Dünya nüfusunun üçte birinin yaşadığı ülkelerde, basın özgürlüğü ya çok kötü durumda ya da adı bile yok. Birçok ülke, kendi gazetecisine belki bir kıymet vermiyor ama uluslararası kamuoyunun baskısıyla, mesleki dayanışmaya boyun eğip, biraz da rezil olma korkusuyla basın için bazı düzeltmeler yapıyor.
Birkaç iyi haber
Miyanmar'da kadın gazeteci San San Nweh, Suriye'de Nizzar Nayyuf uzun yıllardır kaldıkları hücrelerinden serbest bırakıldılar. Sırbistan'da basına yasal düzenlemelerde yol alınmasa da, basının boğazına basılmasına en azından bir süre ara verildi. 2008 Olimpiyatları'nın Pekin'de yapılacak olmasını Çin, yerli ve yabancı basına daha iyi koşullar sağlama sözüyle karşıladı.
Güvenlik adına
Bir de "bit için yorgan yakmaya" başlayan ülkeler var. Güvenlik gerekçesiyle bugün Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Kanada, 11 Eylül saldırısı sonrası, bilgi kaynakları ve haberleşmenin gizliliğini zaafa uğratacak düzenlemeler getirdi.
AB'de habere engel
Avrupa Birliği (AB) ülkeleri içerisindeki Fransa, ülkeyi sarsan Elf Davası, Elysees Sarayı'nda Telekulak, Angola'ya yasadışı silah satışı , Bask, Korsika ve Brötanya gibi konularda "haber kaynağının gizliliği", "iftira" ve "hazırlık soruşturmasına ait bilgilerin yayımı" gibi gerekçelerle ondan fazla gazeteci yargılandı veya sorgulandı. Birlik içerisinde tekelleşme de ciddi bir sorun olarak kamuoyunun karşısına çıkıyor : İtalya ve Avusturya buna birer örnek.
Nerede kutlayalım?
1999'dan bu yana gazetecinin öldürülmediği Türkiye'deyse basına yönelik ihlalin olmadığı, gazetecinin yargılanmadığı bir gün bulmak hayli zor.
Amerika'dan dönmüş olsaydı, Dünya Basın Özgürlüğü günümüzde hep birlikte Ahmet Altan'ın Ağır Ceza Mahkemesi'nde vereceği ifadeyi dinleyecektik. Gazeteci Altan'a "askerleri tahkir ve tezyif" iddiasıyla tam dört dava açılmıştı. Siirt'te yayımlanan Mücadele gazetesinin sahibi ve yazı işleri müdürü Cumhur Kılıççıoğlu'ya henüz bir dava açıldı.
2001 : mahkemeler yılı
Başkaca unvanlarla birlikte geçen yıl, Türkiye için yargılanan gazeteciler yılı idi. Bu gidişle tahminim, 2002 yılını "bürokrasi kurbanı gazeteciler" yılı olarak kutlayacağız : Son üç ay içerisinde 10'a yakın gazeteci "aranıyor" gerekçesiyle gözaltına alındı, adliye-Emniyet eksenli bürokratik eksiklikler giderildikten günler sonra serbest bırakılabildi.
Şartlı Af Yasaları ve reform kararsızlığı
Türkiye 1997'den beri Şartlı Af Yasaları yürürlüğe sokarak hem cezaevindeki hem de yargılanan gazetecilerin durumuna "çare bulmaya" kalkıştı. Bunlar geçiştirme olduğu gibi, Anayasa'nın değiştirilmesiyle başlayan ve bir dizi yasal düzenleme ile devam eden süreç ortaya koydu ki, hükümet onlarca gazeteciyi hapse gönderen, ondan kat kat fazlasını yargılayan gerekçeleri ortadan kaldırma konusunda kararlı değil.
4744 Sayılı Yasa, varolan ifade özgürlüğü düzenlemelere yenilik getirmekten uzak, makyaj niteliğinde. Anayasaya göre düşünceyi ifade suç değil ama Terörle Mücadele Yasası'na göre suç. "Düşünceyi ifade" suç, çünkü yasa ile düşüncenin özgür ifade edimine bakış değişmedi. Mesele sadece mahkeme değiştirmekle ve ceza üst sınırı indirmekle olmuyor.
Bugün bayram, hatırlayalım
Yazı yazdığı için hapse atılan gazeteci Fikret Başkaya anlaşılan cezasını tamamlayınca aramıza katılabilecek. Gazeteci kökenli milletvekilleri ise mecliste Radyo ve Televizyon Yasa Tasarısı'nı yasalaştırmakla meşgul.
Asiye Zeybek Güzel 1997'de hapse atıldı. Dört buçuk yılda yargılaması bitmedi. Gözaltında tecavüze uğradığı "belgeyle" ortaya kondu. Kendisi "örgüt üyeliği" iddiasıyla mahkumiyet bekliyor ama tecavüz ettikleri iddia edilen polislere soruşturma bile açılmadı.
Afiş astı diye bir gazeteciye 12 yıl 6 ay hapis cezası veriyoruz. Şiddete başvurmamış, silah kullanmamış, yabancı düşmanlığı yapmamış, ırkçılık yapmamış, İftira atmamış...
Marifetlerimiz
Ama amaç haberi engellemek olunca, biz o işi iyi "çözüyoruz": Başbakanlık ve bakanlık genelgeleriyle habere engel koyabiliyoruz. Olağanüstü Hal Yasası'yla tüm bir bölgeye gazetelerin sokulmasını yasaklayabiliyoruz. Yazı yazanı Terörle Mücadele Yasası'yla yargılayabiliyoruz. Müziği Radyo Televizyon Üst Kurulu yayın ilkeleriyle cezalandırabiliyoruz. Basın Yasası'yla gazeteleri toplatabiliyoruz. Beyannamede belirtilen dile aykırı yayın yaptı diye yayını kesebiliyoruz. Ülke dışındaki haberleri aktardı diye Yeniden İletim Yasası'na göre cezalandırabiliyoruz. Devletin kurumlarını eleştirdi diye Türk Ceza Kanunu'nu devreye sokuyoruz. Radyo ve Televizyon yöneticisinin geçmişi dolayısıyla Başbakanlık Güvenlik Belgesi vermiyoruz.
Biz daha neler yapıyoruz, neler! (EÖ/FA)