*Fotoğraf: Alper Tüydeş/Sosyal medya
İklim krizi kendini her geçen gün daha çok hissettiriyor. Marmara Denizi’nde görülen müsilaj, doğaya verdiğimiz zararı bir kez daha ortaya çıkardı. İnsanın diğer türlerle ilişkilerini onarmak için şansı giderek azalıyor.
Doğanın taleplerini, insanlığa iletmeye çalışanlar da var. Yaban hayat gözlemcisi Alper Tüydeş de bu kişilerden. Tüydeş'le gözlemlerini konuştuk.
Bir yazınızda “Yıllardır avcılık yaparken yaptığım tahribatı onarmak için mücadele ediyorum” diyorsunuz. Doğa tahribatına ilişkin onarma süreci başlamalı mı sizce?
Suçluluk psikolojisi var elbette ama bu süreçte doğanın yararına olan birçok şeyle ilgili bir farkındalığım her gün artıyor. Doğayı anlamak için çok çaba sarf ediyorum.
Doğadan aldığımız bataklıkları, taşkın sahaları, havzaları; ormanlık alanlardan çaldığımız ağaçları, akarsuları ona geri vermeliyiz. Bireysel ve kurumsal olarak yapmamız gereken çok şey var.
Kuşlar, kurbağalar, otlar..
Kuşlarla özel bir bağ kurdunuz. Onlar doğayla ilgili bize ne söylüyor?
Sadece kuşlar konuşmuyor aslında. Bir derede ot çıkmıyorsa, kurbağa yoksa o dere kirlidir. Bir denizde salya çıkıyorsa, balıklar ölüyorsa, denize girilemiyorsa o suyun ne söylediği açık.
Kuşlar bulunduğunuz çevrenin göstergesi. Onlara bakarak çevresel sorunları anlayabiliriz. Göçmen türlerden mevsim geçişlerini, yerleşik türlerden bulunduğu habitatı, bölgeyi hatta rakımı bile çıkarabiliriz.
Kuşların göç rotalarının yok olmasının kısa ve uzun vadede etkileri ne olur?
Basitçe en çok bildiğimiz kuşlardan örnek vereyim. Göç zamanında leyleklerin gelmediğini düşünsenize. Leylekler fare, yılan gibi tarım zararlıları için kritik roldeler.
Leyleklerin yanında bu rolü üstlenen birçok kuş türünü sayabiliriz. Tarım alanlarının olumsuz etkilenmesi görüldüğü gibi doğrudan üretimle ilgili. Kuşların göçmemesi, yok olması anlamına da gelir ki yaşayacağımız sorunlar karşısında onları mumla ararız.
Doğada döngü kusursuz işliyor ama bu döngüde küçücük bir hasar her şeyin bozulması anlamına geliyor. Bunun etkisini bazen hemen bazen yıllar içinde görüyoruz.
Sulak alanları molozlarla, çevremizi çöp yığınlarıyla doldurur, ağaçları kesip dereleri kurutursak insanlığa yazık olacak. Doğa bir yolunu bulur; er ya da geç verdiğimiz zararın bedelini bize ödetir. Verdiğimiz zararları telafi etmek için günü kurtaran adımlar yerine sürdürülebilir programlar geliştirmeliyiz.
Canlıların barınağı
Yazdığınız "Kuruyan Ağaçlar" adlı çocuk kitabında kuruyan ağaçların dahi doğa için ne denli önemli olduğunu anlatıyorsunuz...
Bozkır gibi görünen bazı alanları değersiz görüp ağaçlandırmanın ya da tarlalara çevirmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Doğa, orman içerisinde bir açıklık bıraktıysa bunun bir sebebi olmalı.
Orman ağaçtan ibaret değildir. Bu alanların da içinde yaşadıkları canlılar açısından ormanlara faydaları var. Ağaç yok diye bu alanları kullanmaya çalışıyoruz.
Bir de bize yıllarca “Keçiler ormanlara zararlı” diye söylediler. Ama bana göre bu gerçek değil. Kontrollü bir şekilde yapılırsa hem hayvanlar hem doğa için çok faydalı.
Bu, zemini taze ve diri tutması yanında gübrelemeyi de sağlıyor. Böylece o bölge daha verimli bir hale geliyor ve güncelleniyor adeta. Bir de tarlaların yanında sürülmemiş otluk alanlar, tarlaların verimliliğine etki eden pek çok faydalı böceğe ve diğer canlılara barınak oluyor.
Kurumların sorumlulukları
Sıklıkla gündeme gelen hayvan hakları yasasından ne bekliyorsunuz?
Beklentim, tüm hayvanların teknolojik imkanlar da kullanılarak daha fazla korunması. Hayvanları etkileyecek her türlü işlem kontrollü bir şekilde yapılmalı.
Kurumların rolleri ve sorumlulukları net olarak ortaya konulmalı. Ayrıca bana göre sokaklar kedi ve köpeklerin yaşam alanı değil. Bunu söylediğim zaman lince uğruyorum bazen ama sokakta olmaları onların serbestçe dolaşmaları ve mutlu oldukları anlamına gelmiyor.
Aralarında yüzlercesi insanların davranışlarına maruz kalıyor. Hasta olanları, kaza geçirenleri var. Evcil hayvan, adı üstünde evcildir. Evde veya bahçede olmalı.
Gerçek şu ki, bir çocuğun sokakta yaşaması nasıl savunmasızlığını ve zor durumda olduğunu gösteriyorsa sokakta yaşamak zorunda kalan bir hayvan için de aynı şey geçerli. Yasayla sahiplendirme teşvik edilmeli, hayvan barınakları arttırılmalı.
Yaren Leylek ve Adem AmcaYaren Leylek ve Adem Amca’nın hikayesini canlı yayınladınız. Belgeseliniz ödüller aldı ve yurtdışında da yankı buldu. Nasıl bir hikâye bu? Bu ikiliyle özelde leyleklere, genelde kuşlara dikkat çekmeyi başardım. Amacımı, doğaya iyilikle yaklaşılırsa sıra dışı olaylar da yaşanabildiğini göstermekti. Hikâye çok etkili oldu. Birçok kişi köyü ve Adem Amca’yı görmek için can atıyor. Adem Amca sayesinde köyde hareketlilik arttı. Aldığım teşekkür dolu yorumlardan ve oluşan farkındalıktan dolayı çok mutluyum. |
Alper Tüydeş hakkındaAlper Tüydeş, 1989 Bursa doğumlu. İnternet Gazeteciliği ve Yayıncılığı okuduktan sonra bir süre yaptığı avcılığı bırakarak yaban hayat fotoğrafçılığı yapmaya başladı. Çeşitli dergilerde ve gazetelerde yazı ve fotoğrafları yayımlanıyor. Doğayla ilgili farklı sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyor. Tüydeş, çalışmalarını şöyle anlatıyor: "Sosyal medya sayesinde doğadan hikâyelerle yaban hayatına dikkat çekmekten büyük keyif alıyorum. Takipçilerimle fotoğrafladığım hikâyeleri paylaşarak konuşuyorum. "Doğa harici hiçbir konuda paylaşım yapmamaya özen gösteriyorum. Belgesellerde izlediğimiz yaban hayatının aslında Türkiye'de de olduğunu göstermek istiyorum." |
(SO/DŞ)