BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Özgür Gündem'in Kürt sorunu, Suriye Kürdistan'ı, yeni anayasa ve Cemil Çiçek'in hazırladığı ulusal mutabakat metniyle ilgili sorularını yanıtladı.
Röportajdan satırbaşları şöyle:
* Kürdistan sorunu henüz tam anlamıyla çözülmediği için böyle bir sürecin içine entegre olan bir soruna dönüştü. Eğer 50 yıl önce Kürt sorunu çözülmüş olsaydı bugün belki de Ortadoğu'daki gelişmeler farklı olacaktı, Kürdistan'ın ve Kürt halkının bu denklem içerisindeki yeri farklı olacaktı, hatta uluslararası bütün güçlerin konumlanması bile farklı olacaktı.
* Kürt halkının özgürlüğünün elinden alındığı dönemlerde revaçta olan ulus-devlet yapısı, statüsü bugün Kürtler açısından önemli bir kazanım olarak görülmüyor. İdeolojik olarak ulus-devletten daha ileri bir talebe sıçradı Kürtler. Demokratik toplum; yani devleti ana unsur olmaktan çıkaran, toplumu ve bireyi merkeze alan yönetim biçimini savunmaya başladı.
"Kürt sorunu final devresinde"
* Şu anda Kürt halkı kendi sorununun çözümünün final devresine girdi. Dolayısıyla artık Kürt halkının sorunu veya gelecek tahayyülü bütün Ortadoğu politikalarını etkileyen bir pozisyona kavuştu.
* Ortadoğu'da şu an Suriye, İran, Irak, İsrail, Mısır, Türkiye gibi bölgesel güçler ve aktörler var, uluslararası devletler ve güçler var; bir de devleti olmayan (ulus anlamında devleti olmayan) ama aynı zamanda büyük bir güç olan, aktör olan Kürtler var.
Şimdi devletler birbirine karşı pozisyon alırken, birbirine karşı politika belirlerken, çok rahat manevralar yapamazlar. Çünkü devletlerin, devleti yöneten hükümetlerin "hassasiyetleri" vardır. Oy, seçmen hassasiyeti vardır, kırılgan ekonomileri vardır, pazar dertleri vardır vs... Dolayısıyla değişen dünyaya ayak uydurma konusunda ulus-devlet bir ayak bağı olurken, Kürtler örgütlü toplum olmaktan kaynaklı büyük bir avantaj kullanıyorlar ve değişen dünya, bölge koşullarına hızla entegre olabiliyorlar, adapte sağlayabiliyorlar, ittifaklarını, yaklaşımlarını değiştirebiliyorlar.
Şu an Kürtlerin bir ulus-devleti olsaydı Kürtler yine bir aktör olacaktı bölgede, Kürdistan büyük bir aktör olacaktı ama inanın bugünkü kadar rahat hareket edemeyecekti Kürtler.
* Öcalan'ın Kürt halkı açısından ne ifade ettiğini, AKP'nin özellikle bu müzakere sırasında çok iyi anladığını düşünüyorum. Böylesine önemli ve etkili bir siyasi aktörün muhatap alındığı bir çözümde kendileri açısından risk doğabileceğini düşündüler. Bunu gördükleri için hem protokol meselesinde geri adım attılar, hem müzakere masasını devirdiler, hem de böylesine önemli bir aktörü devre dışı, süreç dışı bırakmak istediler. Hem Sayın Öcalan'a fiziki olarak işkence uygulayarak, tecrit uygulayarak kendisine ceza vermek, hem de onun şahsında bütün Kürt halkını, Kürt hareketini cezalandırmak, acı çektirmek istediler aslında.
"Şemdinli'de hiçbir şey olmuyormuş gibi davranamayız"
* AKP, "PKK'nin kökünü kazıyacağım" vaadiyle medyanın, bazı aydın ve liberallerin, ABD'nin AB'nin birçok kesiminin hatta İsrail'in desteğini arkasına aldı. Gelinen noktada, bahar, yaz ayları ile birlikte PKK'nin bitmek bir yana çok daha güçlü bir askeri varlık gösterdiği Şemdinli ortaya çıktı. Fakat hükümet bunu saklıyor. 45 gündür orada askeri bir fiyasko yaşanıyor, hükümetin askeri politikası çökmüş durumda bunu kamuoyundan saklıyor. KCK operasyonları da bu projenin bir ayağı. Bu da çökmüş oldu.
Ben savaşın bitmesi, durması için görünür hale gelmesi üzerinde duruyorum. BDP olarak biz bu savaşı görünür hale getirmek istiyoruz ki savaş durabilsin. Yoksa öyle orduyu tahrik etmek, böylesi bir durumdan bir askeri zafer havası yaratıp buradan kendine pay çıkarmak gibi bir durumumuz yok. Biz savaş politikalarından haz duymayız. Ama savaşı bitirmenin bu realiteleri görmekle yakından bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Orada hiçbir şey olmuyormuş gibi davranamayız.
"Herkesin Suriye Kürdistan'ından heyecan duyması lazım"
* (Suriye Kürdistan'ında özerk bir bölgenin ortaya çıkması) Sayın Öcalan'ın demokratik özerklik formülünün ne kadar tarihi bir formül olduğu ortaya çıktı. Bugün Suriye'de Kürtler bağımsızlığını ilan etmiş olsaydı hiçbir şekilde destek bulamazlardı. Ama şu anda demokratik özerklik formülü hem bölge devletlerinin karşı çıkamayacağı hem bölge halklarının karşı çıkamayacağı bir formül olarak hayata geçiyor.
Türkiye'nin yapabileceği en akıllıca en doğru şey, Kürt halkının bütün iradesi ve siyasi örgütleriyle doğru bir ilişki kurmaktır. Bu ittifakın eşitler arası ilişki şeklinde yeniden kurulması lazım. Ama Türkiye halen Kürtleri kendi kolunun kanadının altına alıp hamilik yaparak Kürtleri kendine muhtaç bir halk gibi görüp onları koruyarak kendi egemenliğini dayatacağını düşünüyor.
Kürt halkının kazanımları Türk halkının aleyhine olmayacaktır. AKP korksun, ürksün ama Türk halkının Suriye Kürdistanı'ndan heyecan duyması gerekiyor.
"Anayasa Çalışmalarını İzleme Komitesi kuracağız"
* Anayasa uzlaşma komisyonunda çok olumlu şeyler olmuyor. Bizim orada bulunma amacımız, birincisi; anayasal bir çözüm olacaksa biz o masada hazır bulunalım. İkincisi; BDP'nin önerileri ve diğer partilerin söyledikleri arasındaki farklar ortaya çıksın istiyoruz. Kim çözümden yana, kim sivil anayasa istiyor anlaşılsın.
Bu anayasa çalışmalarında olup bitenlerin kamuoyu tarafından daha iyi görülebilmesi için önümüzdeki günlerde anayasa çalışmalarının nasıl gittiğine dair kamuoyunu aydınlatmak amacıyla bir konferans yapacağız. Ve oradan bir "Anayasa Çalışmalarını İzleme Komitesi" çıkarmaya gayret edeceğiz.
(Anayasa için çizdiğimiz çerçevede) katı merkezi ulus-devlet yapısını kesinlikle bir tarafa bırakıyoruz. Bölgesel parlamentoları esas alıyoruz. Özerk bölge yönetimlerini esas alıyoruz. Merkezi parlamento yine Ankara'dadır, seçimle iş başına geliyor. Yine bölge parlamentoları seçimle işbaşına geliyor. Atanmış hiçbir yönetim yok orada.
Hepsinin yetkileri de bir özerklik yasası ile belirleniyor. Anayasada detaylarını tanımlamıyoruz. Genel olarak diyelim ki 20 özerk bölge var. Bu bölgelerin yetkilerinin ne olduğu, parlamentolarının yetkilerinin ne olduğu anayasada genel olarak tanımlanıyor. Ayrıca özel bir yasa, bir kanunla, özerklik kanunuyla daha detaylı, işte bir polis şefi ne olacak gibi konular yerel meclislere bırakılıyor. Onlar anayasanın öngördüğü çerçevede istedikleri şekilde kararlarını alabiliyorlar, uygulamasını yapabiliyorlar.
Bu çerçevede genel maliye hizmetleri, genel adalet hizmetleri, ulusal güvenlik, dış politika gibi konular hariç, tamamen yerel meclislerin inisiyatifine bırakılıyor bizim önerimizde.
Anadilde eğitim de yerel parlamentonun yetkisine bırakılıyor. Yerel parlamento ikinci resmi dil kullanabilir, üçüncü resmi dil kullanabilir, başka dillerde eğitim yapabilir. Burada bütün Türkiye'nin ortak dili olarak biz Türkçe'yi okullarda öğrenilmesi gereken bir dil olarak belirliyoruz. Ortak dil olarak belirliyoruz.
"Çiçek ilk defa insiyatif ortaya koyuyor"
Aslında metin klasik devlet söyleminin dışında bir metin değil. Bizim imzalayabileceğimiz, destekleyebileceğimiz bir metin de değil. Bildiğimiz klasik terörle mücadele yöntemlerini öneren, ulusal Türk milli mutabakat projesi ortaya koymaya çalışan bir metin. Fakat şöyle bir önemi var, bunu söyleyen sıradan bir insan değil. AKP kimlikli bir meclis başkanı.
Cemil Çiçek meclis başkanı olarak bir defa bir inisiyatif ortaya koyuyor. İçeriği tabi ki katıldığımız bir içerik değil ama hükümete rağmen ve hükümetin hiyerarşisi dışında bir inisiyatif ortaya koymaya çalışıyor. Bu iki nedenle olabilir. Birincisi, hükümetin yıpranmış iç ve dış politikadaki pozisyonunu güçlendirmek ve etrafına milli cephe oluşturup hükümeti sürekli güç kaybeden pozisyondan kurtarmak için olabilir. İkincisi ise hükümet içindeki bu güç dengeleri ve iktidar yarışında ben de varım, siz bu sorunları çözemiyorsunuz, dolayısıyla ben de meclis başkanıyım gibi...
Bir de tabi Kürt sorununda yeni bir inisiyatif oluşturmaya çalışıyor olabilir. Biz bütün bunları değerlendiriyoruz tabi ki. İçeriğe katılmamakla birlikte bu çıkışı anlamaya çalışıyoruz. Ve eğer savaş konsepti dışında yeni bir inisiyatif ortaya koymak istiyorsa bu konuda biraz cesaretlendirmek istiyoruz. Ama henüz böyle bir izlenim edinmiş değiliz. (ÇT)
* Röportajın tamamını okumak için tıklayın: Birinci bölüm / İkinci bölüm