Kırsal kesimde kolluk görevini yapan jandarma istihbaratını toplamış, Mısto'nun evinin etrafında tertibat almış, ikinci imam nikahlı eşi Fato ile tam yatağa girerken yorganın üzerinden mavzerlerin ışıltısı yarlamış, sert bir komut duyulmuş: "Dur, kıpırdama!"
Fato çıplak, Mısto çıplak, yorganları başlarına çekmiş, "Temem komutan giyinek" demiş.
Ayın mehtabı dağlara vururken Mısto kahrından tabakasını çıkarıp bir tütün sarmış, yıldızların altında daktilo şakırtıları romantik gecelerinin felaketi olmuş. Mısto şalvarını çekmiş Fato entarisini, kelepçelenerek gerdek gecesini nezarette geçirmişler.
Savcı cürmü meşhut (suçüstü) hükümlerine göre iddianamesini hazırlamış. Mısto'yu alelacele hakim karşısına çıkarmışlar. Hakim, kırmızı cüppesinin parlayan sarı yaldızları arasından bir Mısto'ya, bir Fato'ya bakmış.
- Ne diyorsun, bak jandarma sizi cürmü meşhut yapmış. Zina suçunu işlemişsiniz.
Mısto sanık kürsüsünden bir hakime bir Fato'ya bir de başındaki jandarmalara bakmış ve tarihi savunmasını yapmış:
- Ez ğindirim hakim beg.
Hakim Kürtçe tercümana seslenmiş, "Ne diyor?"
Tercüman kısaca çevirmiş:
- "Ben yuvarlandım" diyor.
Hakim şaşırmış, "Anlatsın nasıl yuvarlanmış".
Mısto anlattıkça, türcüman da çevirmiş:
- Hakim bey, bizim köy bir yamaçtır. Damları bitişiktir. Yazları hepimiz damda yatarız. Benim ev yukarda, Fato'nun ev aşağıdaydı. Gece vakti yuvarlandım, yuvarlandım, tam Fato'nun yatağına düştüm. Jandarma yakaladı.
Hakim tekrar sormuş:
- Peki cürmü meşhut zaptı senin çıplak olduğunu yazıyor. Ona ne diyorsun?
Mısto çaresiz hakime bakmış; "Ma" demiş, "Bu kadar yuvarlansan üstünde şalvar mı kalır?"
Kıssadan hisse, 21. yüzyılda zinayı yeniden suç haline getirmek isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) işi zor vallahi. İmam nikahlılara nasıl çözüm bulacak ayrı bir konu ama; kadın kuruluşlarının, baroların, çağdaş her kesimin karşı çıktığı gibi, sadece hukuki yönden "boşanma" nedeni olabilecek "insanların özel yaşamları"na bu kadar müdahalede ısrarlı olmanın anlamı ne?
Devletin zabıtasını illa da yatak odalarına sokmak mı gerekiyor?
Kadın-erkek eşitliği bir yana, insanın özel yaşamının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 8 ve 14. maddesi ile güvenceye alındığı, bu hükmün son Anayasa değişikliği ile ulusal yasalarımızda yer aldığı biline biline "namus bekçiliği" pozisyonuna girmek, hükümeti fazla zorluyor. Açıklamaları, Mısto'nun savunması gibi yuvarlanıyor.
Cinsel hayata ilişkin düzenlemeler ve davranışlar kapsamında olmak üzere, "eşcinsel ve cinsel ahlaka aykırı davranışlar", Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) daha önce çok tartışıldı.
Dudgeon / İngiltere davasında, 22 Ekim 1981'de "demokratik bir toplumda gerekli olmayan yasa maddesinin yürürlükte olması" nedeniyle "özel yaşama saygı hakkının" ihlaline karar verildi. Bu olayda İngiltere'de eşcinsel ilişkiyi yasaklayan ve cezalandıran yasa nedeniyle başvuru yapılmıştı. Başvurucu, "21 yaş ve yukarısı yetişkinlerin hakkında her an soruşturma açılabileceği ve cezalandırılabileceği" tehdidi altında bulunduğunu ve kaygı duyduğunu ileri sürmüştü.
İslam'da şartları vuku bulduğunda, dört hanımla evlilik mümkün olduğuna göre, bu kesimde çoğunlukla AKP'ye oy verdiğine göre, "zinanın suç kapsamına alınmasını" savnanlar, zina kanununun yarın "bumerang" gibi geri dönmeyeceğini sanıyorlarsa, yanıldıklarını tez zamanda anlayacaklar.
Bu nedenle yok "şikayet şartı", "izin" şartı, "az ceza" gibi gerekçelerle orta yol bulmaya kalkanların akıbeti "cürmü meşhut"tur.
Bir yandan kanun çıkarıp diğer yandan her gün zina suçu işlenecek genelevlerin hukuki izahını da bulmak zorundalar.
Zina suçu birkaç geri kalmış ülkenin ulusal yasasında duruyor. Türkiye yönünü batıya, Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecine çevirirken, artık çok geride kalmış ve Anayasa Mahkemesinin yıllar önce iptal ettiği bir kanunu tekrardan gündeme getirmenin bir anlamı yok.
Yoksa, AKP'nin muhafazakar yüzü bu mu? (HK/BB)