Filmin adı "Dehşet Sınırı" olmasına karşın ben sürekli sınırı geçiyordum. Hugh Grant ve Gene Hackman'ın başrollerde oynadığı filmin yönetmeni Michael Apted..
Gene Hackman yaşlı bir nörolog, Hugh Grant genç bir nörolog adayı.
Yaşlı doktor sokak insanlarını kandırarak, onları omurilik felçlilerini iyileştirecek bir yöntem için denek olarak kullanıyor. Yaptığı deneyler, o insanların acı çekerek kısa sürede ölmesine sebep oluyor.
Yaşlı doktorun bu deneyleri yaptığı tıp merkezinde çalışanlar ya sakat ya da sakat yakınları. Sakat çocuğu olan bir polis, sakat kardeşi olan bir hemşire ve sakat karısı olan bir FBI ajanı da doktor için çalışıyor; yani sevdikleri için öldürüyorlar.
Genç doktor bu olayın peşine düşünce onu da öldürmeye çalışıyorlar, ama yaralı olarak ele geçiriliyor.
Genç doktor deneylerin yapıldı binada gözünü açtığında boynundan aşağısının tutmadığını fark ediyor.
Yaşlı doktor ona yardım etmek istediğini söylediğinde; "Yardım etmek istiyorsan ölmeme izin ver," diyor. "Bu şekilde yaşayamam."
"Bu alışılmış bir istek!" diyor yaşlı doktor.
Filmin bu sahnesinde yönetmenlere olan öfkem depreşti.
Filmlerde neden sakat bir banka çalışanı, işçi, mühendis, öğretmen, bekçi, yazar görmeyiz?
Neden sakatlar filmlerde çalışmaz, sarhoş olup kavga etmez, sevişmez de sadece ölmek isterler?
Yönetmenlere kızmayayım da ne yapayım ben?
"Peki sana yürüyebileceğini söylesem bunun için ne yapardın?" diye sorduğunda yaşlı doktor,
"Her şey!" diyor genç doktor; ve böylece yaşlı doktorun insanlık dışı tavrını meşrulaştırmış oluyor.
Sakatlıktan kurtulmak için herşeyi yapmaya razı insanlar, neden yaşamak için herşeyi yapmıyorlar?
Sonra, genç doktor aslında sakat kalmadığını sadece sakatların neler hissettiğini anlaması için kendisine iğne yapılarak geçici olarak felç olduğunu fark ediyor.
Neyse, filmde esas tartışılan; sokak insanlarının milyonlarca sakat insanın yürümesi uğruna öldürülmesi doğru mu yanlış mı?
Yaşlı doktor sokak insanları için: "Yaşamalarının amacı yok. Ne gelecekleri var ne de aileleri," diyor.
Aile içi şiddete maruz kalan kadın ya da çocukların sayısının sokakta yaşayanlardan fazla olduğunu bilmeyenler için ne kadar makul bir neden değil mi?
Yaşlı doktor sözlerini şöyle sürdürüyor: "Dünya için harika bir şey yapıyorlar. Onlar kahraman."
Kahraman kavramını yaratanların hep başkalarının ölümüne karar veren insanlar olması ilginç değil mi?
Genç doktor kendileri seçmediği için yanlış olduğunu söylüyor yaşlı doktora yaptıklarının.
Başkalarının ölümüne oturduğu yerden karar veren insanlar, hep yaptıklarını kutsal bir amaç uğruna yaptıklarını söyleyerek yapmıyor mu?
Birilerinin her hangi bir amaç için ölmesi ile öldürmesi arasında fark var mı?
Genç doktor kaçmaya çalışırken öldürüyor yaşlı doktoru. Filmin sonunda ölen doktorun karısı, kocasının çalışma notlarını genç doktora getiriyor. Elindekileri verirken, "Kocam doğru bir şey yapmak için yanlış yolu seçti. Sizin doğru yolu seçeceğinize inanıyorum," diyor.
Mutlu son.
Doğruluk kazandı.
Yönetmene olan öfkem azaldı.
Kimse kimsenin ölümünü istemese en yüce amaçlar, en haklı istekler için bile...
Ben böyle düşünüyorum ama biliyorum ki, o filmi izleyen pek çok sakat ya da sakat yakını o sokak insanlarının ölmesine/öldürülmesine ses çıkarmaz böyle birşey gerçek olsa.
Habitat zirvesi sırasında sokak çocukları, travestiler toplanırken sokaklardan kaç kişi karşı çıkmıştı ki?
O toplananlar götürülüp bir yere kutsal bir amaç için öldürülse kaç kişi karşı çıkardı ki?
Şu aralar toplanan dilenciler götürülüp bir yere öldürülse kaç kişi karşı çıkar?
Herkesin kendine göre kutsal bulduğu bir amaç yok mu ölümü meşrulaştıran?
Neden yaşamak/yaşatmak en önemli amaç olmuyor insanlık için bir türlü?
Tıpkı filmi seyrederken olduğu gibi, anlatmaya çalışırken de düşüncelerim dağıldı dört bir yana. Dilenciler Bush ve NATO yüzünden toplanıyor ya İstanbul'u güzelleştirmenin parçası olarak; İstanbul'un güzelleşmesini istemiyorum ki ben.
Gelme BUSH!
Sahi yürüyemediği ya da bu ihtimal söz konusu olursa ölmeyi düşünenlere sorsam:
Bush yürüyor da n'oluyor? (BB)