İlişkimizin ilk yılı uzun mesafeliydi, ben eğitimim için İngiltere'deydim, yine de birbirimizi olabildiğince çok görmeyi başardık ve bir yıl içinde beraber yaşayacağımız bakir bir arazi aramaya koyulduk.
Arazi arama fikri aniden gelişti, bir gün İstanbul'da, boğazı seyrederken Erkan'a bir arazi almamızın çok hoş olacağından söz ettim. Bir hafta içinde Erkan arazi bakmak amacıyla Edremit civarına bir seyahat düzenlemişti bile.
Erkan bu bölgeyi ailesi ile olan bağlantısından dolayı seçmişti. Anneannesi bu bölgede doğup evlenene kadar bu bölgede yaşamıştı. Benim, Türkiye ile ilgili çok fazla bilgim olmadığı için Erkan'ın bölge seçimi konusunda söyleyecek bir şeyim yoktu.
Arazi seçimi gayet basit bir işlemdi. Bir araziye baktık ve hislerimiz burasının doğru yer olmadığını söyledi, ikinci baktığımız arazide ise tam tersi olarak tüm hislerimiz buranın doğru yer olduğunu söylüyordu ve karar verildi.
O anda batan güneş ve aynı anda doğan dolunay da sanki bu kararımızı destekler gibiydiler. Şu andan o ana bakınca ne kadar şanslı olduğumuzu anlıyorum, şimdi arazideki yaşama tecrübemle söyleyebiliyorum ki gerçekten çok şanslıymışız, kaderimiz ve içten olmamız bizi kurtardı.
O kadar çok şey ters gidebilirdi ki. Yakınımızda bulunan dereyi ilk başlarda güzel görüntüsü ve bize eğlence kaynağı olarak görüyorduk. Ama zaman içinde fark ettik ki bu dere bizim en önemli yaşam kaynağımız. Aldığımız arazi en yakındaki köy evinden bile kilometrelerce uzaktı ve tabii ki ne suyumuz ne de elektriğimiz vardı.
Bu dere bize sonsuz bir su kaynağı oldu. Bulunduğumuz bölge rüzgârlı bir bölge... Rüzgâr benim daha önce sevmediğim bir elementti. Londra'da senelerce rüzgâra karşı bisiklet kullanmak beni doğanın bu gücüne karşı bayağı soğutmuştu.
Ama bu rüzgâr vasıtasıyla, ufak bir rüzgâr jeneratörü ile sürdürülebilir bir elektrik kaynağımız oldu.
Arazideki hayatımız çok basit ve fazla bir ihtiyacımız olmuyor, rüzgâr sayesinde geceleri okumamıza yetecek kadar ışık sağlamış oluyoruz. Arazimizi ve çevreyi keşfetmemiz hayli zamanımızı aldı.
Her gün yeni bir şey öğreniyoruz, kuşların, bitkilerin, çevrenin zenginliği inanılmaz. Araziyi aldığımızda yakınımızdaki derede eski bir asma köprü olduğunu ve derenin bazı yerlerinin yüzebilecek kadar derin olduğunu biliyorduk ve burayı neredeyse her gün ziyaret ediyorduk.
Ama bize sadece on dakika uzaklıkta bir şelale olduğunu ve yazın burada çay ve gözleme satıldığını keşfetmemiz iki ayımızı aldı! Bu bizim için büyük bir keşifti.
Fark ettim ki insanlar (çoğunlukla) sosyal yaratıklar, şehir yaşamımızda arkadaşlarımızı istediğimiz zaman görebilme şansımız olduğunu unutuyoruz ve bunun değerini bilmiyoruz.
Tabii ki arazimizde doğanın sakinliğini ve sessizliğini yaşarken aynı zamanda on dakika uzaklıkta sosyalleşebileceğimiz bir ortam olması gerçekten güzel bir sürpriz oldu bizim için.
Türkiye'nin batı kıyı şeridinde olan bölgemiz yazın şehirlerin sıcağından kaçanlar için bir turist cenneti. Bunun hem avantajları hem de dezavantajları var. Avantajlı olan kısmı daha önce söz ettiğim sosyal kısmı, etraftaki kafeler, restoranlar, köy pazarları insanlarla doluyor bu dönemde.
Ama aynı zamanda bu kadar insanın kısa bir süre içerisinde bu bölgeye akın etmesi, bölgenin kendi imkânları ile başa çıkamayacağı bir çöp kirliliği yaratıyor. Birçok insan dere kenarında ve sahilde piknik yaptıktan sonra çöplerini orada bırakıyor.
Bu çöpleri toplayan yerel insanlar bunları ya gömüyorlar ya da dere kenarına görünmeyecek bir yere atıyorlar ve bunların kışın dere tarafından alınıp götürülmesini umuyorlar.
Geri-dönüşüm kumbaraları büyük şehirlerde çoğalmaya başladı ama bizimki gibi bölgelerde ve süpermarketlerin park yerlerinde de olması gerekiyor ki verimli olsun. Ve özellikle çöplerin sorumlu olarak ayrılması konusunda önemli bir eğitim eksikliği var. Çevremizdeki doğal toprak yollarda kola kutuları, plastik su şişelerini özellikle de derede yüzen sigara izmaritlerini görmek beni gerçekten çok üzüyor.
Bir başka olumlu nokta ise etrafımızdaki köylülerin turizm sayesinde dışardan gelen bu insanlara hatta yabancılara bile alışmış olmaları... Onlar çok sakin ve misafirperver insanlar.
Bize köylülerin gösterdiği ilgi, destek ve cömertlik bizim burda mutlu olmamızın en önemli sebebi. Bizi gerçekten kendilerinden biri olarak kabul ettiler ve inanılmaz destekliyorlar. Özellikle araziyi aldığımız aile ile çok yakın arkadaş olduk ve her şeyimizi paylaşıyoruz onlarla.
Onlar bize zeytin konusunda bildikleri her şeyi öğretti, biz de ekolojik yaşam ile ilgili bildiğimiz her şeyi onlarla paylaştık ve iki taraf da inanılmaz güzel şeyler öğrendi. Daha önce söylediğim gibi bu bölgeye taşınmamız konusunda içten olmamız bizim en büyük şansımız oldu.
Kafamızda bu yaşamla ilgili çok fazla düşünecek, mükemmel hayaller kuracak zamanımız olmadığı için hayal kırıklıkları da yaşamadık. Şansımızın da yaver gitmesi bunun bizim kaderimizde olduğunu ve içten gelen sesleri dinleyerek en doğruyu yaptığımızı hissediyorum.
Amacımız (bölgedeki başkalarının da) bu bölgede ekolojik yaşam ağı kurmak ve bu sayede ekolojik yaşam ile ilgili daha fazla farkındalık yaratıp, Çanakkale'den Ayvalık'a kadar olan bu güzel kıyı şeridinin yanlış gelişim ve turist akını yüzünden çürümesini önlemek.