Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu'nun 7 bin 500 sayfayı bulan raporunu değerlendiren Psik. Dr. Erdoğan Çalak, sosyal psikolojik açıdan saptanan sonuçları ortaya koydu.
"Diyarbakır, insanlık suçuna insanlığın verdiği cevaptır"
Nazi kamplarıyla benzerlik kuran Çalak, görüşme yapılan kişilerin fiziksel olarak bu kamplardan kurtulanlardan daha fazla acı görmelerine rağmen ruhen bozulmamış olduklarını gördüklerini belirtti.
Diyarbakır sürecini yaşayanların birbirlerine tutunarak ruh sağlıklarını koruduklarını ifade eden Çalak da travmanın etkisini azaltan faktörlere dayanışma duygusuyla birlikte "vahşet dönemi"nin bitmesinden ötürü kazanmış olma duygusu ve Kürt siyasal hareketinin bastırılmamış olmasını ekledi.
"Yaşananlarda hekimlerin de sorumluluğu var"
Raporun adli tıp açısından sonuçları üzerinde duran Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da, yüzleşmeyle birlikte sorumluların yargılanmaları ve hesap vermelerinin onarıcı yanları olduğuna dikkat çektiği konuşmasında, "Bu öykülerin hepsinde birer de hekim var. Yüzleşmeye kendimizden başlamak zorundayız. Diyarbakır Cezaevi'ndeki hekimin de işkenceyi belgelemesi gerekiyordu, sorumluluğu oydu. Ama yapmadılar, bugün de yapmıyorlar." dedi.
Sütlaş: Başvurulan insan hakları kurumlarına yapılıyor
Dr. Mustafa Sütlaş da sunumunda tıp ve hasta hakları açısından sonuçları ele aldı. Sürecin içinden gelen hiç kimsenin tam bir iyilik halinde (sağlıklı) olduğunun söylenemeyeceğini vurgulayan Sütlaş, sağlık problemi yaşamadığını söyleyenlerin çoğunlukla yaşadıklarının bütünü içinde sağlık problemini önemsemediklerini belirtti.
Cezaevinden çıktıktan sonra yardım alınan kurumların üniversite hastanelerinden ziyade başvurulan insan hakları kurumları ya da özel hastaneler olduğundan ötürü tıbbi verilerin yetersiz olduğuna da dikkat çekti. (BB/EÖ)