Çocuk edebiyatı yazarlarından Muazzez Uslu Avcı, çocuğa karşı sorumlulukta bia Çocuk Kitaplığı'nın önemine dikkati çekerek, çocuklara sıradan bir şekilde okutulan her kitabın, onların ellerine telefon vermekten farklı olmadığını söyledi.
Çocuk edebiyatı bir yandan piyasaya hakim tekelci kimi yayınevleri tarafından yönlendirilirken kimi zaman da çocukla bağ kurmamış, sevgiden, ilgiden uzak "yazarların" türediği bir alana dönmüş olması ebeveynlerde de endişe yaratıyor.
"Çocuk ne okuyacak, ne okumalı, niçin okumalı, kim yazar/yazmalı" gibi sorulara cevap bulmak için yazar Muazzez Uslu Avcı'nın kapısını çaldık. Çocukların bir müşteri olmadığını, bilginin de pazar malzemesi olmadığının farkındalığıyla kitaplarını kâr amacı gütmeyen yayınevlerine teslim eden Avcı, "Çocuklarımıza yazacağımız her cümleden sorumluyuz. Hiçbirimizin, kendi kirlenmiş hayallerimizi çocuklarımıza empoze etme hakkımız yok" diyor. Öyleyse sözü çocuklara ve ebeveynlere rehberlik edecek Avcı'ya bırakalım...
Çocuk edebiyatı maalesef biz büyüklerin ve 'piyasa'nın elinde. Ne okunacak, neyi okuyacak-okumalı gibi her şeye karar veren bir mercidir büyükler. Biraz da buna itirazdan yola çıkarak kurduğumuz bia Çocuk Kitaplığı sözü çocuklara bırakmak için onlardan şiir, öykü, hikâye ve yazı gibi çeşitli paylaşımlarına yer vereceğiz. Hem bir yazar hem de çocuk edebiyatına dair kafa yoran biri olarak bia Çocuk Kitaplığı fikrini nasıl gördünüz ve neler önerirsiniz?
Çocuk hem kültürün ilk yeni inşası hem de öğrenilmiş halihazırdaki kültürün, değerlerin devamını yapacak birer tuğladır. Çocuklar da tıpkı bizler gibi büyüyünce bir kültürün ve toplumun ürünü olacaklar. Ancak bizim onlara kattığımız farklılıklarla sıradanlığı bozacaklar. Bu minvalde çocuklara yönelik açılan her bilgi kapısı kıymetlidir. bia Çocuk Kitaplığı'nın da bu kaygıyı güttüğünü görüyorum. Hele ki sırf çocuklara yönelik haberlerin, çocuk medyasının pek de fazla olmadığını görünce, bia Çocuk Kitaplığı çok anlamlı geldi bana. Ki ben de bu sayfayı takip ederek, çocuklar ve çocuk kitapları hakkında bilgileniyorum. Güzel bir çaba. Uzun ömürlü olmasını diliyorum...
"Bilimsel olanı da hikâye edebilmeliyiz"
Sizin çocuklar için yazma gereksiniminizle devam edelim. Neden çocuk edebiyatı üzerine yazma gereği duydunuz. Düşüncenizi toplumun çocuğa bakış açısıyla bir ilgisi oldu mu?
Çocuklar toplumdan ayrı bir yerde sadece hayal kuran gerçeküstü yaşayan varlıklar değil. Onlar da tıpkı ebeveynleri gibi; toplumun kirine, pisine, ayrımcılığına sömürüsüne maruz kalan bireyler. O yüzden çocuklara yalnız hayal ürünleri hikâyeler yazmak yerine hayatın gerçekliğine değen ve sorumluluk alacakları/duyacakları hikâyeler de yazmalıyız. Mesela bir savaşın ne kadar acımasız olduğuna, doğanın nasıl tahrip edildiğine, kuşların, ağaçların, balıkların vb. tükenen nesline dikkati çekmeliyiz. Ayrıca bilimsel olanı da hikâye edebilmeliyiz.
Çocuk, kirlenmeye en müsait olan, saf olandır. Henüz, siyasetin ve hayatın kirini entrikasını tanımamıştır. O yüzden, çocuklarımıza yazacağımız her cümleden sorumluyuz. Hiçbirimizin, kendi kirlenmiş hayallerimizi çocuklarımıza empoze etme hakkımız yok.
Piyasa edebiyatının çoğunda çocukların gerçeklik ve hayatın nesnelliğinden uzaklaştırmak için hayal ürünü bol, mitik, mistik, cinli perili kitapları gördükçe çocuklarımıza karşı bir aydın sorumluluğu duyarak başladım çocuk öyküleri yazmaya.
"Yaratıcı bir kurgu gerekir"
Çok sayıda çocuk yazarı bulmak mümkün ve geniş bir piyasa haline dönüşmüş durumda çocuk edebiyatı. Herkes çocuk edebiyatı üzerine yazabilir mi, yazmalı mı?
Çocuk hikâyesi yazmayı ''çok çocukça'' zannedip yazanlar var. Halbuki çocuklar da teknolojiyi, iletişimi kullanıyor ve çevresinde, dünyada olan çok şeyi görüyor.
Çocuk günlük ne yaşıyorsa bunları olduğu gibi yazıya dökerek birkaç renkli resimle süsleyerek sözde hikâyeler yazan çokça ''hikâyeci" var. Halbuki çocuk hikâyesi de yaratıcı bir kurgudur. Günlük dille veya birkaç süslenmiş resimle yazılacak şey değil. Diğer taraftan çocuk öykücüleri çoğunlukla öğretmendir. Evet, çocuklara en yakın olanlar onlar, ancak öykü yazmak çocukları eğitmek ve öğretmek de değil sadece. Yaratıcı bir kurgu gerekir.
"Çocuğu pasif, eksik görmemeli"
Kim bilir belki de öğretmenleri, ''çocuklara en yakın olan ve çocukları en iyi gözlemleyen onlardır'' diye düşünerek, güven duyarız, eğitimci hikaye yazarlarına. Ancak, ruh sağlığı bozuk bir toplumun sağlıksızlığı herkese sirayet edebilir. Okulda çocukla sağlıklı ilişki kuramamış kimi öğretmenlerin çocuk öyküleri yazması gerekir mi? Çocuğu küçümseyen ve ona otoriter yaklaşan birinin hikâye kurgusu da pek sağlıklı olmayacaktır. Kitabın yazarı her kim olursa olsun, çocuğu pasif, eksik, akılsız olarak görmemeli. Her şeyi bilen otoriter, dikte edici metinler okuyucuyu küçümsemektir.
"Salt çocuk kitapları satıyor diye..."
Çocuk edebiyatı yayımcıları da dikkatinizi çeken bir konu. Buna dair gözlemleriniz de bulunuyor. Bu alana dair neler söylemek istersiniz, ne tür gözlemleriniz oldu?
Nitelikli kitap basan küçük yayınevlerinin yaşanan krizlerden dolayı ayakta kalma şansı yok. Kayırılan, arkası olan ve büyük pazarı kapan yayın evlerinin de nitelikli kitaplar bastığını söylemek zor. Onlar için her yer pazar alanı, gıda marketlerinde bile akide şekerleri gibi dizilmiş birçok çocuk hikâye kitabına rastlamak mümkün. Sanki tek kalıptan çıkmış gibi boyalı resimler ve sanki bir kalemden çıkmış gibi içerikli öykülerle karşılaşıyoruz. Çocuk edebiyatı yayımcıları genellikle ''çocuk kitabı satar'' anlayışıyla yaklaşıyor, halbuki öncelikle, bu kitapların çocuğa olumlu ne katacağından, çocuğun gelişimini nasıl etkileyeceğinden kaygı duymalı. Bastırdığı her kitabın çocukları olumsuz etkileyip etkilemeyeceği konusunda titiz davranmalı. Salt çocuk kitapları satıyor diye bir de dükkanında çocuk kitabı olsun diye kitap basmamalı.
Hangi kitap?
Niteliksiz kitaplardan çocukları nasıl koruyabiliriz ve iyi kitaba nasıl uluşabiliriz?
Artık eskisi gibi falan, filancanın tavsiyesiyle kitap edinme devri kapandı. İnternet deryasında birçok site var. Çocuklar için yazılmış kitapların kısa tanıtımlarını okuyabilirler. Ancak malumunuz, genellikle popüler olmuş yazarların kitabı önce gözümüze sokulduğu için, popülerlikten uzak çok iyi yazarların kitaplarına ulaşamıyorlar. Bunun için de internet üzerinden yayınevlerini takip ederek çocuk kitaplarını biraz irdeleyebilirler. Ama en çok da çocuklarına hangi kitabı okutacağı konusunda endişe duyan aileler daha çok kitap araştırıyor. Bir de toplumun yoksulluk kıskacında harcanan çocuklar var ki, sayıları çok fazla. Bu çocuklar ise onlara ne verilirse okuyanlardır. Benim kaygım en çok onlar için. O çocuklara nasıl dokunacağız? Öyle geniş ve gönüllü çalışmalar olmalı ki bu çocuklarımız için onların faydalanacağı ''gerçekçi'' kitaplar seçebilmeli.
Cinsiyetçilik, homofobiklik, ırkçılığa dikkat
Ebeveynler de bazen "çocuk okusun" diye market raflarında dahi gördüğü rastgele kitabı alıyor. Kitap alırken neye ve niçin dikkat etmeliyiz?
Evet, bu çocukları susturmak için ellerine telefon vermekten farklı değil, çocuk için yazılan her şey masum sanılıyor. Ama öyle değil, kitapta; cinsiyetçilik, homofobiklik, ırkçılık, dincilik, türcülük var mı? En tehlikelisi bu unsurları barındırmasıdır. Bu unsurlar varsa çocuklarımızı zehirli gıdalardan sakınır gibi sakınmalıyız.
Bir yazınızda kavramsal olarak "eğitim" kelimesini eleştiriyorsunuz, yerine "bilgi paylaşımı" diyorsunuz. Oysa birçok insan iyi eğitim diye bir arayışın içinde. Neler söylemek istersiniz, çocuğun yaratıcılığı ve yolunu bulması için ne öneriyorsunuz?
Eğitim deyince baskı aracı sopa gelir aklıma. Bu sadece çocuk eğitimiyle ilgili değil, genellikle yöneticilerin yönetilenler karşısındaki tavrıdır. Bir şeyin başı olunmuşsa alttakilere eğitilecek eksikler gözüyle bakılır. Ama eğitimleri de kendi ideolojilerini dikte etmek yönündedir. Bana göre eğitilmek, daha çok bilinç eşiğini aşamamış canlılar için kullanılmakta. Mesela kedi -köpeklerin de ''eğitilerek'' doğalarından uzaklaştırılmasına karşıyım ben.
İnsan eğitilen değil, bilgi sahibi ile bilmeyenin bir tecrübeyi paylaşması olmalı. Dikte ile eğitilmek değil de karşılıklı diyalog içinde anlamak ve öğrenmek olmalı. Çocuklarına öğüt yerine bilgi verebilmeli, cevap vermek yerine soru da sorabilmeliyiz. Çocuklar salt bizim üstlerine yazı yazılacak beyaz kağıtlar olmadığını söylemiştim. Hayat hikâyesini oluşturmakta çocuğumuzun yaratıcı katkısını göz ardı edemeyiz. Eğitim kalıbına sıkıştırılmış, hayatı canlı, kanlı, akışkan bir şey değil de kurallar zinciriyle öğretmek, çocuğun yaratıcılığını kısıtlar, ufkunu bulanıklaştırır.
Kitap okuma alışkanlığı düşük bir ülkeyiz. Okul öncesi, okul çağı ve gençlik zamanlarına dair bu alışkanlığı edinebilmek için okurlarımıza tavsiyeniz nedir ve nasıl bir yol izlenmeli?
Kitap sevgisi önce ailede başlar. Eğer anne baba kitap okuyor, öğrenmeye, bilgiye ilgi duyuyor ise çocuk da bunlardan mutlaka etkileniyor. Belki 7-10 yaş arası daha çok oyuna yöneliyor kitaba ilgi duymuyor olabilir. Ama ebeveynler kitap okuma eylemini sevgi ve istekle yapıyorsa çocuk bundan mutlaka etkilenip ileriki yaşlarda okumaya başlıyor. Ve zaten çocuğa ''kitap oku!'' demekten çok ve çocuğun eline kitabı sıkıştırmaktan çok, ebeveynler kendileri de ellerine bir kitap alarak ''kitap okuyalım mı?'' demeli çocuklarına.
Muazzez Uslu Avcı kimdir?
Aksaray'da doğdu. İşletme Fakültesi'ni bitirdi. Edebiyatın tüm alanlarında çeşitli yayınevlerinden basılmış kitapları var. İstanbul'da yaşıyor. Şiirleri, hikayeleri ve yazıları; Die Brücke (Almanya), Güney, Suje gibi dergilerde yayımlandı. Die Brücke dergisi 5 adet şiir kitabını Almancaya çevirdi. Şiir ve yazıları çeşitli kitap ve antolojilerde yer aldı.
(SYZ/AÖ)