*(Saat yönünde) Doç. Dr. Osman Elbek, Prof. Dr. Özlem Azap, Prof. Dr. Kayıhan Pala, Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz
Dört hekim; Prof. Dr. Özlem Azap, Doç. Dr. Osman Elbek, Prof. Dr. Kayıhan Pala ve Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz ortak bir metin kaleme alarak, "COVID-19 salgınının baskılanamamış olmasından endişe duyuyoruz" dedi.
2021'in son günlerinde paylaştıkları metni hekimler, "2022 yılının, tüm dünyada salgının baskılanması, aşılara ve etkili yeni ilaçlara erişimin önündeki engellerin kalktığı bir yıl olması dileğiyle" noktaladı.
Prof. Dr. Özlem Azap: 1996'da Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanı. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesidir. Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi'nde Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda görevli. Doç. Dr. Osman Elbek: Tıp doktoru, göğüs hastalıkları uzmanı. Lisans eğitimini Çukurova, uzmanlık eğitimini Osmangazi Üniversitesi'nde tamamladı. Memleket dahilinde birinci, ikinci, üçüncü basamak sağlık kurumlarında ve kamu-özel sağlık birimlerinde sağlık hizmeti sundu. Uzmanlık derneği olan Türk Toraks Derneği ve meslek örgütü olan Türk Tabipleri Birliği'nde ağırlıkla çalıştı. Prof. Dr. Kayıhan Pala: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 1988'de mezun oldu. İki kez Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde başhekimlik (1998, 2007-2008) yaptı. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı (2011-2018) ve Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi İş Sağlığı ve Güvenliği Koordinatörü (2016-2018) olarak çalıştı. Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz: Tıp doktoru, halk sağlığı ve çevre sağlığı uzmanı. 1993'te Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde halk sağlığı uzmanlığı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde çevre sağlığı uzmanlığı eğitimleri aldı. Türk Tabipleri Birliği'nin çeşitli kol ve yayın organlarında aktivist olarak çalışıyor. |
Ortak kaleme alınan metin şöyle:
"Ölüm sayısı 5 milyon 400 bini geçti"
"COVID-19 pandemisinin ikinci yılına dünya yeni endişe verici bir varyant olan Omicron fırtınası ile giriyor.
"Ne yazık ki hükümetlerin sağlık yerine ekonomiyi önceleyen politikaları ve küresel aşı eşitsizliği, salgının ikinci yılında dünyayı kasıp kavuruyor. Yeni bir yılın eşiğinde olduğumuz bu günlerde, doğrulanmış olgu sayısının dünya nüfusuna oranı yüzde 3,6'ya ulaşırken ölüm sayısı resmen 5 milyon 400 bini geçti. Olgu ölüm hızı ise yüzde 1,9. Bilimsel araştırmalar 60 yaş ve üzerinde olgu ölüm hızının yüzde 10'u geçtiğine işaret ediyor. Kapitalizmin var ettiği yoksulluk ve yoksunluk ise COVID-19 ölüm hızını olumsuz etkiliyor.
"İlk dalgayı dahi bastıramamış, peş peşe farklı varyantlarla pikler yaşamış Türkiye ise halen ağırlıkla Delta varyantının yarattığı uzamış bir pikle boğuşuyor. Omicron'un getireceği yeni pik ise yaklaşan yeni yıl gibi kapıda. Doğrulanmış olguların ülke nüfusuna oranı açısından dünyaya göre daha yüksek (yaklaşık yüzde 11) olan Türkiye'nin olgu ölüm hızının dünyaya göre daha düşük (yaklaşık yüzde 0,88) olması herkesin aklında verilerin güvenirliği konusunda haklı şüpheler doğuruyor. Nüfus büyüklüğü açısından dünyanın 17. sırasında olan Türkiye'nin doğrulanmış olgu sıralamasında altıncı, doğrulanmış ölüm sıralamasında ise on dokuzuncu sırada olması verilere olan şüpheyi derinleştiriyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2020 yılı ölüm istatistiklerini halen yayınlamamış olması da mevcut şüphelerin haklılığını doğruluyor. Belediyelerin defin kayıtlarından elde edilen ölüm verilerinin Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan vefat sayılarından en az iki kat daha fazla olması, COVID-19 pandemisinin Türkiye'deki yükünün açıklanandan çok daha yıkıcı olduğunu ortaya koyuyor.
"Yıkım bir sis perdesi altında gizleniyor"
"Ancak tüm bu şüphe ve sorulara gereken yanıtları vermesi gereken Sağlık Bakanlığı halen olası ve kuşkulu olguları açıklamadığı gibi, doğrulanmış olgu ve ölümlerin yaşa, cinsiyete, illere, mesleklere, eşlik eden hastalıklara ve aşılanma durumlarına göre dağılımlarını da açıklamıyor. Salgının getirdiği yıkım bir sis perdesi altında gizlenmeye çalışılıyor.
"Dünya Sağlık Örgütü'nün pandeminin ilk gününden itibaren özenle vurguladığı "Test, Test, Test" yaklaşımı Türkiye'de karşılık bulmuyor. Sağlık Bakanlığı'nın benimsediği test politikası sadece yakınması olanlara test yapılmasına izin veriyor. Üstelik test yapılanların olası vaka, temaslı, tarama gibi özellikleri kamuoyuyla paylaşılmıyor.
"Bir yanda uzun süre hidroksiklorokin ve favipiravir gibi etkisiz ve yan etkileri olan iki ilacın verilmesi, diğer yanda Dünya Sağlık Örgütü de dahil olmak üzere sağlık otoritelerinin hemen hepsinin tedavide etkili ve güvenilir olduğunu onayladığı monoklonal antikor tedavisinin kullanımda olmaması, Sağlık Bakanlığı'nın salgına bilimsel yaklaşımla müdahil olmadığının en önemli kanıtı olarak orta yerde duruyor.
"Ülkede etkili bir sağlık iletişimi yok"
"İki yılı tamamlamış olmamıza rağmen ülke genelinde etkili bir sağlık iletişiminin halen söz konusu olmaması, henüz ilk doz aşısını yaptırmamış yaklaşık 13 milyon yurttaşımıza ulaşmak için akşamları sosyal medya paylaşımı dışında hemen hiçbir şeyin yapılmıyor olması, gelecek yıla umutla bakılamamasına yol açıyor.
"Aşılamaya yalnızca inaktif bir aşı ile başlanması ve o günlerde bilimsel araştırmaların sonuçlarının aksine, bizzat Sağlık Bakanı tarafından mRNA aşılarıyla ilgili olumsuz görüşlerin açıklanması, aşılama politikasının da bilimsel temellere oturtulmadığına işaret ediyor. Takip eden günlerde mRNA aşısının yurttaşlar için erişilebilir hale gelmesi önemli bir kazanım olmuşsa da bugün itibariyle 5-11 yaş grubunun aşılanma dışında tutulmaya devam ediyor olması toplumsal bağışıklığa erişme konusunda büyük bir engel olarak önümüzde duruyor.
"Türkiye'nin ayıbı..."
"Dünyadaki diğer ülkelerin aksine, yaklaşık 130 milyon doz COVID-19 aşısı yapılmış olmasına karşın halen aşı etkililiği ile ilgili herhangi bir verinin açıklanmamış olması ise Türkiye'nin bir ayıbı olarak dünyaya ilan oluyor.
"Kişisel koruyucu önlemler, çevresel önlemler, fiziksel uzaklık önlemleri ve seyahatle ilgili önlemler başlığı altında sayılabilecek farmakolojik olmayan önlemlerin layıkıyla uygulanmaması, özellikle turizm dönemlerinde gelir uğruna ülkemize varyantların serbestçe girmesine izin verilmiş olması ve Omicron varyantının etkisini hissetmeye başladığımız bu günlerde pandemi sona ermiş gibi hemen hiçbir önlem alınmadan gündelik hayatın normalleştirilmesi, Omicron'un getireceği yük karşısında herkesi savunmasız bırakıyor.
"Göreli olarak nüfusa kıyasla az test yapılmasına rağmen hızla yükselen vaka sayıları ve aylardır her gün 200'ye yakın yurttaşın hayatını kaybediyor olması kamusal otorite olan Sağlık Bakanlığı'nda alarm zillerinin çalınmasına yol açmıyor. Yurttaşlar önlenebilir bu süreci 'doğal' bir sonuç olarak kabullenmeye zorlanıyor. Ölümler sıradanlaşıyor.
"Hızlı testler kullanıma girmeli"
"Salgının ilk gününden bu yana doğrulanmış vakalara etkili bir izolasyon yapılmaması ve ekonomik – sosyal desteklerden azade bırakılarak insanlardan evde kalmalarının istenmesi, gündelik hayatta yakınması olanların dahi PCR testi yaptırmamalarına yol açıyor.
"Pek çok ülkede kullanılan hızlı testlerin tüm taleplere rağmen okullar ve iş yerleri başta olmak üzere kullanıma girmemiş olması, salgının yayılmasını kolaylaştırıyor. Sağlık çalışanlarının dahi hızlı testler ve PCR testleriyle izlenmemesi pandeminin yükünü ağırlaştırıyor. Temaslı izlemi (filyasyon), neredeyse evlere etkisiz ilaçlar bırakmaya indirgeniyor.
"Bilimsel literatüre kara bir leke olarak geçen araştırma yapmak için Sağlık Bakanlığı'ndan izin almak zorunluluğu devam ediyor.
Dünya genelinde uluslararası veri tabanlarında yer alan genom dizisi analiz sayısı doğrulanmış olguların yüzde 2,3'ü iken, Türkiye'de Omicron varyantının egemen olmaya başladığı şu günlerde (13-27 Aralık 2021) yalnızca yüzde 0,3 olması Türkiye'de pandemi mücadelesinin varyantların bilinmediği ve merak edilmediği kapkaranlık bir ortamda sürdürüldüğünü gösteriyor.
"Pandeminin ikinci yılını tamamladığımız ve yeni bir yıla girmeye çalıştığımız şu günlerde yaşanan bu sorunlar özellikle Omicron varyantının yol açacağı yük nedeniyle bizleri kaygılandırıyor. Salgının ilk gününden itibaren baskılanmamış olması, yeni piklerin kapıda olması bizleri endişelendiriyor."
22 maddelik açık çağrı
Pala, Azap, Elbek ve Yavuz, bu nedenle başta kamusal otoriteyi elinde bulunduran Sağlık Bakanlığı olmak üzere pandemi mücadelesinde sorumluluk hisseden herkese açık çağrı yaparak 22 maddelik şu noktalara dikkati çekti:
Hiç aşı yaptırmamış 13 milyon
- "Halen ülkemizde 12 yaş üzeri olup da hiç aşı yaptırmamış 13 milyondan fazla yurttaşımıza risk gruplarında yer alanlara öncelik tanınmak üzere üniversiteler, toplum sağlığı merkezleri, aile sağlığı merkezleri ve sağlık meslek örgütlerinin katkılarıyla bire bir ulaşılarak aşılarla ilgili tedirginlikleri giderilmeye çalışılmalıdır. Ülke genelinde aşılanmayı motive edecek sosyal ve ekonomik olanaklar tanınmalıdır. Yerel inisiyatif ve yönetimler başta olmak üzere tüm olanaklar bu amaçla seferber edilmelidir. Aşılar konusunda tereddüt ve kaygıları gidermek üzere çok dilli iletişim stratejileri hayata geçirilmelidir.
- Ülkemize ait aşı etkililiği sonuçları ivedi olarak açıklanmalıdır. Aşıların hastane - yoğun bakıma yatıştan ve ölümden korumadaki başarıları açıklanarak hem tedirginlikler giderilmeli hem de aşı tercihlerinin bilimsel sonuçlara göre belirlenmesi sağlanmalıdır.
- Turkovac aşısının güvenliğini ve etkinliğini gösteren faz araştırma raporları açıklandıktan sonra aşının kitlesel uygulamasına geçilmelidir.
- Aşıları eksik olan yurttaşlarımızın aşılarını tamamlamaları için ivedi olarak bir izleme sistemi kurulmalı ve bu yurttaşlarımıza gerekirse evlerinde ve işyerlerinde ulaşılarak aşılarını yaptırmaları sağlanmalıdır.
5-11 yaş aralığı
- Çocuklarını aşılatmak isteyen ebeveynlerin talepleri karşılanarak ülkemizde 5-11 yaş aşılanmasına başlanmalıdır.
- Bilimsel araştırma sonuçları dikkate alınarak mRNA aşılarının koruma oranlarının daha yüksek olması göz önüne alınmalı, risk gruplarındaki aşı tercihi bu verilere göre belirlenmeli ve mRNA aşısının ücretsiz teminine devam edilmelidir.
- Pandemiyle ilgili olgu ve ölüm sayılarının yaş, cinsiyet, il/ilçe, meslek ve eşlik eden hastalık dağılımları açıklanmalı ve bu dağılımlar haftalık olarak güncellenmelidir.
- En az iki kez yurt çapında yapıldığı bilinen seroprevalans çalışmalarının illere göre sonuçları açıklanmalıdır.
Eğitim kurumları
- Açık kalmalarını sağlamak üzere eğitim kurumlarında hastalığın bulaşmasının önlenmesine yönelik olarak öğrenci sayılarının azaltılması, ders sürelerinin kısaltılması, sınıfların etkin biçimde havalandırılması, eğitim emekçilerinin ve öğrencilerin aileleriyle birlikte risklerinin değerlendirilmesi ve izlenmesi, hızlı antijen testleri uygulaması sağlanmalıdır.
- İşyerlerinde hastalığın bulaşmasının önlenmesine yönelik olarak fiziksel mesafenin korunması, çalışanların risk değerlendirmesi, aşının teşvik edilmesi, aşısızlardan periyodik olarak PCR veya hızlı antijen testi sonucu istenmesi ve gerektiğinde evden çalışma – esnek mesai gibi müdahaleler uygulamaya konulmalıdır.
Kapalı mekanlar
- Toplu ulaşım araçlarında hastalığın bulaşmasının önlenmesine yönelik olarak HES kodu, aşılı olma, PCR veya hızlı test uygulamaları hayata geçirilmelidir.
- Kapalı mekanlarda kalmaya ilişkin süre kısıtlamaları, kamuya açık alanlarda bulunacak kişi sayısı sınırlamaları gibi toplumsal hareketliliği sınırlayan önlemler özellikle yeni varyantların getireceği yeni pikler öncesinde uygulamaya konulmalıdır.
- Kapalı mekanlarda zorunlu olan maske takmak uygulaması izlenmeli ve denetlenmelidir.
- Kamusal alanlarda en az 2 metre fiziksel mesafenin korunacağı düzenlemeler yapılmalıdır.
- Kapalı iç ortamlarda yapılacak toplantılarından önce katılımcılara yönelik olarak hızlı antijen testi yapılması teşvik edilmelidir.
- Ellerin sık sık sabun ve suyla yıkanması teşvik edilmelidir.
Sağlık çalışanları
- Sağlık çalışanlarının refah düzeyi ivedi olarak yükseltilmeli, mesleki duyarsızlaşma ve tükenme önlenmeli, tüm sağlık çalışanları için COVID-19 illiyet bağı kanıtı aranmadan meslek hastalığı olarak kabul edilmeli ve her sağlık çalışanına pandemi sürecindeki emeğiyle orantılı olarak pandemi ödeneği verilmelidir.
- Sağlık kurumları başta olmak üzere tüm kamusal mekanlar ve işyerleri, hem çalışanlar hem kurumdan hizmet alan kişiler için SARS-CoV-2 bulaşmasını önleyecek biçimde "güvenli" ve "sağlıklı" kurumlar haline getirilmelidir.
Omicron
- Omicron varyantının bulaşma kabiliyetinin diğer varyantlardan çok daha fazla olduğu dikkate alınarak sağlık çalışanları FFP3 maske korumasına alınmalı, maskeler sağlık kurumları tarafından karşılanmalıdır.
- Sağlık Bakanlığı'nın karar alma süreçleri şeffaflaşmalı, karar süreçlerine sağlık meslek örgütlerinin ve sendikaların katılımı sağlanmalıdır.
- Pandemiye yönelik yapılacak bilimsel araştırmalar için Sağlık Bakanlığı'ndan izin alınması uygulamasına son verilmelidir.
- Sağlık Bakanlığı uhdesinde bulunan tüm verileri bilim insanlarına ve sağlık meslek örgütlerine açmalıdır.
(AÖ)