Merkez üssü Gölcük olan Marmara depreminin 10. yılında aile bireylerini yitiren depremzede kadınlar konuşuyor.
"Evlerimizi boşaltmayacağız"
Güler Tusar (63) depremden bu yana geçen 10 yıllık sürede hiçbir şey değişmediğini düşünüyor.
"İş yok, benimle birlikte hayatta kalan oğlum işsiz. Sağlığımız bozuk, ama sağlık hizmetlerinden yararlanabileceğimiz sosyal güvencemiz de yok. Devlet ise ne halde olduğumuzu hiç sormuyor. Saddam'ın gönderdiği hibe krediyle ev sahibi olduk, başımızı sokacak bir evimiz oldu derken, devleti yönetenlerin aklına bizden sadece kira istemek geliyor. Tabii, veremediğimiz için de evleri boşaltın diyorlar. Hayır diyoruz, boşaltmayacağız, evlerimizi terk etmeyeceğiz."
"Devlet adım atmadı"
"Ben de enkazdan çıktım. Annemi, babamı, yavrularımı, kuzenlerimi ve yeğenlerimi, toplamda 13 yakınımı yitirişimin üzerinden acı dolu bir 10 yıl geçti" diyen Emine Yılmam (40) devam ediyor:
"Depremin ilk gün yarattığı yıkıntı sonrasında, bugüne kadar değişen hiçbir şey olmadı. Acılarımız her geçen gün çoğaldı. Kimse ailemi geri vermiyor ki. Devlet, benim psikolojime, sosyolojik sorunlarıma çözüm getirecek hiçbir adım atmadı. Şu anda, olanağım varsa tedavi olabiliyorum, ama o da senede bir kez olabiliyor. Yani, anlayacağınız, param varsa tedavimi sürdürebiliyorum. Üstüne, bir de konutlarımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Yuh olsun onlara, daha ne diyebilirim ki? Ama yılmak yok, biz de evlerimizi vermemek için sonuna kadar mücadele edeceğiz."
"Kira vermesem kapıya polis dikiyorlar"
Zühre Kılıçarslan (72) "Kızımı, damadımı ve iki torunumu enkaz altında bıraktıktan sonra yaşamaya devam ettim. Ama, buna yaşamak denilirse" diyor.
Kılıçarslan 10 yılda çok şeyin değiştiğini düşünüyor ama bu değişiklikler olumlu değil.
"Önce çadırlar ve ardından da prefabriklerde kaldık, eziyet çektik. Sonra da buraya geldik. Tam sorunlarımız dinecek derken bir de ne görelim, çile ve ıstırap dolu yeni bir yaşama adım atmışız meğer. Durumumuz gerçekten vahim. Eşimden kalan 615 TL'lik emekli maaşının dışında hiçbir gelirim yok. Onun 215 lirasını da, aslında bize hibe olarak yaptırılmış olan bu evlere kira diye veriyorum. Ne yapayım, vermesem kapıma polis dikiyorlar. Anlayacağın, durumumuz içler acısı, şimdi de evimizden çıkmamız isteniyor. Yok öyle yağma, kaybedeceğim ne var ki?"
"10 yıldır barınma hakkı mücadelesi veriyoruz"
Gölcük'te değişmeyen tek şeyin "çile, zulüm ve baskı" olduğunu söyleyen Gülizar Yamak (54) ise "Biz sadaka dilenmiyoruz ki, biz depremzedeyiz ve bize hibe edilmek koşuluyla gönderilen kredilerin harcanması sonucu yaptırılan konutlar için hak sahipliğimizi savunuyoruz" diyor.
"Yani, barınma hakkımızı sonuna kadar elde etmenin mücadelesini veriyoruz. Karşılığında ise polisten sert karşılık görüyoruz. Dün resmen dövüldük. Ama, susmayacağız ve geri çekilmeyeceğiz. Gideceğim başka yer yok. Barınma hakkımı direnerek alacağım. Ya mezara koyarlar ya da evimde kalırım. Depremde kızım ve 3 torunumu kaybettim, hiçbir şeyim yok. Daha önce burada olan oğlumun eşyalarını da polis zoruyla boşalttılar."
Sevim Karabulut (47) depremde kızı ve oğlunu kaybetmiş.
"Acıları dindirmek çok mümkün değil ama ne yapalım hayata yeniden sarılmak gerektiği için yüreğimize gömüp adım atmaya çalışıyoruz. Ama, iyi bir gün görmedik ki. Hep evlerimizden çıkartılma korkusuyla yaşıyoruz. Ama herkes bilsin ki, bu evimden çıkmayacağım. Benim buradan ölüm çıkar. Tek beklentim, evimizde bizi daha fazla rahatsız etmemeleridir. Bizim, yalnızca hibe edilen konutlarımızı savunmamız karşısında sesimizi hâlâ duyan yok. Ne oldu, yetkililerin tümünün kulakları mı sağırlaştı da duymuyorlar? Yoksa, devleti yönetenlerin gözleri mi köreldi de görmüyorlar?" (EZÖ)