Selçuk, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ülkeleri içinde işkence denilince akla gelen ilk ülke olduğunu, bunun da hiç hoş bir olay olmadığını ifade ederek şöyle konuştu:
"Türkiye, 8 Temmuz 1999 tarihinde, l gün içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, 11 kez düşünceyi açıklama özgürlüğünü ihlal ettiği için hüküm giydirilen tek ülkedir. 2005 yılında ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin önüne gelen 50 düşünceyi açıklama Özgürlüğünü ihlal davasından yüzde 80'i Türkiye'ye aittir.
"Gerçek demokrasi mi, bağımlı demokrasi mi?"
Türkiye'nin bu sorunları aşabilmesi için gerçek anlamda demokrasiyi mi, yoksa hantal, isteksiz, bağımlı bir demokrasiyi mi seçmesi gerektiği kararını vermelidir. Bu karan, ülkeyi yönetenler ve halk verecektir."
Türkiye'nin önündeki en büyük sorunlardan bir tanesinin de yönetenlerin halka, halkın da yönetenlere inanmaması ve güvenmemesi olduğuna işaret eden Selçuk, bu güven bunalımının çözülmesi gerektiğini vurguladı.
Selçuk, demokrasinin bir başka bunalımının da düşünceyi açıklama özgürlüğünün ülkede tam anlamıyla yerleşmemiş olmasından kaynaklandığını, tartışmaların kavgaya dönüştüğünü anlattı.
Düşünceyi açıklama özgürlüğünün bulunmadığı bir ülkede tartışma geleneğinin yerleşmeyeceğini ifade eden Selçuk, "Ne kadar insan varsa o kadar görüşün olabileceğini kabul etmeyen bir ülkede, tartışma kültürünü gerçekleştirmek ve bu kültürden doğacak bazı dinamikleri yaşatmak mümkün değildir" diye konuştu.
"Avrupa Konseyi içinde en çok siyasi parti kapatan ülkeyiz"
Selçuk, Türkiye'nin Avrupa Konseyi ülkeleri arasında en fazla siyasal parti kapatan toplumların başında geldiğini, toplumda tartışılacak olan düşüncelerin tehlikeliliğinin önceden kabul edildiğini savunarak şunları söyledi:
"Düşüncede tehlike yoktur, tehlike insanın beynindedir, bakışındadır. Türkiye, ideolojik ilkeyi çalıştırma bakımından bunalım geçirmektedir. Yıllardır Nâzım Hikmet ile Necip Fazıl'ın kavgası sürmektedir. Bunların yan yana getirilip tartışılabildiği ortamda Türkiye, demokrat bir ülke olacaktır. Çünkü demokrasi sadece sizin görüşlerinizin dış dünyaya yansıması için değil, herkes içindir.
"Türkiye'de, hem halka az güvenildiğinden, hem de düşünceyi açıklama özgürlüğünün tam anlamıyla gerçekleştirilmediğinden katılımcı demokrasinin katılımcı boyutu da tehlikededir. Eğer demokrasiyi içtenlikle istiyorsak insanlar üzerinde dışlanma psikozu yaratılmamalıdır. Bu olursa ülke bütünlüğü tehlikeye girer. Ülkede her sese yer olmalıdır ve herkes temsilcisini bulmalıdır." (EÖ)