Ordunun görevi savunma
Bu konuda, 15 Eylül tarihli gazetelerde çıkan Genelkurmay Başkanlığı açıklaması da çok temel yanılgılar içinde. Eğitim başka, savunma başka. Eğitim, resmi boyutuyla, Milli Eğitim Bakanlığının görev alanı. Ve asla ordunun görev alanı değil, olamaz, olmamalı.
Anayasadaki tarifiyle "devletin eğitimden sorumlu" olması, hiçbir şekilde ordunun eğitimden sorumlu olması veya eğitime şu veya bu şekilde karışabileceği anlamına gelemez. Ordunun (seçilmiş iktidarın atadığı Milli Savunma Bakanının kontrolü altında olması gereken) resmi ve doğru görev alanı, yalnızca ülkenin savunulması.
Ne ki özellikle 1980'den bu yana Türkiye'de, buradaki savunma kavramı, çok geniş, genel ve sınırları belirsiz bir "güvenlik" kavramına dönüştürülmek isteniyor. Buradan da hareketle, bu tuhaf ve çığırından çıkmış "güvenlik" kavramıyla ilgili her şeye ordunun nezaret ve vesayet edebileceği fikri yerleştirilmeye çalışılıyor.
Milli Güvenlik devleti kanseri
Bu çerçevede, eğitimle ilgili aykırı veya hoşa gitmeyen fikirler de "güvenlik tehdidi" kategorisine sokuluyor ve buna karşı Milli Güvenlik Kurulu'nun görüş bildirebileceği, politika oluşturabileceği, hattâ talimat verebileceği kanaatine toplumun alıştırılmasına çalışılıyor.
Bu, sadece veya öncelikle eğitim açısından tehlikeli değil. En başta demokrasi için çok büyük bir tehlike. Açıkçası bu, doğrudan savunmayla ilgili olmayan çok çeşitli toplumsal ve siyasal faaliyet alanlarının militarist bir otoritarizm tarafından adım adım istila edilmesini; çağdaş demokrasinin temel prensip ve kurumlarının normal işleyişini büyük ölçüde zedeleyici, köstekleyici potansiyel taşıyan bir "milli güvenlik devleti" kanserinin toplumsal bünyeye aşılanmasını ve habire metastaz yaparak gelişmesini ifade ediyor.
Nitekim bakınız, normal bir demokraside düpedüz anayasa ihlali, yani suç sayılacak (ve ilgili kişilerin, seçilmiş sivil parlamenter yönetim tarafından derhal görevden alınmasını gerektirecek) davranış veya beyanlar, Türkiye'de maalesef kanıksanmış bulunuyor; yarı-faşist bir devletçi-milliyetçi ideolojinin sivil taraftarlarınca desteklenip alkışlanmasının ötesinde, liberal-demokratik kamuoyunun geniş kesimleri tarafından da ürküntü ve suskunlukla karşılanıyor. (HB/NM)
* Prof. Dr. Halil Berktay Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi