İnsanın katılmadığı bir doğal süreçte çürüyen, ölen, yok olan her şey bir başka varlık için yaşam kaynağıdır. Büyük bir ormanda, zamanı gelip de yere düşen ağaç yaprakları çürürken kendi varlıklarından başka bir şeye, başka bir yaşamsallığa dönüşebilirler. Toprak kendinden olanı kabul ederken, yok oluşu döngünün başından alıp sonuna getirir.
Yılanların mevsimsel deri değiştirme ayinlerinin artığı başka canlılar için kaçınılmaz bir yiyecektir. Leş yiyiciler, avcının avından arta kalan veya hastalıktan ölen hayvanların etlerini bitirdiklerinde, geriye kalan kemikler uzun ve zahmetli bir geri dönüşe hazırlanırlar.
Doğada hiçbir şey bunun dışında değildir. Saklanan, biriktirilen, geleceğe bırakılan anlamında "çöp" yoktur. Ancak insan doğaya yabancıdır. Endüstriyel atıklar, görülmek ve bilinmek istenmeyen bir yerlere dökülüp boşaltılırken, doğaya insan eliyle doğal olmayan bir müdahale yapılırken, yiyip bitirilemeyenler, tüketilemeyenler (yararsız, pis veya zararlı olsa da) saklanıp biriktirilir.
Toplumda kabul gören, işe yarar sayılan niceliksel anlamdaki tüketim nesnelerini veya bunların dışında kalan atıkları biriktirip bir evin içine dolduran insanlar vardır. Bu tip durumlar hastalıklı zihinlerin tezahürleri olarak algılanırlar.
Bu bir gösteri biçimi değildir, çürümüşlüğün kokusu etrafa yayıldığında biriktirene karşı toplumsal bir müdahale kaçınılmaz olacaktır. Çok başka bir biçimde nükleer atıklar, silahlar veya binlerce zehirli atık bir geminin batmasıyla sulara, tel örgülerle çevrilmiş gizemli bir çöl toprağına gömülür ya da bilinmez bir yeryüzü parçasına yığılır, ait olmadıkları yerlerde ölüme davetiye yazarlar. Geri dönüşüm projelerinin uygulamadaki örneklerinin zararlı olanı tekrar döngüye sokarak yararlı hale getirmeleri çeşitli 'uysal' atıklarda sağlanabilse de, çok yetersiz kalmaktadır.
Öte yandan insan yaşadıklarını da biriktirir, anılarını bencil, kibirli bir olanaksızlıkla depolar. Bir nanosaniye öncesine giden geçmiş bellekle korunur. Bilinçaltının karanlık ve karmaşık yollarında gezintiye çıkıldığında travmatik yıkıma sebep olan her şeyin ifşa edilmesi gene insanlar tarafından çeşitli disiplinler aracılığıyla yapılır.
Bu anlamda teşhir etmenin yollarından biri de sanattır şüphesiz. Teşhirin de en basit ve en kolay seçeneğinin bedenler ve kimlikler kullanılarak yapılan kurgulama olduğunu/olacağını yazabiliriz.
Ancak kişisel olarak yaşananların somut nesnelere, geçmişe tanıklık eden nesnelere ihtiyacı vardır. Bu anlamda hakkında pek çok şey yazılıp çizilen Tracey Emin'in aslında çok da yenilikçi olamayan sanatsal çalışmalarında, diyelim ki Daniel Spoerri'nin 70'li yıllardaki "yaşanmış nesne" koleksiyonlarından farklı bir şekilde, cinsel çağrışımlarla dolu bir dil kullanarak 'kişisel tarihi'ni ifşa etmesi iyi bir örnektir.
Ancak iyiliği, örneklendirmedeki uyumdan gelmektedir. Yoksa yaşanmışlıklarındaki kişisel mahremiyetin açığa vurulmasında kullanılan nesnelerin gösterisindeki sanatsallık değildir. Aslında burada konu bir sanatsal çalışmanın ahlaki değerlendirmelere tabi tutularak iyi veya kötü olarak nitelendirilmesi değil, sanatın, belleğin korumasındaki anılar ve bu kişiselliğe tanıklık eden nesneler kullanılarak yeniden üretilmesidir.
Sanatta aykırı bir dilin oluştuğu gibi bir yanılsamaya neden olan bu tür çalışmalar, insanın ölümü çağıran atıkları ile tuhaf bir ikileme düşerek ölümsüzlüğü yakalama yollarından biri gibi görünüyor.
Geçmişteki travmatik olayların acısına yapılan bir güzelleme, bu acıdan kopmama adına yapılan bir ruhani sabitlemedir belki de. Var olanı ve yerleşik olanı bozup yeniden kuran sanatsal bir dilden ziyade insanın kişisel tarihindeki "özel an"ların, cinsiyet zedelenmelerinin, yaraların tanıklığını yapan - kullanıp atmadığı - nesneleri sanatsal bir geri dönüşüme sokma çabasıdır. Bu nesneler kendi zamanlarından sıyrılıp, sergilendikleri "an"da yaşamaya devam edeceklerdir.
Böylece yaşamın gerçekliğinin sanatsal dışavurumu "vurucu" bir nitelik kazanacaktır. Ancak biriktirilen atıklar sanatsal birer araç olarak kullanılmadığında, "normal ve saygın" değerlerce iç bulandıran bir şey olarak algılanmaz mı? Hem kim ister ki çöplere kafasını sokmuş bir evsizin yaşadığı acılardaki dolaysız ve apaçık gerçekliği seyretmeyi? Şanslıyız ki Tracey Emin gibi sanatçılar var da biz bugünün plastik sanatlarını sorgulamak ve yeniden anlamlandırmak konusunda sıkıntı çekmiyoruz!
(TBÖ/YS)