Sağlık Bakanı'nın, eczanelerle ilgili mevzuattan bihaber savurduğu tehditler onları yıldıramadı.
Eczacılar, bu eyleme girişirken günler süren toplantılar yaptılar. Halkı mağdur etmemek adına en akılcı çözümü ortaya koydular.
Eylem süresince, sadece nöbetçi eczanelerin günlük hasta yükünü kaldıramayacağını hesaba katarak, her nöbetçi eczanede beş eczacıyı görevlendirerek (İstanbul için bu böyle, diğer illerde farklı sayılar söz konusu olabilir), o eczanede bulunmayan ilacın en yakın eczaneden temini konusunda da kolaylık sağladılar.
Ayrıca, ecza depoları gecenin geç saatlerine kadar ilaç sevkıyatını sürdürüyor.
Eczacılar, eyleme başlamadan bir gece öncesine kadar Bakan'a diyalog çağrılarını tekrarladılar, ama tehdit ve iftiradan başka bir yanıt alamadılar.
Bu işte bol para olmasa, neden bu işi yapsınlar ki?
Bakan'a göre, "bu işlerde tatlı kar olmasa onlar eczane eczacılığını neden seçeceklerdi ki, gözlerini para hırsı bürümüş bu insanlar, halkın sağlığını hiçe saymaktaydılar."
"Sizler, esnaf değilsiniz, tacir değilsiniz" diye meclis kürsüsünde bağıran Bakan, eczacıların hem sıradan bir esnaf gibi esnafları denetleyen kurumlara, hem de sağlık konusunda yetkili makamlara karşı sorumlu olmakla çifte yükümlülük altında bulunmanın ağırlığıyla, ne denli ezilmekte olduklarını idrakten yoksun bir tavır sergiledi.
Oysa, eczane eczacıları düpedüz esnaf sınıfına sokulurlar, öyle muamele görürler, tek farkları duvarlarına asmakla yükümlü oldukları diplomalarıdır ve bu onların omuzlarına yüklenen yükü kat be kat artırır.
Sıradan bir esnaf gibi, çalışma saatlerini dilediklerince belirleyemezler. İnsan olmanın gereği tatil yapma hakkını bin bir zorlukla elde edebilirler.
Gece yarısından sonra tarife yükselten taksici esnafı kadar da hakları yoktur, sabahlara kadar nöbet tutup, aynı fiyatları uygulamak zorundadırlar.
Köhnemiş mevzuata göre, sadece havanda hazırladıkları ilaçlara nöbet zammı uygulayabilirler ki, bugün böyle reçeteler yazabilecek doktor sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdadır.
Bakan, "bu işlerde bol para olmasa, neden yapmakta ısrar edesiniz ki" derken bir gerçeği daha göz ardı etmekte.
Her yıl onlarca fakülteden mezun olan yüzlerce eczacı, kamuda ve özel sektörde yeterli iş olanağı sağlanmadığından, çaresiz kalıp, borç-harç bir eczane açmak ve yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor.
Her meslek gurubunda olduğu gibi ahlaki değerlerden yoksun bir kaçını ihmal edersek, eczane eczacılığının maddi ve manevi tatminden çok uzak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Beklenmedik eylem!
Yıllardan beri eczacıların çığlıkları duymazdan gelinerek, sorunlar kapı arkasına yığılıp bekletilmekteyken, gerçekleştirilen bu beklenmedik eylem, arkasından diğer sorunların da masaya yatırılabileceği endişesiyle infial yaratmıştır.
Şimdi rakamlara şöyle bir göz atalım; ilaçta üretici yüzde 15, ecza deposu yüzde 9, eczane yüzde 20-16.6 kar ederken, KDV oranı yüzde 18'dir.
Ecza depoları bu işte en özverili kesim gibi görünüyor. Holdingleşmiş üreticilerin adı ise nedense hiç anılmıyor. Anlaşılan kimsenin onların karına dokunmak gibi bir düşüncesi yok.
Hükümet eczacıdan karını, eczacı hükümetten vergi oranlarını indirmesini talep ediyor. Bu kısır döngünün cezasını sonuçta halk çekiyor.
Şu an çözüme ne kadar yakın olunduğunu bilemiyorum, ama her görüşten eczacının bir amaç uğruna kenetlenip, dayanışmasını ayakta alkışlıyorum...
(EAE/ÇM)