Hatemi, "Türkiye'de devletin Diyanet politikası, Diyanet'i tüzel kişiliği olmaksızın idareye dahil sayma ve Diyanet görevlilerini de devlet görevlisi kılma yönünde olmuştur" dedi:
"Bu politika değişmedikçe, nüfusu 60 milyonu geçen Türkiye'de, 15 bin imam ve müezzin kadrosunun 'aşırı' olmadığı anlaşılır."
Diyanet'e özerklik verilmeli
Hatemi, bianet'e yaptığı değerlendirmede şu noktalara dikkat çekti:
* Diyanet İşleri'ne kamu tüzel kişiliği verip özerklik sağlanmalı, Hristiyan ve Musevi dini teşkilâtına da tüzelkişilik tanınmalıdır. Aynı Diyanet İşleri teşkilatı içinde, şafii sünni mezhebi ile Şiiliğinin de yer alması doğru olacaktır.
* Bu örgütlenme biçimi, dini hizmetlerin bir kamu hizmeti olarak görülmesi açısından da uygun. Diyanet, tüzel kişiliği ve özerkliği olmaksızın genel idare içinde kalmamalıdır.
* Türkiye'nin şartları da göz önünde tutularak, pratik sonuçlar bakımından, Almanya'daki sisteme benzer şekilde, Diyanet'e özerk kamu tüzel kişiliği tanınmalıdır.
* Diyanetin "ilga" edilerek tamamen sivil topluma bırakılması, bugünkü sistemden çok daha sakıncalı olur. Türkiye'yi parçalamak için de bundan iyi bir yol düşünülemez.
* Diyanet, ibadet ile bir kamu hizmeti olması bakımından ilgilenir, tarikatlarla değil. Bu sebeple, Alevi vatandaşlar da Caferi fıkhı seksiyonu ile tatmin edilmiş olacaklardır.
* Tarikat faaliyeti, Cem ve Sem'a ayini gibi faaliyetler sivil toplum örgütlerine bırakılmalıdır. (ÖG/NK/BB)