Belgin Cengizyaklaşık üç yıl önce Dersim'e gitti. Niyeti kültürel yapıya yönelik bir çalışma yapmaktı. Hatta “Dört mevsim, dört kapı” inancını ele alan “Sırrı Hakikat” isimli bir uzun metrajlı film için kolları sıvadı. Ancak bu hedef gerçekleşemedi. Tam da bu sırada, bölgede “derviş” olarak bilinen Başköylü Hasan Efendi’nin talibi olarak yetişmiş Ali Xıdır Baba ile tanıştı.
Belgeselde, Dersim’deki Alevi inanç ve kültür sistemini, son bilge devrişlerden biri olan “insan-ı kamil” bir karakterin dilinden ele aldıklarını söyleyen Cengiz, "Günümüzde Türkiye’de asimile edilmek istenen Aleviliğe ‘Türk- İslam’ anlayışı içinde yer vermeye çalışıyorlar. Oysaki bu yalanın en Türkçe ifadesidir" diyor.
Cengiz'in "Birlikte geçirdiğimiz her vaktin kıymeti çok büyük" dediği süreç, Dewreş isimli belgesele yansıdı. Dewreş/Derviş belgeselinin galası geçtiğimiz günlerde Barış Manço Kültür Merkezi'nde yapıldı. Yoğun ilgiyle karşılanan gala sonrası Cengiz'le belgeseli ve Alevi toplumu üzerine konuştuk.
Dewreş’i çekmek nereden aklınıza geldi?
Dersim kökenli bir aileden geliyorum. Üç yıl önce gerek Dersim’e gerekse de orada bizi farklı kılan kültürel yapıya yönelik bir çalışmaya niyetlendik. İlk hazırlığımız “Dört kapı, dört makamı” öğretisini ele alan “Sırrı Hakikat” isimli bir uzun metraja yönelikti. Ancak bu hedefimiz çeşitli nedenlerle gerçekleşemedi. Filmin ön hazırlık çalışmalarında denk geldiğimiz Başköylü Hasan Efendi’nin talibi olarak yetişmiş Ali Xıdır Baba ile tanıştık. Birlikte geçirdiğimiz her vaktin kıymeti çok büyük. Ali Xıdır babanın da yer aldığı Dewreş isimli belgesel bu süreçte gelişti.
İçeriğe dair bilgi aktarır mısınız? Film için ne kadar zaman hazırlandınız?
Filmin tamamlanması iki yıl sürdü. Dersim bölgesinin Tunceli ve Erzincan illerinde gerçekleşen belgesel çekimleri sırasında Dersim inancı, ocaklar, ziyaretler, inancın temel prensipleri konusunda da oldukça geniş bilgi edindik. Filmimiz derviş hayatı süren bir pire ulaşmak için yola çıkan, kafası karışık, dünyası karışık bir gencin Dervişle buluşması ve yaşama dair gerçekleri Alevilerin dünyasından edinmesini ele alıyor.
"Cami mi, cemevi mi tartışması asimile eder"
Peki, filminiz için Alevilere yönelik asimilasyon politikalarına bir tepki diyebilir miyiz?
Film Alevilerin özündeki yaklaşımı ele alıyor. Ali Xıdır Baba’nın tabiri ile 73. Milletin sorunlarını ele alıyor.
Alevilik hem zahiri yönden hem de batıni yönden işleyen bir inançtır. Batıni yanı inancın gerçek ilmini, bilgisini oluşturur. Aleviler yokluktan varoluşa inanmaz. Varlığın kendi iç disiplinindeki varoluş gerçekliğini bilir. Varlık, özelde de insan oluşumunda dört elementin birliğini temel alır. Havadan, ateşten, sudan ve topraktan kalıbı tutar insanın.
Alevilikte cennet ve cehennem bu dünyada yaşanır. Bir bilinmezde değildir. Sorgu sual bu dünyada çekilir. Dolayısı ile yaşadığımız hayatta “günahlarımızı ve sevaplarımızı” biriktireceğimiz gizli bir yerimiz yoktur. Bu dünyada nefsi olandan kendini uzaklaştırıp insan sıfatını koruyanlar kainatın sonsuz boşluğunda bir daha mayalanır. Bu reankarnayson denilen yeniden varoluşun bir başka ifadesi gibi anlaşılabilir. İşte Alevilikte “insan-i kamil” olma süreci yaşama geldiğimiz günden itibaren bir şekilde başlar. Ne zaman ki “masum-u pak” olmaktan, yani çocukluktan ergenliğe geçeriz o zaman yaşam bize, davranışlarımıza bağlı olarak yanıt verir. İyi ve Kötü insanın içindedir, neyi seçeceğimiz yolculuğumuzu belirler.
Bugün aleviliğin içine girdiği arayış bu yukarıda ki temel prensipleri baştan ret eden bir biçimde şekilleniyor. Hakikat ile batıl birbiri ile karşı karşıya geliyor, yerleri değişiyor. Daha açık ifade ile Alevlerin evrensel gerçeklik algısı, “Hak ile Hak olma bilinci” yerini “kul” olma dayatılmışlığına bırakıyor. Bu gerçek bir asimilasyon süreci.
Yeni bir alevilik anlayışı mı yaratılmak isteniyor? Buna yönelik tepkiniz nedir?
Yeni bir alevilik mi yaratılıyor? Aslında bu çaba, yani Alevilik inancının asimilasyonu çok uzun zamandan beri sürmektedir. Dört kitabın dördüne de kaynaklık ettiği bilinen alevilik anlayışının çoğulcu yanı, tek ve kendisine ait olmayan, zahiri bir yaklaşımının içine yerleştiriliyor. Aleviler camiye gitmez, aleviler namaz kılmaz, aleviler tek eşli yaşar, aleviler kadın ile erkeğin kozmik birliğine inanır, eşliğine inanır, dolayısı ile eşitliğine inanır. İnancın merkezinde Ana Fatma yer alır. Bir Evliya olarak batında yeri olan Ana Fatma, varlığın başlangıç noktasıdır. Yer gök yokken kurulan yolun ana kapısıdır.
Şimdi siz kitabi inançların toplamından bu oranda farklı ve onların tamamını da kapsayacak bir genişlikte gelişen bu inancı, cami mi cem evi mi gibi sığ ve her koşulda kendisini ifade etmeyen bir tartışmaya gömerseniz asimile edersiniz elbette.
"Aleviler olarak doğru sorular sormayı unuttuk"
Alevilere yönelik yeterince film belgesel çalışması yapılıyor mu sizce? Yapılmıyorsa bunun nedeni nedir?
Alevilik üzerinde en az çalışılan konu. Alevilerin uğradığı baskıları, zulümleri içeren belgeseller yapılıyor tabi. Sivas katliamı olsun, Dersim katliamı olsun. Ancak “yer gök yokken” kurulan bu yolun kaidelerine yönelik çok sınırlı çalışmalar var. Bunun pek çok nedeni olabilir tabi. Öncelikle Alevilerin kendi kimliklerine yönelik asimilasyonları “biz kimiz” sorununun etkisini düşürdü. Doğru soruları sormayı unuttuk. Öte yandan da modern dünyanın alışmış olduğu gündemler ve alışılmış çalışma yöntemleri ile aleviliği anlamak, çalışmak mümkün değil.
Kainat ve insan ilişkisini de anlatır mısınız?
Belgesel Aleviliğin kökenine inanıyor |
Dewreş belgeseli, Başköylü Hasan Efendi'nin talibi, Ali Hıdır Baba'nın yaşamından dünyaya bakıyor. Dersim coğrafyasında karmaşık duygular içinde Ali Hıdır Baba'yla yolculuk eden misafir, 100 suhuf dört kitapta yer alan alevilik inancının kökenlerine ve sırlarına yolculuk yapıyor. |
Düşünün Başköylü Hasan Efendi İlmi Cavidan’ı keşfetmek için, anlamak için tam yedi yılını Ağır Göl’de (3200 km yükseklikte, Erzincan’da bir göl) inzivaya çekilerek geçirmiş. Nefsi olanı terk etmiş. Bu inancın sırlarına vakıf olmak için insanın içsel gücünü keşfetmesi gerekiyor. 40’lar felsefesinde de yer alan “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” aslında kainat ile insanın ilişkisini de ele alır. Bir ve aynıyızdır, evrende yolculuk yapan onca şeyle.
Biz Mürşid-I Kamillerin bilinç ile vakıf olduğu bu inancı anlamak için kaynaklara bakma ihtiyacı duyuyoruz. Ancak pirlerimizin de söylediği gibi “söz yazıya döküldüğü gün hakikatten uzaklaşır, gerçekliğini yitirir…” Dolayısı ile bu yolu araştırmak, bu yola ilişkin belgesel yapmak ya da başka çalışmalar için Aleviliğin ilmini anlamamız gerek.
"Hapsedilmiş ibadetler Alevilerin ruhunu da esir eder"
Sizce Aleviler kendilerine yönelik asimilasyon politikalarını püskürtmek için ilk olarak ne yapmalıdır?
Bu yolun halkasının kopmaması gerek. Pirlik mürşitlik taliplik müsaiplik olarak tanımlanan bu zincir her biri birbiri ile ilişkili bir toplumsal ağdır. Her Alevi gencinin kendisini doğru ve hakikate yönlendirecek bir “mürşid-i kamil”e ulaşması gereklidir.
Öte yandan Erenlerin, Evliyaların yolu, mekanları, sözleri kaybolmamalıdır.
Belgin Cengiz hakkında |
Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sosyal Antropoloji ve Etnoloji Ana Bilim Dalı Lisans Eğitimi alan Belgin Cengiz, daha sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Televizyon alanında yüksek lisans yaptı. Cengiz'in sinema dışında Munzur Milli Parkı başta olmak üzere, çevre, insan hakları ve pek çok sosyal proje üzerine çeşitli dergi ve gazetelerde makaleleri yayınlandı. |
Bir diğer konu da ibadet mekanlarına yöneliktir. Aleviler ibadetlerini gösterişe dönük, kamusal alanlarda belirlenen mekanlarda gerçekleştirmezler. Kainatla “bir ve aynı” olduğuna inanan aleviler için ibadetleri de “suyun, ateşin, havanın, toprağın”, dolayısı ile evrenin tüm bileşenlerine dönük gerçekleşir. Hapsedilmiş ibadetler Alevilerin ruhunu da esir eder. Kuvvetlerini yitirirler.
Dolayısı ile Aleviler olarak bizler kendimizi tanıma, bilgiye ulaşma konusunda çabamızı artırmalı ve iç örgütlenmemizi güçlendirmeliyiz. Yalan yanlış kaynaklarla Alevileri şekillendiren kitap ve yayınlardan da özellikle uzak durulmalı.
Bundan sonraki projeniz hakkında bilgi verir misiniz?
Başköylü Hasan Efendi’nin öğretisini ele alan bir çalışma yapmak istiyorum. Ancak bu konuda bağımsız bütçeye ihtiyaç var. Bu çalışmaların bağımsız olması önemli. Bu da bütçenizin nereden geldiği, kimlerce desteklendiği ile ilgili bir durum.
Alevilik kimliğine dair sizce en kilit soru ya da konu nedir?
Çok temel bir soru var aslında Alevilerin etnik kimliğine ilişkin. Alevilik kendisini 73. Millet olarak Güruh-u Naciye soyundan, yani Ana Fatma soyundan tanımlar. Naciye soyu ise “yer gök yok iken” vardır. Yani dünya henüz oluşmamış, yaşamın yer alacağı atmosfer kurulmamış, gaz ve toz bulutu iken bu yol vardı. Burada söylenmek istenen, bu yolun insanın varoluşundan önce de evrende var olan temel prensipleri içerdiği ve diller- ırklar üstü bir anlayış olduğudur. Bir pir bana şunu sormuştu: “Kızım hiç has ile ham bir olur mu?”.
73. Millet olarak Aleviler dünyanın dört bir yanında farklı isimlerle kendilerini tanımlasalar da bir ve aynı evrensel prensibe bağlı yaşarlar. 3’ler 5’ler 7’ler 12’ler 40’lar… Bunlar dünyanın bütün eski halklarında mevcut, benzer anlayışlardır. Bu anlayış kitabi dinler döneminde de kendisini pek çok zorluğa ve baskıya rağmen var etmiştir. Dolayısı ile Kürt kökenli Alevi, Türk kökenli Alevi, Abdal kökenli Alevi, Çingene kökenli Alevi, Arap kökenli Alevi. Bunların hepsi yaşadığımız coğrafyada uzun yıllardır denk geldiğimiz Alevilerdir. Bunlar arasında dil, renk vb. ayrımlara yer yoktur. Yoldan gelen, sözden gelen birdir. İşte günümüzde Türkiye’de asimile edilmek istenen Aleviliğe “Türk- islam” anlayışı içinde yer vermeye çalışıyorlar. Oysa ki bu yalanın en Türkçe ifadesidir. (EK/HK)