Kararın gerekçesine göre; "Anayasanın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında da, eğitim ve öğretimin Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda çağdaş ilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı, bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamayacağı belirtildikten sonra, dördüncü fıkrasında eğitim ve öğretim hürriyetinin, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldıramayacağı vurgulanarak, başlangıçtaki ilkelere bağlılık pekiştirilmiş olup, eğitim ve öğretim faaliyetinin temel ilkelerinin Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık, laiklik, çağdaşlık ve bilimsellik olduğu çekişmesizdir.
Öte yandan, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 2 inci maddesinde, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar, beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek; ilgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu arttırmak öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmak Türk Milli Eğitiminin genel amacı olarak belirlenmiştir.
Anılan Kanunun 10 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında da; eğitim sistemimizin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk inkılap ve ilkeleri ve anayasada ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliğinin temel olarak alınacağı, milli ahlak ve milli kültürün bozulup yozlaşmadan kendimize has şekil ile evrensel kültür içinde korunup geliştirilmesine ve öğretilmesine önem verileceği; 12 inci maddesinde, Türk milli eğitiminde laikliğin esas olduğu din kültürü ve ahlak öğretiminin ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer alacağı ve 43 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında ise, öğretmenliğin, devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği olduğu, öğretmenlerin bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak ifa etmekle yükümlü olduklarına işaret edilmiştir.
Öte yandan, eğitim ve öğretim hizmetinin verilmesi sırasında; öğreticilerin bilgi ve görgü ile davranışları kadar görünümlerinin ve öğrenen kişiler üzerinde bir etki yaratacağı şüphesiz olup, görevi gereği eğitim ve öğretim faaliyeti ile diğer bir alanda çalışan kamu görevlisinin, yukarıda hüküm ve açıklamalarına yer verilen yasal düzenlemelerde belirtilen bu temel ilkelere aykırılık oluşturabilecek tutum ve davranışlardan kaçınması gerekeceği de muhakkaktır.
Buna göre, davacının daha önce görev yaptığı Altındağ-Atam İlköğretim Okulu Müdürü A.A ile bu okulda hizmetli olarak görev yapan İ.B; her ne kadar davacının okul içerisinde başı açık olarak hizmet verdiğini belirtiyorlarsa da, zaman zaman okulda, okula gelişinde ve okuldan çıkışında türbanlı olduğu yolunda beyanlarının da olduğu, ayrıca davacının disiplin cezası affı kapsamına girmekle birlikte benzer eylemleri nedeniyle daha önce almış olduğu iki ayrı disiplin cezasının bulunduğu ve yönetici olarak görev yapacağı eğitim ve öğretim kurumunda öğrenim görenlerin yaşlarının küçüklüğü itibariyle mantıksal değerlendirme ve çıkarım yapma çağından uzak oldukları hususları birlikte değerlendirildiğinde; bulunduğu ortam içerisinde ve eğitim-öğretimin bir şekilde yansımasının oluştuğu dışsal çevrede en iyi örnek konumunda olması gereken davacının, okula geliş ve gidişleri sırasında da olsa yukarıda hüküm ve açıklamalarına yer verilen yasal düzenlemelerde belirtilen bu temel ilkelere aykırı davrandığı sabit olduğundan bu görev başlamadan Gölbaşı Bayrak Anaokulu Müdürlüğü görevinden alınarak Mamak-Kıbrıs Köyü İlköğretim Okuluna Çocuk Gelişimi Öğretmeni olarak atanmasına ilişkin işlemde hukuka, kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırılık ve İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır."
Danıştay'ın bu kararı eleştirilerin hedefi olmuştur. Hükümetin politikacıları, kararı her fırsatta kınamıştır.
Danıştay Başkanlığı 13.2.2006 tarihinde yaptığı açıklamayla; kararın eleştirilmesinde bazı sınırların aşıldığına dikkat çekmiştir. Siyasilerin ya da Başbakan'ın kararı "kınamalarında" herhangi bir haklılık yoktur. Çünkü Danıştay Başkanlığı politikacıların; "Yargı süreci devam eden bir uyuşmazlıkta, diğer bir ifadeyle "görülmekte olan bir dava hakkında" değil siyasi bir toplantıda veya basın açıklamasında, her türlü düşüncenin açıklanmasının güvence altına alındığı Yasama Meclisinde dahi, herhangi bir beyanda bulunmasını yasaklayan Anayasanın 138. maddesi hükmü karşısında, yapılan açıklamaları hukuka uygun" bulmadıklarını belirtmiştir.
Kuşkusuz her yargı kararı eleştirilebilir. Ancak Başbakan veya politikacıların eleştirileri yargıya "müdahale"ye dönüştüğü an; yargının da politikacıların müdahalelerine müdahale etme hakkı doğar.
Politikacıların yargıyı etkileme çabalarına karşın, yargının siyasallaşmasına karşı çıkması zorunlu olan yargı; politikacılar dışındaki kişi ve kurumlardan gelen yargı kararlarının eleştirilmesini hoşgörüyle karşılamalıdır. Yargının otoritesi eleştirilerden sarsılmaz, aksine güçlenir. Eleştirilerden doğan tartışmalarla gerçeklere varılır. Yargının siyasallaşması önlenir. (Fİ/BA/EÖ)