Uğur Kantar'ın askeri disiplin koğuşunda bundan iki buçuk ay önce gördüğü işkence sonrası yoğun bakımdaki hayat mücadelesini geçtiğimiz Çarşamba günü (12 Ekim) kaybetmesinin ardından bir "Disko gerçeği" haberi de askerliğini 1989-3 tertip olarak 2009-2010'da Tekirdağ Malkara'da Kara Kuvvetleri Komutanlığı 95. Zırhlı Tugay, 1. Tank Taburu, 2. Tank Bölüğü'nde yapan G.H'den geldi.
Askerliği süresince üç kere "disko"ya girdiğini ve toplamda 17 gün diskoda kaldığını söyleyen G.H'nin anlattıkları, insanın aklına ister istemez 12 Eylül sürecinin cezaevi hikayelerini getiriyor.
"Dışkı çukuruna sokuyorlar"
Disiplin koğuşunda yaşadıklarını bir dilekçeyle Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları Komisyonu'na veren G.H, disiplin koğuşunu "cehenneme" benzetiyor ve yaşadıklarını şu sözlerle ifade ediyor:
* İçeri girip botlarımızı çıkardıktan sonra ite kaka elbiselerimizi değiştirdik. Siyah bir pantolon ve siyah bir gömlek ve siyah bir kep veriyorlar. Zaten o lanet elbiseyi giydiğin zaman psikolojin bozuluyor.
* Sonra copla kalça tarafıma vurmaya başladılar ve arka tarafa doğru yürü dediler. Bir kapağı açmamı söylediler, açtım. Bana içeri girmemi söylediler. Beni sokmak istedikleri yer içi insan dışkısı dolu, lağım gibi bir yerdi.
* İçeri girmek için bir an tereddüt ettim ama itiraz etme şansınız yok. Girdim. İçerisi dışkı doluydu ve lağım farelerinden yere basamıyordunuz. Yaklaşık 10 dakika bu pislik içerisinde bekledikten sonra çık emri verdiler.
* Çıktım pislikten. O pislikle beraber 50 metrelik bir hat boyunca sürünmemi istediler ardından. Bu da son derece yıpratıcı bir şeydi. Sonra kalk dediler. Diskodaki hortumla üzerime su tuttular ve sonra o sulu halimle ve üzerimdeki pislikle bıraktılar beni. Leş gibi kokmayı geçtim, her yerimde sivilce benzeri şeyler çıktı.
"Gökyüzündeki yıldızları topla!"
* Gardiyanlar canları sıkıldıkça bize türlü yollarla eziyet ediyorlardı. Kimi zaman eğitim adı altında eziyetler, kimi zaman o an akıllarına ne geldiyse. Gece ve gündüz saatleri içerisinde sürekli eziyet derecesinde saçma sapan hareketler yaptırıyorlardı.
* Canları sıkılıyordu dışarıda içtima diyorlardı. Uzun eşek oynuyorduk. Yatan hep biz yani mahkumlar oluyorduk. Olanca ağırlıklarını vererek üzerimize atlıyorlardı.
* Yetmiyordu telden tele koşun diye komut veriyorlardı. Bir uçtan bir uca sürekli koşuyorduk. Geride kalanlara copla vuruyorlardı. Botlar zaten çok ağırdı, bağcıkları da yoktu. Bu halde koşmak ayrı bir işkenceye dönüşüyordu. Kan ter içinde kalıyorduk.
* Sonra safta toplanın ve gökyüzüne bakın diyorlardı. Eller yukarı komutu verip zıpla zıplaya gökteki yıldızları toplama emri veriyorlardı. Dur demeden duracak olan olursa sabah kadar sürünür diyorlardı. Mecburen zıplıyorduk. Bayılana kadar "yıldız topluyorduk".
* Artık kollarımızda ayaklarımızda derman kalmayınca yerlerde sürünüyorduk. Sürünme eğitimi yaptıracağız diyip bizi süründürüyorlardı. Ordu jimnastiği 12 numaralı hareket diye son derece yorucu bir hareket vardır. Bu hareketi her gece bayılana kadar yaptırıyorlardı.
* Gece 12 oluyordu, hadi tıraş olup yatın diyorlardı, yatıyorduk. Gece yarısı 3 veya 4'te dolaplara vurma sesi ile beraber "kalkın lan" diye bağırılarak yataktan kaldırılıyorduk. Yerlere dört parmak pis su başmışlar. Temizledikten sonra yatın diyorlardı. Zaten temizleyene kadar saat 6 oluyordu.
"Üç saat ağlayarak geçiyordu"
* Hava zaten sıcaktı, bahçede de yerler mıcırdı. Önce güzelce bizi süründürdüler mıcırların üzerinde. Sonra öğlene kadar mıcırları sayıyorduk yerdeki. Ne alaka ise. Bir arkadaşımız bu mıcırları sayınca ne yapacaksınız diye sordu diye 10 dakika boyunca dayak yedi. "Sana mı sorucaz lan gavur hepiniz vatan hainisiniz" diyorlardı.
* Öğlen yemeği yedikten sonra ve yerleri yıkadıktan sonra diskonun hemen üst tarafında tepe vardı, oraya mevzi kazdırıyorlardı ve kendi adlarını yarım metre derinliğinde yazdırıyorlardı.
* Akşam yemeği yenip yemekhane yıkandıktan sonra tuvaletleri temizliyorduk. Diz üstüne çöküp 5 kişi beraber giriyorduk ve diş fırçası kadar ufak bir fırçayla tuvaletin deliğini temizlemeye zorlanıyorduk.
* Her gece yorganın altından ağlama sesleri geliyordu. 3 saat uyuma şansımız oluyordu, onu da ağlamakla geçiriyorduk. Bir ara öyle bir noktaya gelmiştim ki intihar etmeyi, kendimi asmayı düşündüm. Bu yüzden olsa gerek girişte botların bağcıklarını alıyorlardı. (EKN)