"12 Eylül rejiminin somutlaştığı yer, cehennem."
"Bu yeri tasarlayanlarla, içinde 'özgün' yöntemler geliştirenlerle, buradaki işkencelerden sorumlu olanlarla hesaplaşılmadığı sürece, Türkiye'nin üzerindeki karanlık örtünün kalkmayacağı cezaevi. Ne Kopenhag Kriteri ne AB...Kimse temizleyemez bu örtüyü, bizim yüzleşmemiz ve hesaplaşmamamızdan başka. Utanç binası."
"Türkiye'nin Auschwitz'idir. Bu millet burada yaşananlarla yüzleşene, o bina bir müze haline getirilinceye kadar da üzerimizde pis bir leke olarak kalmaya devam edecek."
İşin açıkçası 78'liler Türkiye Girişimi adına Celalettin Can'ın 12 Eylül dönemi Diyarbakır Cezaevinde yaşananları bir dosya haline getirip kamuoyu ile paylaşıp sonra da İçişleri Bakanlığından kimi bilgileri talep ederek, adalet ve barış arayanlara çağrı yapması beni yukarıda alıntılayarak verdiğim www.eksisozluk.com sitesinin Diyarbakır Cezaevi sayfasına taşıdı. Bir dolu yazılanlardan sadece birkaçını alıp paylaşabildim.
Bunu yapmak istememin iki nedeni vardı. Birincisi 78'lilerin bu sorumlu ve duyarlı girişimine bir nebze de olsa bir yazı ile katkıda bulunmak istemem.
Diğeri de bir kitap. Geçen ay Virgül Dergisinin Mayıs sayısında Osman Akınhay'ın Mamak Cezaevini anlattığı kurgu romanı "Gün Ağarmasa" ile birleştirerek ikisini birlikte yazdığım bir kitaptan söz etmek istiyorum. Mesut Baştürk' ün kurgu romanı: "Esat, Polat ve Azat"
Ülkenin öte yakasında -Doğuda- bir mahpushane gerçeği vardır. Adı "Diyarbakır Zindanı"dır. Sene, 12 Eylüllü yıllardan 25 yıl sonrası, 2006 yılıdır. Bütün ülkenin gündemine düşen ve hâlâ tecritlerle ölüm oruçları açlık grevleri ile süregelen, ve adına "Hayata Dönüş Operasyonu" diye isim konulan tarihlerde; Türkiye televizyonlarında bir dizi medyayı da gündemi de kasıp kavurmaktadır.
"Kurtlar Vadisi"dir dizinin adı. Dizi büyük ilgi görmüştür. Bir dolu tartışmalara sebebiyet vermiştir. Kurgu bu ya, dizinin yapımcıları, görülen ilgi üzerine, dizinin kahramanı Polat Alemdar'ı 1453 yılına, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'una "zaman makinesi" ile yollamak ve onun da filmini yapmak uğraşındadırlar. Ama kör talihe bakın ki, zaman makinesinin arızalanması sonucu dizinin kahramanı ufak bir soyadı değişikliği ile "Polat Beritan" ismiyle 1981 yılına ve Diyarbakır zindanlarına düşer. İşte yaşananlar ondan sonrası ve Diyarbakır mahpusunun 1981 ile 1984 arası üç yıllık gerçeğinin birinci ağızdan görsel ve yaşamsal tanıklığıdır.
Siyaset ya da edebiyat adına, mahpushaneleri de, Diyarbakır Zindanını da anlatan epeyce kitap çıktı. Kimi dergiler de sorguladılar yaşananları. Ama ne kadarı inandırıcı oldu? Sanırım hâlâ problem orada.
1987 ya da 88 yılında bir kitapevinin düzenlediği etkinlik için Aziz Nesin Diyarbakır'a gelmişti. Diyarbakır mahpusundan yeni çıkmış bir hükümlü, içerde yaşananları anlatıyordu Nesin'e. Baştan sona can kulağıyla eski mahkûmu dinleyen Aziz Nesin'in yanıtı çarpıcıydı:
"Yahu ben bir yazar olarak hayal gücüm çok geniş diye bilirdim. Meğerse siz Kürtlerin çok daha geniş hayal güçleri varmış!" deyivermişti. Sonra da bu sözleri dinleyenler, Aziz Nesin'e şaşakalmıştı.
Peki ya Hasan Cemal'in Kürtler kitabında yazdıklarına ne demeli! Kitabın ilk 40 sayfasını 1980'li yılların Diyarbakır zindanında yatan Felat Cemiloğlu'nun mahpushane anılarına ayırmıştı Hasan Cemal. Hasan Cemal'e Antalya havaalanında karşılaştığı eski bir bakan, kitapta anlatılan ve paylaşılanlara inanmaz bir eda ile şunu sormuştu: "Yahu bu kadarı da olmuş mu?"
İşte kanımca hikâyenin can alıcı noktası burada.
Sadece cezaevinde birinci elden yaşananların bir roman kurgusu içinde dönemsel anlatımından öte, filmografik denebilecek boyutlarda anılan tarihlerde (1984), Diyarbakır cezaevinin komutanı olan Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran'ın emekli olduktan sonra yerleştiği İstanbul'da bir halk otobüsünde öldürülmesine varıncaya kadar bir dolu sürükleyici anlatımla, kolay okunur bir kurgu roman olmuş "Esat, Polat ve Azat".
Okurken bir kez daha, hayatı insan tekine yaşanılmaz kılınan o günlere gidiliyor, insan tekini taşımanın ağır yükü, bir kez daha insanın boynuna yükleniyor. İyi bir kurgu roman olmuş Mesut Baştürk'ün ilk kitabı "Esat, Polat ve Azat". Diyarbakır Cezaevi Dosyası yeniden açılmaya çalışılırken kimilerine Baştürk'ün kitabı iyi bir malzeme olabilir diye düşündüm. Belki sinema ile uğraşanlara da...(ŞD/EÜ)
* Mesut Baştürk, "Esat, Polat ve Azat", Tevn Yayınları, Ocak 2007, İstanbul