Haklı bir kaygı, alternatif bir çalışma
Bursa'da 11-12 Ocak 2003'te yapılan ikinci basamak eğitim programına geçmeden önce, BİA hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum:
Sunulan metnin bir yerinde; "Türkiye'de 1997 yılında yaygın medyanın kontrolündeki medya ortamına tepkiyle, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipler Birliği (TTB) ile IPS İletişim Vakfı'nın öncülüğünde bir yerel medya inisiyatifi olarak başlayıp 2000 yılı Mayıs ayından itibaren Avrupa Birliği (AB) destekli bir proje olarak hayata geçirilmeye başlanan BİA bu sayıca çok az olduklarını belirttiğimiz alternatif haber kaynaklarından birini oluşturuyor" deniyor.
Bilgiden de anlaşılacağı gibi, haklı bir kaygıdan hareketle başlatılmış gayet yararlı bir çalışma. Bursa'daki eğitim programı da bu alternatif çalışmanın yürüttüğü yararlı faaliyetlerden yalnızca bir tanesi.
Daha kalıcı, daha etkili, etik yanı güçlü bir yerel medya
Şimdi, iki gün süren bu eğitim çalışması hakkındaki değerlendirmeme geçmek istiyorum.
Bursa'ya vardığımızda 19 ilden gelmiş 33 kursiyer, eğitimciler ve BİA çalışanlarıyla birlikte kadınlı erkekli 40'ın üzerinde insanız. Sanırım en büyük ortaklığımız yerel basının temsilcileri olmamız. BİA'nın eğitim programına katılıyor olmamız ise kendimizi birbirimize yakın hissetmemizin diğer bir nedeni. Yani herhangi bir yabancılık veya gereksiz resmiyet havası içerisinde değiliz. Başlangıç için bu kadarı da az bir şey değil.
İlk günümüz, BİA Proje Koordinatörü Ertuğrul Kürkçü'nün sıcak, sakinleştirici konuşmasıyla başlıyor. Ardından BİA Eğitim Danışmanı Doç. Dr. Sevda Alankuş belki de bu eğitim çalışmasının özü özeti sayılacak bir konuşma yapıyor. Alankuş, yaygın medyanın taraflılığına işaret ediyor ve "tüm çabalarının bunun karşısına daha kalıcı, daha etkili ve etik yanı güçlü bir yerel medyanın oluşturulması" olduğunun altını çiziyor.
Eğitim programına katılan arkadaşlarla eğer ortak kaygımız ve çabamız bu olacaksa ne güzel.
Yurttaş gazeteciliği
Sonraki konuşmaların önemli kısmı da bu noktalar üzerinde yoğunlaşıyor. Gazetecilik etiği, sermayenin etki alanına girmiş kendisi de tekel olmuş medyanın yarattığı erozyon ve buna karşı yapacaklarımız, görevlerimiz, iletişim teknolojilerindeki yenilenmeler ve benzerleri...
Eğitimciler de alanlarında yetkin ve tanınan kişiler: Gazeteci Ragıp Duran, Cumhuriyet Gazetesi'nden Hakan Kara, Öğretim Üyesi Esra D. Arsan, Radikal'den Celal Başlangıç, Cumhuriyet Dergi'den İpek Çalışlar, Cumhuriyet Gazetesi'nden Mehmet Sucu ve Fotoğraf Vakfı'ndan Özcan Yurdaalan!
Tüm konuşmacıların anlattıkları elbette çok değerli bilgilerdi. Ama ne yalan söyleyeyim beni en çok ilgilendiren "Yurttaş Gazeteciliği" ile "Yeni İletişim Teknolojileri ve Habercilik Pratiği" üzerine konuşmalar, tartışmalar oldu.
Yurttaş Gazeteciliği, tekelci medyanın, paranın gücüne dayanarak önemsemediği, baştan savma yaptığı, etik değerden uzak yayıncılığa karşı, Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) ortaya çıkan muhalif bir yayıncılık hareketi; Gazetecilik etiğine uyun, haber kaynaklarını genişletin, çoğaltın; insanlarla ilişki kurun, bu ilişkileri kalıcı kılın, geliştirin; hedefe varana kadar kararlı yayın yapın vb. diyor.
Reddedilecek yaklaşımlar değil elbette. Özellikle de doğrudan yana ve hedefe varana kadar yayıncılık fikri elbette çok önemli. Sayın Ragıp Duran, Yurttaş Gazeteciliği'ne "militan gazetecilik gibi ama ideolojik değil" diyor.
Yani bu sınıfsal yaklaşımı, sermaye ve kapitalizm karşıtlığı da olmasa, militan gazetecilik dediği halktan yana devrimci gazetecilik ne kadar da güzel şey!
Ben de izninizle şu kadarını söylemekle yetineyim: Her yanıyla medyayı kişiliksizleştiren ve kuşatan şu sermaye ve kapitalizm olmasa ne güzel olacaktı; zira o zaman boşuna alternatifler aramak zorunda kalmayacaktık. Ama eğer alternatifler aramak zorunda kalıyorsak, o zaman nedenlerini doğru olarak ortaya koymak da etiğin bir gereği olarak görülmesi gerekmez mi?
Muhtemeldir ki, bugün yoldan çıkan, doğruya ve halka ters düşen medya da bir zamanlar bazı gazetecilik ilkelerine dikkat ediyordu.
Ama gün geldi çıkar ve para onu yoldan çıkardı. Çünkü onun amacı ve yürüdüğü yol buydu: Para ve daha çok para, her yoldan para! Bugün, karşı çıkanlar hangi anlayıştan hareket edecek? Eğer yoldan çıkmanın yollarına karşı çıkmazlarsa, yani kapitalizme hayır demezlerse, çıkara ve vurguna karşı çıkmazlarsa, gayet iyi niyetle yola çıkmış olsalar da ,yarın nasıl ayakta ve doğruda kalmayı garanti edecekler;sorun burada!
Tarafsız yayıncılık, gerçeğin ağırlığı
"Yeni İletişim Teknolojileri" başlıklı çalışmayı ise Sayın Hakan Kara aktardı. Kara, bilgisayar dünyasındaki başdöndürücü gelişmeleri anlattığında hayran kaldım; donakaldım. Böylesi büyük gelişme karşısında mutlu oldum.
Sonra, teknolojinin ağırlıklı olarak insanlık düşmanlarının elinde olduğunu düşününce de kaygılandım ve ürktüm. Sayın Kara, işin bu yanı üzerinde hiç mi hiç durmuyordu. Anlaşılıyor ki, buna ihtiyaç bile duymuyordu. Belki de aklına böyle bir soru bile gelmemişti. Nasıl gelsin ki; o durumda soru muhtemelen kendisini de teknolojinin neden belirli ellerde toplandığına ve onun da kaynağını sorgulamaya götürebilirdi.
Yalnızca bu eğitimcilerimiz değil, değerli fikirlerini bizlerle paylaşan diğer konuşmacılar da birçok doğruyu dillendirmelerine rağmen bunları bir kaynağa oturtmaya gelince nedense çokça sözü edilen "5N +1K" kuralını kendileri de pek anımsamak istemiyorlar.
Bize "tarafsız yayımcılığı" önermekte bir sakınca görmüyorlar. Üstelik dünyanın bunca bölündüğü bir ortamda sanırım bu önerilerinin doğruluğuna, ciddi ciddi kendileri de inanıyorlar. Umarız ki inanıyorlar,yoksa bu yaklaşım bir niyete dayanır ki bu pek de iyi olmaz.
Halbuki gerçekler ne kadar ağır ve acı olsa da sarsıcı ve güçlüdür. Sayın Celal Başlangıç'ın "Araştırmacı Gazetecilik" dersinden çıkan arkadaşların anlatılan gerçekler karşısındaki şaşkınlığı yüzlerinden okunuyordu. Ama hiç birisi anlatılanların doğruluğundan kuşku duymuyordu. Bu,doğrunun sarsıcı gücüydü.
Birbirimizin yanyanalığına duyduğumuz ihtiyaç
İkinci gün bitiyordu. Atölye çalışmalarıyla geçen günün sonuna gelmiştik. Bursa Anadolu İletişim Meslek Lisesi'nin öğrencileri arkadaşlarımız da bu iki günün tadını bizlerle yaşamışlardı. Ortaya konan düşüncelerin tartışma yanı eksik kalsa da, olduğu kadarıyla dahi çalışma hepimizi mutlu etmişti.
Katılımcıların hiç biri süreyi de bilgiyi de yeterli görmemişti. Bu yetersizlik biz katılımcıların bilgiye karşı olan açlığıydı; birbirimizin yanyanalığına duyulan ihtiyacımızdı.Yanyana duruşumuza olan ihtiyacımızın ne kadar farkındaydık; belki de asıl sorun buydu.
BİA'nın organizasyonu her yönüyle başarılı görünüyordu. Ertuğrul Kürkçü, kapanış konuşmasında katılımcıların, BİA'nın çalışmalarını önemsemeleri gerektiği yönündeki nazik eleştirilerinin içinde bu başarılı organizasyonun haklı gururu da seziliyordu.
Bu organizasyonu yapanlara ve değerli bilgilerini bizlerle paylaşanlara teşekkür etmek elbette gerekli ama yeterli değil. Asıl gerekli olan, katılımcıların, BİA'nın hedeflerini kavrayabilmesi ve ona uygun ortak bir davranış içine girebilmesidir ki, bu mesaj da yeterince verilmiştir. Umarım kavramışızdır ve umarım ona göre davranacağızdır.(HG/BB)