İstanbul'daki ABD Başkonsolosluğu'na saldırı düzenlendikten hemen sonra olay yerinden yapılan canlı yayınlar "çok görgü tanıklı", "çok duygulu", "çok uzun" du ve " Üç bizden, üç onlardan" ruh hali üzerine oturtulmuştu.
Kestirmeden "terör saldırısı" dendi, görgü tanıklarına güneş gözlükleri çıkarttırıldı, valilikten önce ölenlerin kimlikleri ifşa edildi...
İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölüm Başkanı Doç.Dr. Aslı Tunç medyanın bu saldırıyla ilgili tutumunu bianet'e yorumladı...
"Kahraman Türkler..."
"Olay olduktan sonra internet sayfalarında, televizyonlardaki yayınlar önce 'Amerikan korumaları içeri kaçtı, Türkleri koruyamadı' diye başladı. Sonra da güya kaçmak istemişler de ABD'liler yaralılara kapıyı kapatmış, polisi içeri almamış hikayesi pompalanmaya başladı. Amerikan karşıtlığı ortamına uygun olarak Türklerin Amerikalıları can siperane ve kahramanca savunduğu hikayesi yaratıldı."
"Oysa sonradan bunun uluslararası kurallarla belirlenmiş bir durum olduğu ortaya çıktı. Amerikalı güvenlik görevlileri Türkiye topraklarındaki çatışmaya katılamıyorlar. Ancak televizyon yayınları bu hareketi duygusal bir hikayeye ve “Cesur Türk-Korkak Amerikalı” ikiğine dönüştürdü. Bu da Amerikan karşıtlığının derin olduğu bu dönemde epeyce prim yaptı"
Canlı yayın
"Sürekli yayında kalmak zor iş... Çok fazla donanımlı da değilseniz, hikaye de duygusalsa ister istemez saçmalama oranı artıyor. Sözü de uzatmak adına da etik ilkeler falan kaybolmaya başlıyor. Daha profesyonel kanallar daha az hata yapıyorlar ve soğukkanlılıklarını koruyabiliyorlar. HSBC bombalandıktan sonra yapılan yayınlara göre daha az hata vardı mesela, biraz aşama kaydedilmiş doğrusu... "
"Bilgisayar oyunu, katarsis"
"Bir de tabii 'polis de üç kişiyi öldürdü' meselesi var, bu bir katarsis yani duygusal arınma ve rahatlama hali oluşturdu. Medyada bu bir bilgisayar oyunu gibi yeraldı. 'Üç bizden, üç onlardan...' Eğer polisleri vurup kaçsalardı halk arasında tatminsizlik duygusu hakim olurdu. Bu açıdan yayıncılığa da sinmiş bir rahatlama gördüm...
"Çıplak fotoğraf, kanlı görüntüler"
"Bir saldırganın çıplak fotoğrafı yayımlandı. Üzerinde bomba olup olmadığına bakmak için soydular diye bir açıklama yapıldı. Sokakta yatan yarı çıplak ceset tuhaf geldi bana. Akşam haberlerinde de kafasından vurulan polisin kanlar içinde yerde olduğu görüntüsü de mozaiklenmeden verildi. Üstelik bu yayın ilk andaki o coşkunun etkisi altında da yapılmamıştı."
"Görgü tanıkları"
"Görgü tanıklarını konuşturma teknikleri ayrı bir eleştiri konusu. Bu olayda çok görgü tanığı vardı. Orada insanları yönlendiren sorular soruldu. Sürekli 'değil mi' diye biten sorular duydum örneğin. Muhabir adeta sansasyonel bir hikayenin sağlamasını yapmak için soruyor. Oradaki insanlar zaten bir travma geçirmiş durumdalar. Bu anlamda habercilerin daha duyarlı davranması gerekir. Bir oto tamircisi çocukla konuştular 'Ben hepsinin yüzünü gördüm, kaçan adamı da gördüm' dedi. O çocuk şimdi bir hedef olabilir. Peki bir şey olsa kim koruyacak bu çocuğu?"
"Terör saldırısı..."
"Terör saldırısı" teriminin kullanılmasında aceleci davranıldı. Olayın El Kaide ile bağlantısı olup olmadığı henüz bilinmiyor. Bu bir şüphe, bir yüksek olasılık ama siz bir olasılığa dayanarak manşet atamazsınız."
"Bunu yapanlar Türk olamaz"
İlk gelen bilgiler 'Saldırganların ikisinin yabancı olduğu' yolundaydı. İlk tepkimiz Türk olduklarını reddetmek oldu. Ondan sonra 'Biri Türk’ dendi sonra ifade 'Afganistan'da eğitime' dönüştü. Televizyonlar adeta saldırganların Türk olduğunu mahçup bir biçimde verdiler." (NZ/EZÖ)