“Sanırım 1941 yılıydı. Ankara’da Ahmet Kutsi Tecer Bey’in evindeydik. Cevat Dursunoğlu, Tahsin Bengüoğlu, Bedrettin Tuncel ve Muzaffer Sarısözen de vardı. Usta Ankara’ya geldiği için böyle bir toplantı yapılacağını duyup ben de gitmiştim. Aslında ben de türkü söylediğim için, bir usta karşısında kendimi sınamak istiyordum. Bir ara türkü söyleme arzumu belli ettim. ‘Pekala, hadi bakalım, sen de bir türkü söyle’ dediler. Bir saz eşliği olmadan birkaç türkü söyledim.
Sonunda ‘Nasıl buldun usta’ dediler.
Düşündü ‘Efendim’ dedi, ‘Dağlarda bir çiçek olur, onu alır şehre getirirsin, güzel saksılarda, güzel topraklar içinde yetiştirir, geliştirirsin. Belki daha güzel bir çiçek olur, ama o eski kokusunu belki bulamayız’ dedi.
Bedrettin Tuncel bana dönüp ‘Buyur’ dedi.
Ben bu davranışa biraz alındım, hatta gereken dersi de aldım. Ama işimin yanlış olmadığını da biliyordum. Benim aldığım müzik kültürü, ses eğitimi içinde görevim zaten, işte o ‘başka çiçeği’ bulmaktı, o gelişmiş ‘başka çiçeği’…”
Bu anıyı aktaran Ruhi Su, usta dediği ise Aşık Veysel...
Veysel göçeli 40 yıl oldu.
Sivas Sarkışla’da 21 Mart 1973’te ölen ustanın ardından gazetelerde Veysel “benim sadık yarim” dediği “kara toprağa” kavuştu spotuyla duyurulmuştu. (HK)