Hani insan bir şeyi çok yapınca ustalaşırdı? Bir türlü öğrenemedim düşmeyi. Daha doğrusu düşmemeyi. Hayır aslında ilkinde doğru söyledim. Düşmek de öğrenilir, biliyorum; ama ben öğrenemiyorum bir türlü.
Son düşüşüme bakarsak, kendime haksızlık mı ediyorum yoksa?
Her düşüşümde mualla* ya kırılır, ya yaralanır, sonuçta hep onun başına gelirdi ne gelirse, ve eve tıkılıp kalırdım.
Belki de biraz olsun öğrenmeye başladım ki, mualla hariç her yerim zedelendi. Bu kez en büyük hasar çenemde.
En çok gezmeyi ve konuşmayı seven biri olduğumu düşünürsek, demek ki mualla'yı koruduğum gibi çenemi de korumayı öğrenmem gerekiyor. Yani öğrenmem şart düşmeyi.
Bu düşüşümün diğer düşüşlerimden çok önemli bir farkı var.
En büyük hasarlı yerimin çenem olması dışında; mutsuz etmedi bu düşüş beni. Biraz ağladım ama, en az ağladığım düşüştü bir kere.
Çenem kalorifer peteğine çarpıp da, çıkan sesi duyduğumda çenemin kırıldığını düşündüm. Fışkıran kanı gördüğümde ise, hastane yolunun göründüğünü. Kanı durdurmak için koyduğum buzun işe yarayıp yaramadığını beklerken ise, konuşamayacağıma göre bu kez işaret dilini öğrenmem gerektiğini.
İşaret dilini öğrenmem gerektiğini düşünmeye başladığım anda kesildi ağlamam. Konuşamayacağım için ağlıyormuşum demek ki, diye düşündüm sonra.
Ne kadar safım! Sanki ben işaret dilini öğrenince konuşmak istediğim insanlar biliyormuş bu dili gibi; ne diye geçti ki üzüntüm acaba?
İlk kez sağır bir arkadaşım olduğunda başlamıştım işaret dili öğrenmeye. Onunla görüştüğümüz zamanlarda iyice ilerletmiş, en kısa zamanda kurslara katılmayı düşünmüş ama bir türlü gerçekleştirememiştim bu düşüncemi.
Tıpkı Kürt ya da Ermeni arkadaşım olduğunda onların dilini öğrenmeye başlamam gibi. Ancak bir şekilde iletişim kurunca, -sağır arkadaşlarımla kalem-kağıt, Kürt ya da Ermeni arkadaşlarımla Türkçe aracılığıyla- ihmal ettim bu dilleri geliştirmeyi. Başka sebepleri de var ama onlar ayrı bir yazı konusu.
Düşünce aklıma ilk gelen şeyin işaret dilini öğrenmek olması ilginç geldi bana sonra. İşaret dilini öğrensem sadece bu dili bilen, yani sağırlarla iletişim kurabileceğim. Ya diğer insanlar?
Bazı şeyleri ihtiyaç duymadan öğrenmiyoruz. Düşünmüyoruz da.
Yazarken fark ettim ki, ben de aslında eleştirdiğim bazı insanlar gibi davranıyorum şu anda. Anlamak için yaşamak gerekmiyor, dememe karşın yaşamadan anlamıyorum işte bazı şeyleri.
İşaret dilini ihtiyacım olduğu için değil, sağırlarla iletişim kurmak için öğrenmek zorundayım.
Tüm televizyon kanalları, tüm programlarında işaret diliyle çeviri yapmak zorunda sağırlar için. Bunu yapmadıkları için sağırların haber alma, bilgi edinme özgürlüğü yok sayılmış olmuyor mu?
Son seçimlerde bazı partiler mitinglerde işaret dili çevirmeni de bulunduruyordu. Sağırların bilgi edinme haklarını düşünerek değil elbette, oy hesabıyla yapıyorlardı bunu; ama olsun hangi nedenle yaparlarsa yapsınlar olumlu bir gelişme idi.
Sakatların büyük bir oy potansiyeli olduğunu ilk keşfeden Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) iktidara gelmesinde bu keşfinin önemli payı olduğunu düşünüyorum; ki bu da ayrı bir yazı konusu.
Bundan önceki düşüşlerimde neden çok ağladığımı anladım bu düşüşümde: Sokağa çıkamayacağım için ağlıyorum sanıyordum o zamanlar.
Halbuki başkalarına muhtaç olma düşüncesiymiş beni ağlatan.
Çünkü her düşüş beni aylarca yatağa bağlıyordu; tuvalete bile gidemediğim dönemler yaşıyordum.
Zordur bir başkasının getirdiği sürgüyle tuvalet ihtiyacını gidermek. Öyle zor gelir ki insana, çok sevdiğiniz çayı bile içmek istemezsiniz çişiniz gelmesin diye.
Bu düşüşümde bu açıdan bakarsak muhtaç olmadım başkalarına. Bir kaç gün konuşamamak, katı şeyler yiyememek dışında. Ne kadar ağrım olursa olsun kendime çorba ya da çay yapabiliyordum. Yatağa uzanıp kitap okuyabiliyordum.
Yazılarımda en çok ayrımcılığa karşı çıkıyorum; bu düşüşümde anladım ki, ayrımcılığa karşı çıkmak, başkalarına muhtaç olmamayı istemektir.
Düşmeyi öğrenemediysem bile, düşmelerden çok şey öğrendim bu hayatta.
Birden fark ettim ki, düştüm kelimesi, "düş"tüm diye de okunabilir.
Bir kelimeye çok bakınca anlamını yitirebiliyor, ya da başka anlamlar kazanabiliyor.
"Düşme"lerimi değil, "düş"lerimi yazmak istedi birden canım. (NG/BB)
*mualla: BİAMAG 36. Sayı, "Mualla ağrıyınca"