Uluslararası sözleşmeler
Çocukluk döneminde sıkça karşılaşılan hastalıkların aşı ve diğer yöntemlerle önlenmesine yönelik uygulamalar, çocuğun gelişiminin izlenmesi, bu bağlamda çok önemli bir konu olan yeterli ve dengeli beslenmesi ve gelişimini engelleyen neden ve durumların ortadan kaldırılması da yine sağlık hizmeti kapsamı içinde ve "sağlık hizmetlerine ulaşma ve yararlanma hakkı"nın gereği olan hizmetlerdir. Bu hizmetlerin herhangi bir ön koşula, özellikle de sağlık güvencesine sahip olmak koşulu aranmaksızın herkese sunulmak zorundadır.
Gerek ulusal üstü sözleşmeler, gerekse Anayasa'da açıkça ifade edilen çocukların yaşamı ve korunmalarına yönelik düzenlemelerin hemen hepsi çeşitli kurumlara görevler yükler. Bu kurumlar arasında en önemlilerden birisi de sağlık kurum ve kuruluşlarıyla onun en üst organı olan Sağlık Bakanlığı'dır.
Günümüzde sağlık hizmetinin giderek hastalıkların tanı ve tedavisine doğru kaymış olması, bu tür hizmetleri verecek kurumların giderek azalmasına, dönüşmesine ve ortadan kalkmasına yol açmıştır. Bu değişim söz konusu hakların gereğinin yerine getirilmemesi sonucunu doğuracak, dolayısıyla bu görevi yerine getirmekle yükümlü kurumları sorumluluk altına sokacaktır.
Sağlık hizmetleri ve tanımlanmış görevler
Sağlık Bakanlığı'nın kuruluş yasası dahil çeşitli yasalarda genel olarak bir "görev" sayılan bu hizmetler, hizmetlerin nasıl yapılacağına dair diğer mevzuatta da ayrıntılanmıştır.
Bu ayrıntılı düzenlemeler bir yandan sağlık hizmeti sunanlara çeşitli "tanımlanmış görevleri" emrederken, bu görevlerden yola çıkarak, bu hizmetlerden yararlanacak olanlara birer "hak" haline gelmiştir.
Örneğin 3359 sayılı "Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu" (15.5.1987 gün ve 19461 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır) "Temel Esaslar" başlıklı 3.Maddesinin (j) bendinde "Vatandaşların hastalıklardan korunma, sağlıklı çevre, beslenme, ana çocuk sağlığı ve aile planlaması ve benzeri konularda eğitilmeleri ve takipleri bütün kamu kuruluşlarının sorumluluğu, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, özel ve gönüllü kuruluşların işbirliği içerisinde gerçekleştirilir" denilmektedir.
Sosyalizasyon modeli
Aynı bölümün devamındaki (l) bendinde (Ek: 30/5/1997 - KHK-572/24 md.) "Özürlü çocuk doğumlarının önlenmesi için, gebelik öncesi ve gebelik döneminde tıbbi ve eğitsel çalışmalar yapılır. Yeni doğan bebeklerin metabolizma hastalıkları için gerekli olan testlerden geçirilerek risk taşıyanların belirlenmesine ilişkin tedbirler alınır" denilerek yazımızın daha önceki bölümlerinde konu ettiğimiz çocuğun sağlıklı doğması için sunulması gereken hizmetlere özel vurgu yapılmıştır.
Geçtiğimiz günlerde TBMM'de kabul edilerek yasalaşan "Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasası"nda da Sigorta kapsamında olan hak sahiplerinin çocuklarının 18 yaşına kadar (okuyorlarsa 25 yaşına kadar) sigortanın verdiği sağlık hizmetlerinden yararlanabileceği ortaya konulmuştur.
Türkiye'de halen yaygın sağlık hizmet sistemini oluşturulan "sosyalizasyon modeli"nde ana hizmet kurumu olan sağlık ocakları ve onun uç birimlerini oluşturan "sağlık evleri"nin topluma sunduğu hizmetlerin önemli bir bölümünü "çocuklara yönelik ve çocukların sağlığı"na ilişkin hizmetler oluşturmaktadır.
Ana ve çocuk sağlığı
Sosyalizasyon Yasası (Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair 224 Sayılı Yasa)'nın uygulamalarına ilişkin düzenlenen en temel yönetmelik olan "Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirildiği Bölgelerde Hizmetin Yürütülmesi Hakkında Yönetmelik" (Resmi Gazete yayın tarihi: 9.9.1964 Sayı:11802)'te sağlık ocakları ve sağlık evlerinde çalışan, hekim, sağlık memuru, halk sağlığı hemşiresi ve ebelere çocuklara verilecek bu hizmetlere ilişkin görevler açıkça tanımlanmıştır.
İlçe ve il merkezlerinde bulunan sağlık ocakları da bu görevlerle yükümlü olmakla birlikte ayrıca, yine Sağlık Bakanlığı tarafından "Aile Planlaması ve Ana çocuk Sağlığı Merkezleri" de oluşturularak bu merkezlerde de benzer hizmetlerin verilmesi bir hizmet olarak tanımlanmıştır.
Merkezlerin çalışmalarına ilişkin 06.02.97 tarih ve 22900 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan yönetmeliğin "Faaliyetler" başlıklı 8. Maddesinde "Temel sağlık hizmetleri ve tıp etiği ilkeleri ışığında, kadın, ana ve çocuk sağlığı ile ilgili koruyucu ve tedavi edici hizmetleri, laboratuar hizmetlerini, aile planlaması hizmetlerini ve bunlar ile ilgili konulardaki teorik ve beceri kazandırma eğitim ve danışmanlık hizmetlerini vermek" şeklinde açıkça tanımlanan bu hizmetlere de ulaşmak tüm çocuklar ve ebeveynleri için bir "hak" durumundadır.
Yaşam hakkı anayasal bir hak
Halen Sağlık Bakanlığı'nca Düzce İlinde "pilot uygulama" olarak gerçekleştirilmekte olan ve gelecekte "sosyalizasyon modelinin" yerine geçecek olan "aile hekimliği modelinde" ise bu hizmetler aile hekimine bir görev olarak verilmiştir.
Buna göre her aile hekimi; "kişiye yönelik rehberlik, sağlığı geliştirici ve koruyucu hizmetler ile ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması hizmetlerini vermek, önemli/sık görülen toplum sağlığı konularında kişilerin periyodik muayenelerini yerine getirmek, doğum öncesi, doğum sonrası loğusa ve bebeğe beraber izleme yapmak" ile yetkili ve görevli sayılmaktadır.
Aile hekimliği uygulamasında aile hekimine kayıtlı olma ve ona başvurma koşuluna bağlı olsa bile işin tanımı gereği bu hizmetler de bir "hak" sayılmalıdır.
Sonuç olarak "tüm yurttaşların yaşamları"nın Anayasal bir hak olarak tanımlanmış olmasından yola çıkarak, buna yönelik sağlık hizmetlerinin de mevcut uluslararası ve ulusal mevzuat hükümlerine dayanarak kişiler açısından birer "hak" mertebesinde olduğu herkes tarafından kabul edilmeli ve yurttaşlar bu hizmetlere ulaşma ve yararlanmayı bir hak olarak görüp tüm sağlık kurumlarından talep etmelidirler.(MS/AD)