Yıl 1993'tü babamlarla birlikte küçük bir işletmemiz vardı. Bir müddet sonra aile içi bazı sorunlardan dolayı onlardan ayrılmak zorunda kaldım. Elimde küçük bir miktar birikmiş param vardı. 6 ay boyunca hem iş aradım hem de elimdeki ile yetinmeye çalıştım.
Yetiştirilmek üzere aranıyor
Bir ara televizyon izlerken "Can TV"ye yetiştirilmek üzere muhabir ve kameraman alındığını gördüm ve başvuruda bulundum. Böylece medya denen hileli dünyaya ilk adımımı heyecanla atmış oldu. Televizyonculuğa ve yazılı basına da bu şekilde başladım.
Bir haftada 25 özel haber
Üç yıl yerel basında mücadele ettikten sonra İhlas Haber Ajansı 'nda (İHA) işe başladım. Haber başı ücret alıyordum.
Bir hafta içersinde yaklaşık 25 özel haber yapınca bana verecekleri para ile kadrolu elemana verecekleri para arasında dahi büyük farkların olduğunu görünce 1475 idari kadro ile beni personel yaptılar.
Güneydoğu bölge müdürü oldum
Altı ay bu şekilde muhabir, kameraman ve foto muhabiri olarak İHA'da yaptıktan sonra büro sorumlusu olarak tayin edildim. Tabi bu çalışmalar gece gündüz demeden, en az benim tarafımdan, başarı adına yapılıyordu.
Daha sonra da bölge müdürlüğüne getirildim. "İHA" Güneydoğu Anadolu Bölge müdürlüğü görevini de yaklaşık bir yıl yaptım.
İHA'da bir şeyler başardım
Bunun ardından İHA'nın bir özelliği ise kimin patron kimin çalışan olduğu belli değil çünkü herkes birbirini denetler ve doğal olarak da bazen birileri harcanabiliyor.
Yani bir bölge müdürlüğü yaptıktan sonra çeşitli ama çeşitsiz bir nedenle iş akdimin fes edildiği söylendi ve iplerimiz koptu.
Tabi bu arada tam bir ceset konumunda olan Diyarbakır bürosu da geceli gündüzlü çalışmalarımız nedeni ile canlanmış ve toplum tarafından tekrar itibar görmüştü. Başarmak güzel duygudur. Ben de İHA'da bir şeyler başardığımı düşünüyorum.
İşin güzelliği objektiflik
Aslına bakarsanız gazetecilik benim için çok hoş ve kutsal bir görev. Gelin görün ki, durum hiç de onurlu bir görüntü sergilemiyor. Çünkü herkes birilerinden palazlanmanın yolunu arıyor. Bence bu işin güzelliği objektifliğidir.
Diyarbakır'ın ve bölgenin ilk yerel televizyonu olan "Can TV", objektif, tarafsız ve yansız bir yayın politikası izliyor.
Objektiflik ve misyon
Elbette ki objektiflik her zaman kazanım anlamı taşımıyor. Çünkü yaşadığınız coğrafyanın büyük önemi vardır ve o coğrafyada yaşayanların da belli bir misyonu bulunuyor. Doğal olarak ta insanlar kendilerine yakın hissettikleri kısma kanalize oluyorlar.
Yani bir yerde objektifliğe saygı duyup yaşatmak gerekirken, istemeden de olsa insanlar onu öldürebiliyorlar. Biz de bu kararlılığımızdan dolayı belki de can çekişen bir kurum konumundayız.
Bir örnek yeter
Dayanışma konusunda düşüncelerimden doğru sonucun çıkarılması için bir anımı anlatmakla yetineceğim. Yıl 1999, yer Diyarbakır'ın Çınar İlçesine bağlı Avdalı Köyü.
O dönem "ATV" televizyonu Diyarbakır büroda çalışan Esat Aydın ve "Sabah" Gazetesinde çalışan Gürsel Eser ve ben "İHA" Diyarbakır büro sorumlusu olarak bir ihbar aldık ve bunu değerlendirdik.
Haber : Ahırda eğitim
İhbarda adı geçen köyde okulun olmadığı ve çocukların bir ahır içersinde eğitim gördükleri belirtiliyordu. Arkadaşlarım ile birlikte köye gittik. İncelemelerde bulunduk ve çocukların bir ahırda velileri tarafından kayıtlarının yapıldığını gördük.
Tabi ki bunu hem görüntüledik hem de fotoğraflarını çektik, röportajlar yaptık ve haberi bitirdik. Çünkü ihbar köy öğretmeni ve o yerin en küçük mülki amiri olan muhtarı tarafından da doğrulanıyordu.
Zira haberimizin ardından Anadolu Ajansı da konuyu Çınar Kaymakamı'nın ağzından doğrulamıştı. Yani haber doğru. Herkes bunu biliyordu.
Haberimiz yankı yaptı
Haberi yaptıktan sonra meşhur "İHA"nın İstanbul'da bulunan merkezine gönderdik ve onlarda olduğu gibi servise koydular. Haber dünya geneli bir çok televizyon kuruluşu tarafından yayımlandı ve gazetelerde de manşetten yer buldu. Yankı büyüktü ve Ankara karışmıştı.
Çünkü bir ahır düşünün duvarları kerpiç, gaz lambası ile aydınlatılmaya çalışılıyor, bir tarafta inekler, eşekler ve koyunlar yanlarında önlüklü çocuklar ders yapıyor.
Haber Valiyi üzdü
Bu haber O dönem Diyarbakır valisi olan Nafiz Kayalı'yı çok üzmüş olsa gerek gece saat 11.00'da polis ekipleri gelip beni aldı.
18 saat gözaltında kaldım ve akabinde savcılık, tabi ki suç olmadığı gibi her şey doğru olduğu için, beni serbest bıraktı.
Herkes sahiplendi, İHA hariç
Aklınıza gelebilecek tüm kuruluşlar haberlerinde bizlere yer verdi ve sahiplendi. Hatta bizi sevmeyenler bile. Ama her ne hikmetse çalıştığım kuruluş olan "İHA"dan en ufak bir ses çıkmadı. Ve çok büyük bir sorumsuzluk örneği sergilenmişti.
Zaten o dönem bu kuruluş benim için bitmişti. Çünkü siz mağdur olacaksınız ama haberinizi satarak cebine para koyanlar, sırtınızı sıvazlayıp çok iyisin diyenler sizi sahiplenmeyecekti. Bu çok acıydı.
Sonucuna katlanırsın
Uzun lafın kısası doğru haber yaparsan sonucuna katlanırsın. Bu da benden küçük mü desem büyük mü bilmem bir anı işte. Okuduktan sonra sanırım bir anlam siz ve okurlar çıkartabilir.