Yüzde 8,5'luk 2004 büyümesi kulağa hoş gelmekle beraber, bu değirmenin suyu nereden geldi, ya da büyümenin kaynakları nereden , sorusunu sorduğumuzda, yanıt "borçlanma" gibi bir anahtar sözcükle verilebilir. Evet, Türkiye yüksek oranda büyüme gerçekleştirdi ama bu arada borç hanesini de kabarttı. Yani madalyonun bir yüzünde yüksek büyüme ama öbür yüzünde büyümenin kaynağında borçlanma var. Bu borçlanmanın Türkiye'yi nasıl kritik bir eşiğe getirdiği ise kimsenin pek umurunda değil galiba. Herkes büyümenin sarhoşluğunda...
Geçelim detaylara..
Büyüme...büyüme..
Büyüme, yılın üçüncü çeyreğinde hız kesti. Yılın üçüncü çeyreğinde büyümenin hız kesmesinde tarım ve inşaat sektörlerindeki küçülme, sanayi üretimindeki göreli yavaşlama ve iç talebin yavaşlaması etkili oldu.
Ama yine de, bu yılın ilk dokuz aylık döneminde yüzde 9.7 düzeyinde kaydedilen büyüme oranı, bu yılın tümündeki büyümenin yüzde 8,5'u bulacağını gösteriyor. Bunu nereden mi biliyoruz? Ekim ve kasım aylarına ilişkin gerçekleşmeler ve içinde bulunulan aralık ayının seyri, önceki çeyreklere göre yavaşlasa da büyümenin devam ettiğini gösteriyor. Dördüncü çeyrekte yüzde 5 oranında bir büyüme hızı yaşansa, ki öyle görünüyor, 2004 yılının toplamında büyüme yüzde 8.5'u bulacak. Kişi başına milli gelirin de 4 bin doları bulması olası.
Üçüncü çeyrekten itibaren büyümenin önceki dönemlere göre hız kesmesinde büyümekte olan cari açık caydırıcı oldu denebilir. Kamuda tüketim ve yatırımı caydırıcı "mali disiplin" önlemlerini, bankaların tüketici kredisi kullanımı ve hükümetin kredi kartı kullanımını azaltıcı önlemleri etkiledi diyebiliriz. Bu arada stokların milli gelirin yüzde 8.8'ine ulaşması da çarkların yavaşlamasını, "mola"yı getirdi. Bunlar beklenmedik gelişmeler değildi. Dudak uçuklatıcı cari açıklara rağmen, dolu dizgin ithalata göz yumulsa, bankaların kredi kartı kullandırma çılgınlığına umursamaz bir tavır takınılsa neler olmazdı neler? Büyüme temposunun yavaşlaması beklenir ve hatta "rahatlatıcı". Ama gelin bir de bu "mola"ya kadar gerçekleştirilen büyümenin kaynağına inelim. Bu büyümeyi Türkiye ne pahasına gerçekleştirildi. Büyümeye karşın sırttaki borç küfesine neler yüklenmiş, bu bizi neyle yüzyüze bıraktı, ona bakalım.
Sıcak para ..
Hemen belirtelim ki, yıllık yüzde 8,5'luk yüksek büyümeyi finanse eden sıcak para oldu. Yüksek reel faizler ve TL'deki değerlenmenin önemli ölçüde kazançlı hale getirdiği yabancıların Türkiye'deki portföyü rekor bir büyüklüğe ulaşmış durumda. Hem Türkiye'deki menkul kıymetlerin dolar bazındaki yüksek getirisi hem de yabancıların 4 milyar doları aştığı tahmin edilen bu yılın ilk 11 aylık dönemindeki net alımları, yabancıların portföyünü, Ekim ayı sonunda 23.7 milyar dolara, kasım sonunda 25.4 milyar dolara kadar çıkardı. Yabancıların toplam menkul kıymetler portföyü kasımda 1.6 milyar dolar artarak 22.5 milyar dolara ulaştı. Türkiye'deki bankalarda bulunan yabancılara ait 2.9 milyar dolarlık döviz mevduatıyla birlikte toplam portföy 25.4 milyar doları bulmuş durumda.
Türkiye, 13 çeyreği bulan ekonomik büyüme döneminde bir yandan toplam 20.3 milyar dolarlık cari işlemler açığını finanse ederken bir yandan da 21.3 milyar dolarlık rezerv biriktirdi. Bu nasıl mümkün oldu? Tabi ki borçlanarak. Bu ölçüde bir rezerv birikimi ve dış açığın finansmanı dış borç stokunun 40 milyar dolardan fazla artması ile mümkün oldu.
Merkez Bankası'nın verilerinden ANKA'nın yaptığı belirlemelere göre, yüksek düzeyde seyreden dış açığa rağmen Türkiye, Merkez Bankası ile bankaların döviz rezervinden oluşan uluslararası rezervini ekim sonu itibariyle 51.5 milyar dolara kadar çıkardı.
Uluslararası rezervdeki bu artış iki kaynaktan sağlandı. Bunlardan ilkini IMF'den kullanılan yüklü miktarlardaki stand-by kredileri, ikincisini ise kısa vadeli dış borçlanma ve sıcak para olarak da nitelendirilen portföy yatırımı girişleri oluşturdu.
Türkiye 2001-Eylül 2004 arasında IMF'den toplam 26.7 milyar dolarlık kredi kullanırken, 12.7 milyar doları anapara, 2.8 milyar doları da faiz olmak üzere toplam 15.5 milyar dolarlık geri ödemede bulundu. 2002-Ekim 2004 arasında 7.2 milyar dolarlık portföy yatırımı aldı. Kısa vadeli dış borçlarını ise 13.3 milyar dolar artırdı.
Tehlikeli borçlanma..
Bu gelişmeler 2001 sonunda 113.4 milyar dolar olan Türkiye'nin orta-uzun ve kısa vadeli dış borç stokunu haziran 2004 sonunda 148.2 milyar dolara çıkardı. Stokun bu yıl sonunda ise 154.8 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.
Türkiye, uluslararası rezervini 21.3 milyar dolar artırıp, 20.3 milyar dolar düzeyindeki bir cari işlemler açığını finanse ettiği 2002-2003 ve 2004 yıllarında dış borç stokunu 40 milyar dolardan fazla artırdı.
Türkiye yaptığı borçlanmanın yarısını, büyük ölçüde yüksek büyümenin ama dışa bağımlı büyümenin yol açtığı dış ticaret açığından kaynaklanan cari işlemler açığının finansmanında, yaklaşık yarısını da rezervlerini artırmak için kullandı.
Kısa vadeli dış borçlar, TL'de yeniden başlayan değerlenme ve ithalattaki artışın etkisiyle 2003 yılından itibaren yeniden artmaya başladı. 2002 yılında sadece 21 milyon dolar artan kısa vadeli dış borçlar 2003 yılında 6.6 milyar, bu yılın ilk 10 ayında ise 6.7 milyar dolarlık artış kaydetti. Bu büyüme sonucunda kısa vadeli dış borçlar Ekim 2004 sonunda yaklaşık 30 milyar dolarla rekora çıktı.
Uluslararası rezervler yüksek tutulduğu için kısa vadeli borcun rezerve oranı şimdilik yüzde 58 gibi. Bu oran 2001 krizi öncesi yüzde 83 dolayındaydı. Rezervler yüksek olduğuna göre, kısa vadeli borç stokundan korkma!..diyenler olabilir. Ama ben de öylelerine, rezervin 2000 yılı sonunda 34.2 milyar dolarken 2001 sonunda nasıl 30.2 milyar dolara gerilediğini, 4 milyar dolarlık bir kaybın nasıl yaşandığını ve bunun için IMF'ye nasıl sarıldığımızı , bütün o acı hikayeleri hatırlatırım.
Üstüne de, 17 Aralık' ertesinde yaşanacak bir tökezleme ile sıcak para kaçışının başımıza neler getireceğini anımsatmak isterim.. (MS/YS)