Taslak Güneydoğu'da tartışılıyor
Meclis Anayasa Komisyonunca hazırlanan 32 maddelik Anayasa değişikliğini öngören taslağın basında yer almasının ardından, Kürtleri yakından ilgilendiren 28'inci madde ile ilgili hükümlerde yapılan değişiklikler Güneydoğu'da özellikle Diyarbakır'da tartışılmaya başlandı. Taslağa ilişkin olarak Diyarbakır'da oluşan görüşler şöyle:
Semir Güzel (Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi):
"Olumlu ama yetersiz"
*Komisyonun uzlaşmaya vardığı 32 maddelik bir Anayasa değişikliği var. Genel olarak bu paket olumlu değişiklikler getiriyor . Ama bir hayli yetersiz olduğunu da söylemek gerekir . Şu an bulunduğumuz noktaya göre ileri sayılabilecek değişikliklerdir. Özellikle düşünceyi yaymakla ilgili düzenlemeler çok büyük önem taşıyor. Anladığımız kadarıyla düşünceyi yaymakla ilgili bir takım sınırlamalar getiriliyor ve bunların yasayla düzenleneceği ifade ediliyor. Bu sınırlar da kamu düzeni ile ulusal bütünlük gibi çok genel, çok global yaklaşımdır. Oysa düşünceyi yayma sınırlarının çok somut olarak çizilmesi gerekiyor. Yani yasaları uygulayan ve uygulayacak olanların hiçbir şekilde kendi yorumlarını katamayacakları bir şekilde sınırlar belirtilmeli. Ancak kamu düzeni, ulusal bütünlük, genel ahlak, genel sağlık gibi kavramlar çok geniş ele alınabilecek ve her yasa uygulayıcının çok farklı yorumlayabileceği kriterlerdir. Bir uygulayıcıya göre Kürtçe ile yayın yapılması, ulusal bütünlüğe aykırı olmayacağı gibi, bir başka uygulayıcıya göre ulusal bütünlüğe aykırı düşebilir. Bunlar yoruma açık şeylerdir.
Şiyar Bozhan (Demokrasi ve Barış Partisi (DBP) Diyarbakır İl Başkanı):
" Bir vesile..."
*Düşünce özgürlüğü önündeki yasal ve fiili engeller Türkiye'de bu güne dek tartışılan bir konudur. Biz de demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesi için atılması gereken ilk adımlardan biri olarak bu konuyu, haklı taleplerimiz arasında hep ilk sırada tuttuk. Hala cezaevlerinde şiddete bulaşmayan sırf düşüncesini ifade ettiği için yatan yüzlerce tutuklu var, binlerce dava var. Bu konuda gecikmiş olunmasına rağmen, söz konusu gelişmeyi sevindirici buluyoruz. Kürtçe dilinin günlük yaşamın yanı sıra eğitimde de kullanılması, geliştirilmesi için ilk adım olmasını diliyoruz. Ayrıca bu değişiklik, diğer dilerin de kendini ifade etmesi için bir vesile olmalıdır.
Osman Zeki Özdal ( Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Diyarbakır İl Başkanı):
"Anayasanın tümüyle değişmesinden yanayız"
*Anayasanın tümüyle değişmesinden yanayız. 28'inci madde gibi bazı maddelerde yapılacak, özgürlükçü değişikliklere de karşı olmadığımızı belirtmek isteriz.
Herkesin ana diliyle okuyup yazması, her türlü yayın haklarına kendi dili ile sahip olması, medyada kendi dilleriyle yayın yapılması bir ülkenin bütünlüğünü bozacak neden değildir. Kaldı ki böyle bir özgürlük ülkede yaşayan insanların daha çok ülkelerine karşı sevgi ve bağlarını güçlendirecektir.
28'İnci madde değişikliğindeki yasaklanmış dillerde yayın yapılmaz hükmü ülkeye zarar veren, geleceğin önünü kapatan, insanların insan oluşuna saygı göstermeyen bir düşüncenin ürünüdür. Anayasamızın 28'inci maddesinin ülkemizde konuşulan tüm dillerin kendilerini ifade edecek şekilde değiştirilmesi mutlak gereklidir.
Mefair Altındağ (Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Diyarbakır İl Başkan Yardımcısı):
"Değişim talepleri ve göz boyama"
*Anayasa'da yapılacak olan bu değişiklikler, Türkiye'nin Kürt sorunu ve demokratikleşme yönünde bugüne kadar uyguladığı yanlış politikaların terk edilmesi anlamını taşıyor.Değişim taleplerinin öne çıktığı bu süreçte yapılması gereken, Türkiye toplumunun ihtiyacı olan yeni bir Anayasa'nın hazırlanmasıdır.
Avrupa Birliği adaylığı ile başlayan ve gittikçe gündemleşmeye çalışan Kürtçe yayın, anadilde eğitim hakkı tartışmalarını olumlu buluyoruz. Partiler arası uzlaşma komisyonunun Anayasanın 26'ıncı maddesinde öngörülen değişiklikte "yasaklı dil hükmü" ibaresinin maddeden çıkarılması, basın hürriyetinin düzenlendiği 28'inci maddenin 2'inci fıkrası maddeden çıkartılarak, düşünce ve anlatım özgürlüğünün sınırlarının genişletilip, bu maddedeki dil yasağının kaldırılması ve; 30'uncu maddenin değiştirilerek basımevlerinin suç aleti gerekçesiyle kapatılmasının kaldırılması düşüncesini destekliyorum. Ancak dil özgürlüğü kapsamında değerlendirildiğinde, yeterli olmadığını düşünüyoruz. Kaldırılmak istenen hükmün yerine neyin konulacağı açıkça belirtilmemiştir. Değişiklik adı altında bir yasağı kaldırıyormuş gibi görünüp başka maddelerle (Anayasa'nın 1,2 ve3. Maddeleriyle ) yeniden yasaklanmasını göz boyama ve geçmiş politikaların ısrarı olarak değerlendiriyoruz.
Yavuz Karakuş ( Emeğin Partisi (EMEP) Diyarbakır İl Başkanı):
"Köklü bir değişim şart"
*Düşüncenin başka bir dilde ifade edilmesine ilişkin yasağın kalkıyor olması bir çok kişi ve çevre tarafından olumlu olarak karşılanabilir bir durumdur. Mevcut 12 Eylül Anayasası'nda birçok hak ve bu hakkın kullanılmayacağı durumlar "ancak"larla kuşa çevrilmiştir. Bu yasa taslağının tam mahiyetini ve hangi "ancak"larla çıkacağını henüz bilmiyoruz. Ama bu haliyle bile ülkenin ihtiyaçlarını, özellikle bölge halkının özlemlerini karşılamaktan uzak olduğunu düşünüyorum. Öyle ki kendi ana diliyle hastalığını anlatanların, hastanelerde muayene edilmeden döndüğü bölgede; yüz binlerce insanın kendi ana diliyle eğitim alamadığı ve bunu dile getiren Eğitim-Sen'li öğretmenler hakkında soruşturmaların açıldığı dikkate alınacak olursa, bu yasanın sorunları çözmeyeceği açıktır. Özellikle demokratik bir Anayasa'nın çıkartılması 5 siyasi parti temsilcisinin anlaşmasıyla yapılacak bir şey değil, demokrasiden yana emekten yana güçlerin verecekleri mücadeleyle olacaktır. Köklü bir değişim şart.
Nevzat Bingöl (Gün TV Genel Yayın Yönetmeni):
"Aba Altından Sopa Gösteriliyor"
*Anayasa'ya göre Türkçe dışında dillerle yayın yapılması yasak değil. Kürtçe yayın yasaklaması Anayasa ile çelişir. Anayasa'da eşitlik ilkesi var. İngilizce ile eğer eğitim öğretim yapılabiliyorsa, Kürtçe ile de yapılabilmeli. Anayasa, "kanunlar önünde herkes eşittir ve kanunlar herkese eşit uygulanır" diyor.
Yayıncılıkla ilgili olarak da Türkiye Cumhuriyetinin temelini, Anayasa'nın yanı sıra Lozan Antlaşması oluşturuyor. Lozan Antlaşması "Türkiye vatandaşı olup da, Türkçe dışında dilleri konuşanlara da devlet gerekli yardımı yapar" hükmü yer alıyor.
Benim hakkında televizyonda Kürtçe yayın yaptığım gerekçesiyle dava açılmıştı. Daha sonra dosya Danıştay'a gitti. Biz Lozan Antlaşması'ndaki maddeyi öne sürerek davayı kazanmış olduk. Bu nedenle Kürtçe yayınla ilgili olarak bir sıkıntının olmaması gerekir. Bu yeni Anayasa taslağı pek fazla bir önem taşımıyor.Ayrıca bu taslak hazırlanırken, genel kavramlar kullanılarak yoruma açık bir durum ortaya çıkıyor.
Türkiye'de kanunlar yapılırken elastiki cümleler kullanılır, yani erk elden bırakılmak istenmez. Bir kişi ya da kurumu hedef almak isterlerse, o elastiki kanunları her hangi bir yere çekerek istenilen baskı yine kurulabilir. Bu maddede getirilmek istenen de odur. Bunun anlamı şudur; "benim istediğim gibi yayın yapmazsan ben, istediğim zaman senin ipini çekerim" denmek isteniyor. Aba altından sopa gösteriliyor.
Eğitim - Sen Diyarbakır Şubesi:
"Ana dilde eğitim gerekli"
*"Kanunlarla yasaklanmış bir dilde yayın yapılamaz" hükmünün çıkartılması için Meclis'te bulunan siyasi partilerin uzlaşmış olması küçük de olsa önemli bir adımdır. Ancak eğitimi-öğretimi yapılmayan dillerle yayınlanan yayınları kimsenin takip edemeyeceği bir gerçekliktir. Bu olumlu adım Anayasa'nın 3. Maddesi'ndeki engel nedeniyle güdük kalmaktadır. Bu girişimin yaşam bulması için 3. Madde'nin de değişmesi gerekmektedir. Anadilde eğitimi gerçekleşmedikçe toplumdaki çokkültürlülük ve demokrasi alanında atılan adımlar yetersiz kalacaktır.
Anadilde eğitim en temel insani haktır. Bunun kabul edilmesi Türkiye'nin demokratikleşmesini sağladığı gibi halkın birarada kardeşçe barış içinde yaşamasını sağlayacaktır.
Bizler eğitimci olarak, kendi anadili dışında başka bir dille eğitim yapan çocuğun, eğitimde istenen verimi alamadığını ve psikolojik sorunlarla karşılaştığını, bunun için sağlıklı bireylerin ve dolayısıyla sağlıklı toplumun oluşmadığını görmekteyiz. (AB/ME/YÖ)