etmek de pek zor değil. Mağdurun tecrit olması işin bir başka vahim yanı...
Direnişin kuzeye sıçrama ihtimali askeri açıdan da önemli bir gelişme. Halen Irakın en az çatışmalı bölgesi olan Irak Kürdistanındaki özgür ve demokratik uygulamalar da bu süreçten kaçınılmaz olarak nasibini almaya başladı.
Terörizme karşı siyasi mücadele
Terörizmin, aslında kendi içinde tutarlı bir mantığı, bir siyaseti, bir ideolojisi var. 11 Eylülden bu yana El Kaidenin izlediği strateji ve taktiklerle eylem takvimini incelediğimizde bu sonuca kolayca varabiliriz.
Radikal İslamcı da olsa, saptadığı hedefi, Kurban Bayramının birinci günü vurması, kimilerine göre, mesela saldırı günü Irakta bulunan meşum Paul Wolfowitze göre, saldırganların İslamiyetten nasiplerini almadığını gösteriyor(muş)! Saldırı esas olarak dini amaçlı değil ki...Siyasi! Ayrıca, El Kaide, El Ensar ya da terörist yöntemleri benimseyen İslami sıfatlı herhangi bir örgüt açısından bakıldığında, KDP, KYB hatta genel olarak Kürtler, Müslüman olarak görülmüyor ki... George W. Bushun Ya bizden yanasınız ya da teröristlerden mantığı ile teröristlerin yaklaşımı aslında aynı.
Terörist mantık, savaşan bütün taraf ve durumlarda olduğu gibi, rakibinin yumuşak karnını bulup, oradan vuruyor. Irakta uzunca bir süredir, sadece ABD askerleri değil, ABDye yardım eden tercümanlardan, şoförlere, ABDlilerin eğittiği polislere kadar işgal yanlısı her askeri ve/veya sivil kişi ve kuruluş direnişin hedef listesinde. Terörist mantık, kendinden emin olmayan, yalpalayan, tereddüt eden rakip gördüğü zaman, ayrıca vurulsa bile tecrit olacak hedef bulduğunda şüphe etmeden acımasızca katlediyor. Siyasi dengeleri şiddet kullanarak değiştirmeye çalışan terörizm, dengesi kolay bozulabilecek güçleri öncelikli hedef olarak saptıyor.
Terörizm siyasi bir araç ve amaç. Bu nedenle de terörizme karşı en etkili panzehir polis, asker ya da başka bir güvenlik gücü ya da tedbiri değil. Terörizme, siyasal araçlar ve amaçlarla, nispeten de olsa karşı konulabilir. Aslında terörist saldırıları kesin ve mutlak bir şekilde önlemek de mümkün değil. Yine de siyasi araçlar, terörizme hedef olma ihtimalini azaltabilir ya da önlenemeyen terörist saldırının mümkün olduğu kadar az siyasal zarar vermesi sağlanabilir. Terörist de, siyasi sonuç almak için bu eylemi gerçekleştiriyor.
Saddam Hüseyin rejimi tarafından bir zamanlar terörist olarak adlandırılan KDP ve KYBnin bugün terörizme hedef olması da bir başka acı gerçek.
Sonuç olarak, siyasi pusulasını dünyanın en saldırgan gücü olan ABDye göre ayarlayamayan herhangi bir akımın bugün ve yarın berrak, başarılı ve kalıcı politika ve uygulamalar üretmesi mümkün değil... Keza, sadece şiddet kullanarak politika yapanların, ya da yaptıklarını zannedenlerin, orta ya da uzun vadede emellerine ulaşması da mümkün değil. (RD/EK)