‘Dünyanın tüm sesleri birleşin’ sloganıyla 7 yıldır yayında olan ‘Nor Radyo’ hakkında, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Dr. Figen Algül’ün hazırladığı ve topluluk medyasını inceleyen doktora tezi bir kitaba evrilerek, Pales Yayınevi tarafından basıldı ve geçtiğimiz hafta raflardaki yerini aldı. Türkiye’nin hem topluluk medyası hem de anadilde yayıncılık alanındaki güzide örneklerinden biri olan Nor Radyo’yu masaya yatıran araştırmada Algül, hem Avrupa Birliği’ne üye yedi ülke üzerinden topluluk medyalarının nasıl işlediğini irdeliyor; hem de radyo gönüllüleriyle yapılan derinlemesine mülakatlarla Nor Radyo’nun topluluk medyası olup olmadığını araştırmaya koyuluyor.
Figen Algül, tez konusu edindiği Nor Radyo’nun kendisi için ne ifade ettiğini şöyle anlatıyor: “2009-2010 akademik yılında Almanya’daydım. Facebook’ta üyesi olduğum bir grupta Nor Radyo’nun tanıtımını gördüm. o dönem beş dilde yayın yapıyorlardı. Sitede de beş dilde içerik vardı. ‘İşte benim ülkem böyle bir yer’ diye düşündüm ve heyecanla Nor Radyo çalışmaya karar verdim.”
Araştırmanın yapıldığı 2012 yılında Nor Radyo, Türkçe, Ermenice, Rumca, Lazca, Hemşince, Çeçence, Adigece, Kürtçe ve Zazaca olmak üzere dokuz dilde yayın yapılıyordu. Her yayın döneminde bu sayı artıp azalsa da, radyonun kuruluş amacına uygun olarak anadilde yayıncılık esas sayılıyor. Hatta eksiklik gördükleri bir dilde kendilerine ulaşan programcı yoksa Nor Radyo ekibi azimle kendilerine ulaşıyor. Anadolu’da konuşulan pek çok dilde yayın yapıldığı halde, uzun bir süre Türkiye’deki Yahudilerin konuştuğu Judeo Espanyol ve Süryanice dillerinde programcı bulamamışlar. Arayışlar sonunda Süryanice konuşan biri sonunda bulunmuş, program yapılmış.
“Asıl isteğimiz…”
“En büyük zorluk anadilinde program yapacak insan bulmak” diyor Nor Radyo’nun genel yayın yönetmeni Sayat Tekir; ‘Bazen birini buluyoruz, o da yurtdışında yaşıyor oluyor. ‘Radyo için gelecekte ne istiyorsunuz?’ diye soruluyor bize. Aslında istediğimiz radyoyu kapamak. Öyle bir ülkede yaşayalım ki insanlar kendi anadillerini rahatça konuşabilsin, farklı medyalar, televizyonlar, gazeteler olsun. Baskı olmasın. Nor Radyo’ya da gerek kalmasın.” Anadilini duymak için programı dinleyen bazen 10 kişi de olsa, o programın devam etmesine önem verdiklerini vurguluyor Tekir. Algül de anadilinde yayıncılığın doğrudan anadilinde eğitimle bağlantılı olduğunu söylüyor. 2004’te çıkan yasayla farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasının önü açılmış ve TRT yayınları başlamış olsa da, bu televizyon kanalları devlet yayınını başka bir dile çevirmekten öteye gidememişti. “Hangi kesime hitap ediyorsan onların sesi olman lazım” diyor Algül; “Süryanice yayın yapacak kişi bulamıyorlar radyoda; çünkü Süryanice konuşacak kişi yok. Anadilinde eğitim var gibi görünse de uygulamada olmuyor. Çünkü dersin açılabilmesi için sınıftan en az 12 öğrencinin o dersi seçmesi, okulda da dersi verebilecek hoca olması gerekiyor.”
TIKLAYIN - NOR RADYO'DA ÇOK DİLLİ FARKLI SESLER
Önce dinleyici
Peki 36 gönüllüden müteşekkil bu organizasyon nasıl işliyor? Tekir, bazen zorluklar olsa da sistemin tıkır tıkır işlediğini söylüyor: “Bu kadar farklı grubun olduğu yerde yönetim yatay bir organizasyonla sağlanıyor. Her ay bütün programcıların katıldığı toplantılar oluyor. Teknik işleri yapmak için de bir yayın kurulu oluyor. İnternet üzerinden 24 saat yayın var. Gönüllü bir iş olduğu için bazen aksaklıklar yaşanabiliyor ama bunun olabileceğini dinleyici de biliyor zaten. Diğer radyolardaki gibi programını bitiren gitmiyor, burada başka bir iletişim var. Çerkes Soykırımı anma gününe, Ermeni Soykırımı anmasına beraber gittik, Baklahorani’de beraber eğlendik. Kamp Armen direnişine pek çok eski radyocu geldi.” Nor Radyo yayın kurulu bazı kişilere program yapmaları için teklif götürse de, artık programların çoğu kendilerine ulaşan gönüllüler tarafından hazırlanıyor. Algül’ün belirttiği kadarıyla bir topluluk medyasının göstergelerinden biri de bu, dinleyenin bir süre sonra programcı olduğu ya da olabileceği bir örgütlenme modeli kurmak.
Nor Radyo’nun kitabı, aynı zamanda Nor Zartonk’un da mekanı olan radyo binasının baş köşesine yerleştirilmiş durumda. Gelen gönüllüler için referans niyetine duruyor. Tekir, yola çıktıklarında ‘topluluk medyası’ olduklarını bilmediklerini söylüyor. Bu araştırma sayesinde artık onlar da neyi neden yaptıklarını teorik olarak oturtmuş durumdalar. Hem bir medya modeli hem de toplumsal bir yaşam modeli olarak bir örnek olarak değerlendirilebilecek olan Nor Radyo, topluluk medyasının Türkiye’de sayılı örneklerinden biri olması, esasında daha büyük bir soruna da işaret ediyor. Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde topluluk medyasının nasıl bir gücü olduğunu şöyle anlatıyor Algül; “Topluluk medyalarının mecliste temsilcileri var, dernekleri var. Devletten destek de alıyorlar ama bu beraberinde denetim getirmiyor. Ama Türkiye’de, karasal frekansta yayın yapmak istiyorsanız ticari radyonun beklentilerine uymak zorundasınız. Bu da mümkün değil. Topluluk radyosu hüviyeti hukuken tanınmıyor. Halbuki demokrasinin yeşerebilmesi için hayati önemde; desteklenmeleri ve teşvik edilmeleri şart.” (GK/YY)
* Bu yazı AGOS'ta yayınlandı.