Kontrgerilladan başlayarak Deniz'i, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü, Anayasayı, altı okun devrimciliğini sorabilecek miydim? Yılların politikacısı Bülent Ecevit, içinde bulunduğumuz ve 45 sene içinde geçen çalkantıların bıraktığı izleri şimdi nasıl görüyordu? Neden Ege'ye gelen demokrasi bizim memleketimizde bir türlü anlaşılamıyor? Nelerin derdindeyiz?
"Tükenmez" için hazırladığım röportajın yorumunu sizlere bırakıyorum.
Bülent Bey, memleketimizin içinde bulunduğu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim konumumuzda bulunan bir ülkenin demokrasiye geçişi o kadar kolay değildir. Ama biz ısrar ettik. İnat ettik aslında, Atatürk de kendi yaşamında demokrasiyi gerçekleştirmek için büyük çaba göstererek bunun yolunu açmıştı. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin temel unsuru laikliktir. Laiklik ile demokrasiyi bağdaştırabilmek o kadar da kolay değildir. Çoğu Müslüman kökenli bir memleket olmamızdan dolayı geleceğe yönelik hala kaygı duyuyorum. Laiklik konusunda süren tartışmalar çerçevesinde nereye gidebileceğimizi kesin olarak bilemiyorum. Ama toplum artık demokrasiyi benimsemiştir. Dolayısıyla eninde sonunda, bu sıkıntıları bir şekilde ortadan kaldıracağız.
Ortadoğu'da süren kargaşaya yönelik, özellikle Amerika'nın İrak'a müdahalesi konusunda sizin görüşlerinizi nedir?
Ortadoğu'da Türkiye'den başka demokrasi ve laikliği benimsemiş bir ülke yok. Filistin konusunda ise, ciddi adımlar atılmakta. Filistin'deki eğitim çok yüksektir. Arap ülkelerinin üst düzey bürokratları, diplomatlarının çoğu Filistinlidir. Filistinlilerin demokrasiye geçememeleri, devleti kuramamaları acı vericidir. İsrail de bölgede demokrasinin yerleşmesine izin vermiyor ve Filistin'i mahvediyor.
Ayrıca, Irak konusunda Körfez Savaşı'ndan çok önce, üç kez Saddam Hüseyin ile görüşmüştüm. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Irak'ta demokrasiyi gerçekleştirebilmek amacıyla bu ülkeye müdahale etti. Sonuçlarını görüyorsunuz.
ABD yetkililerine birçok kez, Irak'a ilk müdahaleyi yaparken, "Evet, Irak'ta demokrasi yoktur. Ancak Irak, Arap ülkeleri arasında en çağdaş ülkelerden birisidir. Bilgi ve teknolojisi çok yüksektir. Dolayısıyla, kolay kolay Irak yönetimi yok edilemez. Ancak baskı ve gerilim altında tutabilmek için sadece siz ABD'lilere destek verebiliriz" demiştim. "Ama daha ileriye giderseniz, rejimi yıkmaya kalkışırsanız, arkasından felaketler çıkar" diye birkaç kez görüşlerimi açıkladım. Bu yüzden de ağır eleştirilere uğradım. Bu nedenle bana "Saddam Hüseyin'in dostu!" denildi. Şimdi beni eleştirecek hiç kimse bulamıyorum. Çünkü ABD'lilerin ne kadar büyük bir yanlışlık yaptıklarını kendileri de gördü.
Türkiye'nin en zor yıllarında kurduğunuz hükümetlerde başbakanlık yapmış bir politikacı olarak, gençliğin siyasetten uzak duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gençliğin içinde bulunduğu siyasete karşı soğuk duruşunun başka nedenleri var. Bütün bunların başında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de etkisi olan değişim var. Bu değişim sadece siyasi veya ekonomik nedenlerden değil, doğrudan kültürel değişim çerçevesinde gündeme gelmiştir.
Bunu yadırgamıyorum. Fakat bunun içine siyaset faktörünü de hesaba katmamız gerekir. Tabii gündemdeki politikacılar yeterli gayreti göstermiyorlar. Gençleri siyasetin içine sokmak yerine, içine çekmemek için gayret gösteriyorlar.
Biz de hala gençliği siyasete çekemedik. Çünkü kanun gereği milletvekili olması istenilen yaş, gençliğin soğuk bakmasının da bir parçasıydı. Gençliğin aktif, siyasetin içinde olması için girişimler içinde olmamız gerekir. Bu yaştaki gençlerin, çıkar hesabıyla alakası olmadan siyasete girmesi halinde Türk siyasetini de çok farklı bir noktaya getireceğinden eminim. Bu yolla Türkiye'nin siyaseti çok etkin bir konuma girebilir.
Bülent Bey, 12 Mart olsun, 12 Eylül olsun siz bunlardan her zaman etkilendiniz. Bu bakımdan sizce memleketimizin bir daha bu şokları yaşanmayacağını gösteren bir umut var mı?
Toplumun üst düzey kesiminde kaynamalar başladı. Ama bunun sadece üst düzey kesiminde olması yeterli değildir. Mesela generaller ve üst düzey subaylar bundan etkilenebilirler.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tasarısı çerçevesinde üniversitelerde bir tepki var. Anıtkabir'e giden öğretim görevlileri sessiz yürüyüşler yaptılar ve bu yürüyüşler çeşitli illerde de yapıldı. Bunlar çok önemli değişimlerdir. Ama henüz tabandan gelen bir destek gündemde değildir.
Mesela biz Anadolu'nun çeşitli illerinde görüşmeler yaparken, doğrudan halka seslenerek halktan kaynaklanan tepkileri aldık. Halktan başlayan bir hareketliliği geniş kitlelere de yansıtılabilerek çok kolaylıkla Türkiye'deki rejimleri etkileyebilirler.
Peki askeri darbe olabilir mi?
Türkiye'de her şey olabilir...
Peki, Bülent Bey, Kıbrıs sorunu hakkında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan'ın sunduğu çözüm konusundaki değerlendirmeniz nedir?
Rum kesimi söz konusu çözüm paketini benimsememekle, gerek Avrupa Birliği'ne (AB) tam üyeliği, gerekse de Kuzeyin ticari ilişkilerine sürdürdüğü baskının sona ermesine istemese de neden olmuş durumdalar. Bu çok önemli bir gelişme.
Ben geçenlerde Kuzey Kıbrıs'taki gençlerle beraberdim. Gerek gördükleri eğitim, gerekse de gelecekteki ticari olanaklardan dolayı kendilerine daha çok umut vadeden ilişkiler içinde olduklarını hissettim.
Aslında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde altı tane üniversite var. Aldıkları eğitim hiç de Güneydekilerden farklı değil. Bilakis akademik olarak çok daha ilerde. Kıbrıs'taki gençler gelecek açısından çok daha radikal ve açık düşünceler içerisindeler.
Bence ekonomik gelişmelere paralel olarak Kıbrıs sorunu, Türkiye'nin sorunu olmaktan çıkmıştır. Türkiye Kıbrıs'ta yaşanan insanlık dışı olayları engelleyerek sağladığı güvenliği; bu kadar yıl geçtikten sonra emin olarak emanet edecek bir hale getirtmiş ise, bunun başarısı bizim kararlılığımızın yanı sıra BM Genel Sekreterinin de ortaya attığı çözüm belgesi ile sonuçlandırılmıştır. Bundan dolayı mutluyum.
Sayın Ecevit, 78'liler Vakfı "Tükenmez" çalışanlarına söylemek istediğiniz bir şey varsa röportajımızı böyle sonuçlandıralım. Ne dersiniz?
"Tükenmez" dergisi hakkında bilgiyi eski gazeteci, sevgili arkadaşım Emre Ay-gen'den aldım. Çok mutlu oldum. "Tükenmez" dergisinin enerjisinin de tükenmez olmasını diliyorum. (BB)
* Gazeteci Emre Aygen'in Bülent Ecevit ile DSP Genel Başkanlığı görevinden ayrılmadan önce yaptığı röportaj, "Tükenmez" dergisinin Mayıs-Haziran 2004 tarihli üçüncü sayısında yayımlandı.