Yani memurlar ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler Emekli Sandığı'nın, esnaf ve sanatkarlar ile bakmakla yükümlü olduğu kişiler Bağ-Kur'un, işçiler ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler SSK'nın güvencesi altındadır.
Bu üç kuruluş Türkiye'de yaşayan her 100 kişiden 75'inin sosyal güvencesi durumunda. Sosyal güvenlik çatısı altında bulunan bu insanlar örneğin hastalandığında sigorta hastanelerinden devlet hastanelerine, üniversite hastanelerinden özel sağlık kuruluşlarına kadar tümümden yararlanabiliyor.
Fakat uzun süre yüzde 25'lik bir kesim bu imkanlardan mahrumdu. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan yüzde 25'lik kesimin hastane kapılarında, sokaklardaki vicdanları rahatsız edici içler acısı dramları kamuoyunun gündemine gelince "sosyal devlet" olgusunun bir gereği olarak bir takım tedbirler geliştirildi.
Bunlardan biri "yeşil kart" sistemi, diğeri ise halk arasında Fakir Fukara Fonu (Fak-Fuk-Fon) diye bilinen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'ndan kimi yardım kalemleri oldu.
Bu satırların yazarı Turgut Özal hükümeti döneminde Fak-Fun-Fon'dan şeker, kuru fasulye, yağ gibi dört-beş kalemlik bir gıda paketi teslim edilen yoksul yurttaşlara "Ara seçimde hükümetin adayına oy vereceğine dair" Kuran'a el bastırıldığına tanık oldu.
Hatırlanacağı gibi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin de hükümete gelir gelmez ilk yaptığı şeylerden biri yüklü miktarda bir kaynağı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu'na aktarmak olmuştu. Kaynak aktarımının kötü olduğunu söylemek istemiyoruz. Kötü olan sistemin kurgulanışı ve işleyişi...
Ama önce bir karşılaştırma
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Türkiye'de her 100 kişiden 75'i bir sosyal güvenlik kurumunun şemsiyesi altında.
Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ile Yerel Gündem 21'in Diyarbakır'da yürüttüğü "Yoksulluk Haritası Araştırması"nda bu oran sadece yüzde 16.6..
Aynı araştırmada yeşil kart sahibi olanların oranı ise yüzde 67.8 olarak çıkıyor. Daha da vahimi, kentte yeşil kartı bile olmayanların yani hiçbir güvencesi olmayanların oranının yüzde 15 olması.
Şimdi sistemin aksaklıkları
Eğer çalışıyorsanız Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur'dan yararlanmak için kimseye yalvarmak, kimsenin gönlüne göre hareket etmek durumunda değilsiniz.
Yani Kürt olmanız, Türk olmanız, İslamcı olmanız ya da solcu olmanız bu haktan yararlanmanın önünde engel değil. Yok eğer çalışmıyor da Türkiye'nin herhangi bölgesindeki yüzde 25'lik ya da Diyarbakır'da yaklaşık yüzde 83'lük kesimde iseniz, yeşil kart almak ya da yardım almak için Kaymakamı, vali yardımcısını, jandarma veya polis karakolunu ikna etmeniz lazım. Ee, bunları ikna da o kadar kolay değil!..
Nesnel kriterlere göre verilmesi gereken sosyal yardımlar veya yeşil kart olanağı, ulusal ölçekte hükümetlerin "parti fonuna" giderek "oy deposuna" dönüşebilmekte.
Sosyal devlet saikiyle yapılan bu yardımlar hükümet kadrolarının yanı sıra yerel bürokrasi ve özellikle de güvenlik bürokrasisinin elinde "yurttaşı siyasal ve kimliksel taleplerinden arındırma" aracına dönüştürülüyor.
Manşetlerdeki vali yardımcısı
Son bir örnek; medyaya da yansıyan Mardin'de yardım alma kuyruğundan fuhuş bataklığına sürüklenen yoksul kız çocuğunun "Bana yardım eden polis önce benimle oldu" şeklindeki ifadesinden sonra bu kez Aksaray'daki bir vali yardımcısı gazete manşetlerine çıktı.
Vali yardımcısının Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı 'ndan yardım alan kadınla ilişki yaşayıp yaşamadığı, yaşamışsa bunu rızayla olup olmadığını bilemeyiz ama, öncelikle yoksulluğun insan onurunu zedeleyecek boyuta geldiğini ifade etmek gerekiyor.
Sosyal yardım işlemlerinin objektif kriterlere bağlanmaması, siyasi kadrolar ve bürokrasi elinde yoksulluk sömürüsü yapılarak toplum farklı bir şekilde çürütülüyor.(İU/EÜ)