Özellikle öğle saatlerinde fabrikanın bulunduğu yönden üzerlerinde mavi tişörtleriyle işçiler gelirlerdi. Kimisi yanımıza uğrar, kimisinin biraz "zorla" önünü keser, içeride ne olup bittiğine dair sorular sorardık.
Ancak dün Paşabahçe'de mavi yoktu. 15.00 ile 22.00 saatleri arasında toplam üç mavi tişörtlü işçi geçti. Bir tanesinin geri döndüğünü görmedim. Diğer ikisi ise hızla parkın yanından geçerken, "içeride ne var, ne yok" diye sordum.
Birinin gözleri kıpkırmızıydı. İşçinin gözlerine bakarken "bir insanın gözleri ancak uzun süre ağlamaktan bu kadar kızarabilir" diye aklımdan geçirdim. Yorgunluktan ya da uykusuzluktan böyle kızarmazdı bir göz. İşçi "genel merkezden gelecek kararı bekliyoruz" diyebildi sadece. Ve sonra arkadaşıyla birlikte hızla uzaklaşıp gitti yanımızdan.
Mavi yoktu dedik ya, daha önceden mavi iş gömlekleri üzerinde iken görüştüğümüz bazı işçilerin ise önlüksüz yanımızdan geçip gittiğini gördük.
Önceki güne kadar sürekli parka gelip açıklamalar yapan sendikacıları ve işçi temsilcilerini bulmak da dün hayli zor oldu. İşçi temsilcilerinin niye orada olmadıklarını anlayabiliriz, fabrikanın içinde gergin bir durum vardı, işlerinin başında olmalıydılar. İkiz kulelerde işveren temsilcisi ile görüşen Çimento, Cam, Toprak ve Seramik Sanayii İşçileri Sendikası (Kristal-İş) Genel Merkez yöneticilerini dışarda tutarsak diğer Paşabahçe Şube yöneticileri ise yoktu ortalıkta.
Türk-İş de sindirim sorunu yaşıyor
Bir tek Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) 1. Bölge Başkanı Faruk Büyükkucak parkın önünden geçerken sorularımızı yanıtladı. O da dünyanın en uzlaşmacı kelimesi "ama" ile dolu bir açıklamaydı. Çaresiz kalmışlar ama geldikleri noktayı da içlerine sindiremiyorlarmış, işçinin fabrikada beklemesinin yarar getireceğini inansalarmış ama böyle bir inançları da yokmuş, fabrikada işçiyi tutarlarmış vesaire vesaire...
İşçilerin günlerdir attıkları "Gemileri yaktık, geri dönüş yok" sloganına karşın Büyükkucak "deniz tükendi" diyordu. İçine sindirememek modasına Türk İş de Paşabahçe direnişindeki tutumuyla katıldı. Başbakan Ecevit gibi...
Büyükkucak, "çaresiz kaldık" dedikçe, dünyanın en güçlü silahını elinde bulunduran, yani üretme ve üretmeme gücüne sahip olan bir sınıfın iktidarlar deviren, çağlar değiştiren mücadelesi belleğimden film şeridi gibi geçti. Böyle bir sınıf çaresiz olamazdı ancak onlara önderlik edenlerin teslimiyeti çaresizlik olarak yansıtılabilirdi.
Sıra insan manzaralarında
Eylem sona erdi. Bizler bir süre daha eylemin değerlendirmesine ilişkin yazılar yazıp, haberler yapacağız. Bu haber ve yorumları ise doğal olarak Paşabahçe'den "insan manzaraları" takip edecek.
Çünkü protokole göre 708 insan başka yerlere gönderilecek. İşçiler gidecekleri yerlere ilişkin 5 işyeri tercihi yapacak ancak son sözü işveren söyleyecek. Kristal İş Sendikası yazılı açıklama ile, imzalanan protokolün emeklilik ve yatay geçişlere ilişkin bölümü duyurdu. Paşabahçe yönetimi ise protokole "devlet sırrı" muamelesi yapıyor.
Paşabahçe Genel Müdürü Rüştü Bozkurt'un yaptığı açıklama ilginç. Bozkurt diyor ki, geniş bir protokol imzaladık, ancak tüm ayrıntılarını açıklamayacağız.
Beykoz, SSK'sı, fabrikaları ve gecekonduları ile bir bütündü. Paşabahçe'yi kapattılar, şimdi yerine turistik dinlenme tesisi yapılacak. Sıra Tekel ve Deri Kundura'da. Bu arada Beykoz'un tepelerindeki villalara inat varlığını sürdüren gecekondularda. Villalar ile gecekonduların savaşı henüz bitmiş değil. Sadece ilk muharebe gecekonduların kaybetmesiyle sonuçlandı. Ancak unutulmamalı ki, bu çok uzun bir savaş. (BB)