Bireylerin zihinsel kapasite ve yeteneklerinin ölçülmesi özellikle böyle bir sistemde merkezi önem kazanır. Literatürde zekânın çeşitli tanımları yapılır ve çeşitli zekâlardan bahsedilir. Bütün yaklaşımlardan anlaşılan zekânın bireyin becerilerinin ulaşabileceği sınırın göstergesi olduğudur. Zekanın ölçüsü olarak İngilizce'de "zeka katsayısı" anlamına gelen "intelligence quotient"ın baş harflerinden oluşan IQ kullanılır.
Ölçümler bir insan topluluğunun yüzde 50' sinin ortalama zekaya (90-120 IQ), yüzde 25 nin ortalamanın altında (90 IQ'nun altı) ve yüzde 25 inde ortalamanın üstünde (120 IQ'nun üstü) zekaya sahip olduğunu göstermektedir. Farklı zekâ alanları tanımlanmış olmakla birlikte, bireyin farklı zekâ alanlarındaki beceri düzeylerinin birbirine yakın olması nedeniyle zekâ ölçümünde bilişsel becerilerin ölçülmesi tercih edilir.
Zekânın kalıtsal bir özellik olduğu, eğitimle değişmediği, bilim dünyasında yaygın kabul görmektedir. Çevre koşullarının zekâya etkilerini belirleme amacına yönelik araştırmalar erken yaşlarda eğitsel ve gelişim açısından daha zengin ortamda bulunanların daha olumsuz koşullarda bulunanlara göre daha yüksek skorlar elde ettiği, ancak bu farkın yetişkinlik çağlarına ulaşıldığında kapandığını göstermiştir.
Hükümetler birey odaklı eğitimi tercih etmiyor
Birey odaklı bir modelin getireceği ekonomik faturadan kurtulmak isteyen hükümetler genellikle iş dünyasının gereksinimleri ve ülkenin imkanlarını dikkate alarak, yetenek guruplarının gereksinimlerine hitap edecek sınıflamalara dayalı eğitim programlarını tercih ederler.
Dünyada genel kabul gören eğitim sistemlerine baktığımızda nüfusun üst yetenek gurubunun yükseköğrenime, diğer gurupların da genel eğitimle birlikte mesleki eğitme yönlendirilmeye çalışıldığını görürüz. Üst yetenek gurubunu seçiminde bazı ülkelerde akademik başarı, bazılarında da yetenek sınavı sonuçları, bazı ülkelerde de her ikisi birlikte ölçüt olarak kullanılır. Ölçümler ve yönlendirme ortaöğretim süresince periyodik olarak devam eder.
Türkiye. Bir çelişkiler yumağı
Bu tercihler açısından ülkemizdeki duruma baktığımızda bir çelişkiler yumağıyla karşılaşırız.
* Birincisi : Ortaöğretim genel eğitim amaçlı planlanmış olsa da yaş gurubunun yüzde 44'ü sistem dışındadır.
* İkincisi: Esnek olmayan ortaöğretim programları bireylere, yetenek ve ilgi alanlarına göre eğitim alma şansı tanımaz ve başarısızlık duygusunu pekiştirir.
* Üçüncüsü : Birey açısından kısa vadede sistem bir hedef vaat etmez. Sürecin sonunda yer alan üniversiteye devam etme olasılığının zayıflığı motivasyonu düşürür.
* Sonuncusu : İçeriği ve değerlendirme şekli tartışmalı bir hal almış olan ÖSS sınavı sonucunda yaş gurubunun yüzde 70'i mesleksiz ve güvencesiz bir biçimde sokağa terk edilir.
Bu yapılanmaya bakarak ülkemiz sahip olduğu zihinsel potansiyeli geliştirebildiğini ve değerlendirebildiğini söyleyebilir miyiz?
Türkiye'nin modeliyle uygulaması arasındaki uyumsuzluk
Günümüzde yetişmiş insan gücü kalkınmanın anahtarı olarak değerlendiriliyor. Her ülke kendi koşullarına ve ekonomik gücüne uygun eğitim modelleri geliştiriyor. Uzmanlar gelişmekte olan ülkeler için, genel eğitimi çok uzun yıllara yaymadan bireylere iş piyasasının gereksinim duyduğu alanlarda teknik eğitim (mesleki eğitim) verilmesi konusunda birleşiyor.
Ülkemize baktığımızdaysa seçilen model ile uygulama arasında uyumsuzluk olduğunu görürüz.
* Birincisi , eğitime ayırabileceğiniz kaynaklar sınırlı iken daha çok kaynak gerektiren genel eğitimin geniş zamana yayıldığı bir model seçiyorsunuz.
* İkincisi , ortaöğretim genel eğitim olarak planlandığına göre, sonrasında doğal olarak mesleki eğitimin olması gerekir, oysa bu olanağın olmadığını hepimiz biliyoruz. Seçilen model herkesin uzun süreli bir genel eğitime tabi tutulması planlanmış izlenimi verse de uygulamadaki durum bakılınca,
* Ortaöğretim zorunlu olmayışı,
* Ortaöğretim gençliğine eğitim olanaklarının yanında, barınma ve sosyalleşme imkanlarının devlet tarafından sunulmaması
* Küçük yerleşim alanlarında yaşayan gençlerin ortaöğretim olanağının olmayışı.
* İlköğretimin sonunda sistemi terk eden yaş gurubunun yüzde 44'ünün özellikleri ve sistemi neden terk ettiği hala araştırılmış olmaması v.b. gerçekler bu algının bir yanılsama olduğunu gösterir.
Eğitimi yeniden kurmak gerek
Oysa örnek alınan modellerin geçerli olduğu İngiltere, Almanya gibi ülkelerde ortaöğretimde mesleki eğitim ve genel eğitim birlikte götürülür.
Eğitimin çeşitli aşamalarında merkezi sınavlarla öğrencilerin akademik başarıları ölçülür, bu ölçümün verilerine göre ortaöğretimde mesleki eğitime yönlendirilir üst başarı gurubundakilerde yüksek öğrenime hazırlık niteliğinde genel eğitimlerine devam ederler. Yükseköğrenime devem eden gençlere sunulan olanaklarda asgari yaşama düzeyini sağlayacak niteliktedir.
Özetlemek gerekirse, eğitim sistemimizde amaç, eğitim modeli ve ülke koşulları arasındaki uyumu sağlayacak yeniden yapılandırma zorunlu görünüyor.(HS/EK/EÜ)