24 Mart 1978'de öldürülen savcı Doğan Öz'ün eşi Sezen Öz, eşini, cinayeti ve sonrasında yaşananları anlatıyor; adalet talebini dillendiriyor. Orhan Tüleylioğlu tarafından derlenen "Neden Öldürüldüler?" kitabından 2006'da yapılan söyleşiyi aktarıyoruz.
Bize Doğan Öz'den söz eder misiniz?
Doğan, çocukluğunu Afyon'un Sultandağı ilçesinde geçirdi. Babası gezici başöğretmendi. Onun yanına takılıp at sırtında köy köy dolaştığını anlatırdı. Ortaokul ve liseyi Afyon lisesinde okudu. Ortaokuldan beri tanışıyorduk.
Doğan, bulunduğu çevreye ışık saçan çocuklardandı. Durmadan okurdu. Başta klasikler olmak üzere, Afyon Kütüphanesi'nde bulduğu her şeyi okurdu. Liseden sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. 1959 yılında mezun oldu. Ben de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okudum ve 1961 yılında mezun oldum. 17 Temmuz 1961 yılında evlendik.
Eskişehir'e yerleştik. Öğlene kadar avukatlık stajı yapıyor, sonra da öğretmen olarak derse giriyordum. Doğan, çok seviyordu mesleğini. Eskişehir, Diyarbakır-Çermik, Afyon-Bolvadin, Konya, Elazığ, inebolu, Mardin, Denizli, Ankara'da savcılık yaptı. Hep çetrefil davalarla yüz yüze geldi. Bolvadin'de Nurcular aleyhine davalar açmış, Denizli'de Necmettin Erbakan'ın kardeşi Akgün Erbakan'ın Almanya'da topladığı paraları soruşturmuştu. Türkiye'yi adeta bir uçtan bir uca savcı kimliğiyle katetmişti.
Çocuklarımızın her biri farklı bir ilde nüfusa kaydedildi. Turan Eskişehir'de, Hakan Diyarbakır-Çermik'te doğdu. Bengi'nin doğumunu beklerken Doğan'ı ikinci kez İnebolu'ya tayin ettiler. Peş peşe atamalarla birlikte hep yer değiştiriyorduk. Yıllar ilerledikçe yolculukların da sayısı çoğaldı. Mardin'e yalnız gitti. Bu atamaya canı çok sıkılmış, bir gecede saçları bembeyaz olmuştu.
Ayrı düştüğü çocuklarına bir keresinde sesinden okuduğu bir kaset-mektup gönderdi Mardin'den. Çocuklarım, diye başladığı seslenişinde şunları söylüyordu:
"Bugün 16 Mayıs 1974 ve ben bugün sizden ayrıyım. Mardin'deyim. Sizleri nasıl arıyorum bilemezsiniz. Artık 40 yaşındayım. Annenizle ta lise öğrenciliğimiz yıllarında karşılaşmış ve tanışmıştık ve birbirimize tapmıştık. Ve yarın Turan'ın doğum günüdür. Anneniz ve ben yalnız insanları sevdik, yalnız toplumun mutlu olmasını istedik, yalnız kendimizden verdik.
Sonra uzun öğrencilik yılları, sonra görev yılları. Turan doğdu. Çermik'te çalışırken Hakan doğdu ve biz mutluyduk. Çok çok uzun yıllar sonra siz de buna tanık oldunuz. Bengi'miz doğdu. Sanki evimizde papatya tarlası açıldı.
Ve biz hiçbir şeyden yılmayalım. Ve biz hiçbir zaman kendimizden utanmayalım. Hatalarımızı kolaylıkla kabul edelim, başarılarımıza hiç korkmadan yürüyelim. Biz, yeni bir tür insan, iyi İnsan, iyi insan, yaratıcı insan olmaya yürüyelim."
Çocuklarına önerdiği iyi insanlık ilkesini önce kendisine uygulamıştı. Bu yüzden müfettiş soruşturmasına bile uğradı. Kendisine her başvuranın dilekçesini yazmaktan, hastalığına kadar İlgilenmekten sonunda başı belaya girdi. "Neden halka bu kadar yakın davranıyorsun" diye soruşturma açtılar hakkında.
Her şeyi paylaşarak götürdük. Araba aldığımızda birlikte öğrenmiştik kullanmasını. Çocukların sorumluluğunu birlikte paylaştık. Aynı kitapları okuduk. Sinemalara tiyatrolara gidebilmek için saatlerce direksiyon paylaştık, Başkent 'e giden yollarda.
Doğan Öz sizce neden öldürüldü?
Doğan, sık sık tehdit ediliyordu. Öldürülmeden 20 gün önce, kapı çalındı, Çankaya Karakolu'ndan geldiklerini söyleyen üç polis memuru vardı karşımda. Biz sizi beklemeye geldik dediler. Apartmanın girişine yerleştiler. Akşam Doğan, onları görünce ne yaptıklarını sormuş. 18 numarayı yani bizim daireyi beklediklerini söyleyince de başımıza bir iş geldiğini sanarak epey korkmuş. Kendisi koruma talebinde bulunmamıştı. Telefonlar alıyordu o ara. Bir gece beklediler. Sonra huzursuz olduk. Doğan, istemiyorum diyerek korumayı kaldırttı. Doğan, Türkiye üzerine oynanan oyunların ilk farkına varan aydın kişilerden biri olmuştu. Tıpkı dönemin Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul gibi, gazeteci Abdi ipekçi gibi, öğretim görevlisi Bedrettin Cömert gibi, Uğur Mumcu gibi ve daha niceleri... "Bu kanı durdurmanın bir yolu olmalı" diye düşünüyordu. Görevi gereği yaptığı soruşturmalardan yola çıkarak oluşturduğu bir rapor, onun öldürülmesine neden oldu. Bu raporda ortaya çıkan kontrgerilla gerçeğidir. 24 Mart 1978 yılında evinin önünde katledildiğinden bu yana Doğan'ın gördüğü bu durum devam ediyor...
Doğan Öz gibi insanlar ortadan kaldırıldı. Genel planda 12 Eylüle giden yolu açmak var. Çünkü ondan sonra bütün yapı taşları oluşturuldu, yeni bir sistem kuruldu. Ama buna giderken Ağca, Çiftçi gibi insanlar kendileri diyorlar kullanıldıklarını. Kullanan kişiler kim? Aslında çok basit bir yöntem var: En nihai olarak birtakım gelişmelerden kim karlı çıktı, kim palazlandı, kim zenginleşti? Onlara bakmak lazım... Ama onlar ipleri ellerinde bulunduranlar olarak hiçbir zaman açığa çıkmayacak.
Kimsenin adamı olmadıkları, kimsenin emrine girmedikleri için... Birtakım idealleri olan insanlar. Satın alınamayacak insanlar bunlar. Belli amaca giden yolda karşılarına her zaman engel olarak çıkabilecek insanlar. Aslında şu anda bulunduğumuz zamanda baktığımızda onlara "uyumsuz" dememiz doğru olur değil mi?
Faili yakalandı, sonra beraat ettirildi...
Devletin görevi, işlenen cinayetlerin failini bulmaktır. Failini bulmuyorsun ya da fail bulunduysa onun kurtarılmasına seyirci kalıyorsun. Abdi ipekçi faili bulunmuş, faillere yardım mekanizması çalışıyor. Cevat Yurdakul'da katil kim? MHP davası dosyasının İçine sokuluyor; 15-20 cinayet bir arada. MHP davası ortadan kaldırılıyor, cinayetlerle ilgili hiçbir şey yapılmıyor, failler de aftan yararlanıp çıkıyorlar. Doğan Öz davasında İse onca delile rağmen fail beraat ettiriliyor... Cinayetler ortada kalıyor. Kan davası adına söylemiyorum ama hukuk diye bir şey var... Yoksa devlet, devlet olmaktan çıkar.
Bunların arkasında neyi ya da kimi görüyorsunuz? Tetikçiler değilse ö-nemli olan, azmettirenlerse, onlar kim?
Daha önce bu devlet birileriyle evlenmiş; mukavele yapmış, imza atmış.
Gelip o birileri senin ülkendeki adamına her türlü suçu işletiyor. Ondan sonra da sen yasalarını çalıştırıp onları yakalamıyorsun, yakalanırsa da kurtarıyorsun, cezadan kaçırıyorsun...
Bu ülkede yasalar yok mu?
Yoo, yasalar var. Yasaları uygulamıyorlar. Ben şimdi yasalar çalışıyor diyebilir miyim? Emniyetin görevi ne? Doğan Öz'ün katili gerçekten İbrahim Çiftçi değilse, katil kimse, bulup yargı önüne getirmek zorunda. Keza, Cumhuriyet Savcıları takibi yaptırmakla yükümlüdürler. Sanığın yakalanması adına gerekli emirleri vermeli, soruşturma açmalıdırlar.
Bu arada hukuka olan inancınızda değişiklik oldu mu?
Devlet dediğimiz hükmi şahsiyeti kimler temsil eder? Dönemin önemli görevlerinde bulunan kişiler bu sorumluluğu paylaşırlar. Hiçbir şey olmamış gibi gözlerini kapayıp kulaklarını tıkayamazlar. Cumhuriyete yönelik bir tehdit söz konusu ise bu tehdidin istihbaratını almak ve gereğini yapmak sorumlulukları vardır. Bu durumda bir insan öldürülmüş ve üstelik bu Cumhuriyet Savcısı ise, bir başka devletin mensubuymuşçasına kendi ülkesindeki bu büyük olaya seyirci kalamazlar. Bu mekanizmada sorumlular kimlerdir? Emniyet mi, jandarma mı, yargı mı, Yargıtay mı, Bakanlar Kurulu mu, Meclis mi, Cumhurbaşkanı mı, Genelkurmay mı, Başbakan mı?.. Bizim bütün vicdani hislerimiz rencide olmuş, inancımız yok olmuştur. Ben güya hukuk eğitimi aldım, babam da hakimdi, eşim de öyle... Onlarla dürüstlük ilkelerini paylaşarak buraya geldim ama benim anladığım anlamda hukuk bu değil.
Şimdi yaşadıklarınızla, gördüklerinizle geriye baktığınız zaman durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son günlerde her gece medyada, birtakım insanlar görüşler bildiriyor, kimisi "Adını veremem. Bir teşkilata mensubum. Ben profesyonelim" diyor, bir diğeri İsveç'te Musa Anter'in cinayet planını kızına açık açık anlatıyor, Mehmet Ali Birand programını "işte hakiki Kurtlar Vadisi" diye takdim ediyor. Devletin içi böylece çatırdamaya başlıyor ama devleti temsil eden kişilerden hala ses yok. Bu ölü toprağı nasıl kaldırılabilir? Kimler karıştıysa bu idareye, bu yönetime, bilmek isterdik. Devletin sır küpü ne zaman kırılır ve içindekiler ne zaman sır olmaktan çıkar? Hukuk devleti olmanın esasları nelerdir? Yaşama hakkı nedir? Bu hakkın ihlali suç mudur? Ceza adaleti var mıdır, soruları bizim için cevapsız kaldı, inancımız kırıldı. Sorunu çözümsüz haliyle sonraki nesillerimize miras olarak bıraktık. Şimdi artık konuşma ihtiyacı duyan herkes konuşmalı; suçlusu da, mağduru da.
Niye bu kullanılanlar konuşmuyor?
Onları koruyorlar. Bunun İçinde mesaj da var: "Bizim İçin çalışanları harcamayız" diyorlar. Çünkü her seferinde bir tetikçilerini öldürseler, başka bir zaman kendilerine adam bulamazlar.
Hayatta olsa şimdi nerede olurdu?
Doğan'ın yolu belliydi. Paylaşımdan, eşitlikten, bağımsızlıktan yana olur ve ulusun üretim mekanizmalarını kimseye kaptırmamak için hukuki platformda gerekeni yapardı.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
31 Ekim 2004 tarihli Cumhuriyet gazetesinde CHP Milletvekili Kemal Anadol'un mafya lideri Alaattin Çakıcı ve ülkücü militanlarla İlgili kapsamlı soru önergesine içişleri Bakanı Aksu'nun verdiği yanıt, haber olarak yayımlandı. Eski MİT Kontr-Terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür; Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı, Oral Çelik, Haluk Kırcı ve birçok ülkücünün MİT tarafından kullanıldığını defalarca beyan etmiştir. "Bu kişilerin MİT tarafından kullanıldığını kabul ediyor musunuz? Cezaları yargı yoluyla kesinleşen yurtiçi ve yurtdışında devletçe aranan suçluların, devletin en önemli istihbarat birimi tarafından kullanılmasının yasal dayanağı nedir?" sorusuna Aksu şu yanıtı verdi: "Yürütülen İstihbarat faaliyetlerinin gizliliği ve üstlenilen görevin hayati riskleri de göz önünde bulundurularak ilgili kanun ve iç mevzuata 'çok gizli' gizlilik derecesini haiz bulunmakta olup bu tür bilgilerin paylaşılması ve ifşası suç sayılmaktadır."
Eminim tıpkı bizim gibi, 12 Eylül 1980 öncesi yakınlarını kaybeden, "faili meçhul" ve yine 12 Eylül 1980 sonrasında da devam eden katliamlara maruz kalan kayıpların yakınlarını derinden ilgilendiren, adeta "şoke eden" bir yanıt. Aklıma gelen sorulara yanıt bulamıyorum.
Bizler yıllar yılı onur duyduğumuz Cumhuriyet yönetimiyle idare edildiğimizi düşündük. Her birimiz de ona layık olma gururuyla ve sorumluluğuyla görev ve mesleklerimizde çalıştık. Kaybettiğimiz kişiler de aynı bilinçle çalışan, mesleklerinde başarılı ender insanlardı. 1980'den önceki kayıplarla konu bitmedi. Sözü edilen "sır" daha sonraki birçok can alıcı olaylarla sürdü. Her seferinde Cumhuriyetin en seçkin insanlarını almaya devam ediyordu. Bu yüzlerce İnsanın -ne tesadüf- failleri yoktu, olamazdı. Nasıl olsun ki? Bir türlü devletin organları bu olayları çözmeye yetemiyordu. Cumhuriyetimizin yasama, yürütme ve yargı organlarının işlevlerinin ve donanımlarının gizli sır mensuplarına tanınmasıyla bu kişiler yasadışı olayları, cinayetleri işledikten sonra cici pasaportlarını ve örtülü ödenekten harçlıklarını alıp seyahatlerine çıkıyorlardı.
Geçmişe bakıyorum, bu faillerin bir kısmı yakalandı, ama süreçte bazı eller bunları kurtardı. Yargılama safhalarında bu davalardan mahkûmiyetle neticelenen kararlar göremedik. Düşünmeden duramıyorduk; Devletin organları bu kadar aciz olamazdı. Mutlaka faili yakalayıp yargıya teslim etmeleri gerekirdi. Şimdi yetkili bir devlet organı mensubu içişleri Bakanı Sayın Aksu "Sırlar yasal korumada" diyor. Öyleyse ben şahsen eşim Doğan Öz'ün öldürülmesi ve sanıkların yargılanması sürecini en yakın izleyen kişi olarak -ki sanık yeterli kanıtlara rağmen kurtarıldı- soruyorum: "Onun öldürülmesinden korunan sır neydi? O tarihte de bu sır var mıydı? Bu sırlar sonucu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne gibi kazanımlar edindi?" Bu kişiler özveriyle çalışan cumhuriyetin savcısı, emniyet müdürü, öğretim üyesi, profesörler, doktorlar, gazetecilerdi. Yıllar yılı mağdur insanlar bu olayı ne kendi akıllarıyla çözebildiler ne de çocuklarını yanıtlayabildiler. Aradan geçen bunca yıl sonra çoğu dosyalar da zamanaşımı nedeniyle düşürüldü. Doğrusu bundan sonra bu sırrı açıklamakta bir sakınca görmemişlerdir herhalde! Bu yapılan Cumhuriyete ve anayasal düzene karşı içeriden çökertme hareketinden başka nedir?
Başta hukuka saygılı, hukuk dışı uygulamalara karşı gerekli tepkileri gösteren Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer'in ve yasama görevini üstlenen Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin hassasiyet gösterip dikkatlerini bu konuda toparlamalarını, ailemiz ve bizim gibi "devlet sırrı" adıyla yakınlarını kaybeden binlerce aile adına talep ediyorum. Sanırım bunu istemeye hakkımız var. Yetkililerin bu kan emici çeteyi dokunulmaz kılan kalkanı kaldırmaları yapacakları en saygın görev olacaktır.(OT/EÜ)