Fotoğraf: Sosyal Medya
Bursa’da yaşanan ve haberlere Çöp ev vakası olarak geçen ancak bir çocuk istismar vakası olan olayın ardından benzer bir deneyimi yaşayan Elif ile, neredeyse birkaç dakika içinde, kendi hikâyesini anlatmayı kararlaştırdık.
Bizler için iki günü bulan uzun ve güç bu sohbetin küçük bir kısmını sizlerle paylaşabiliyorum. Kişilik haklarının korunması gerekçesiyle bir takma isim olarak Elif adını kullanmayı ve Bursa’da yaşanan olayda istismar edilen çocuğun da adını kullanmamayı doğru bulduk.[1]
…Haberi duyduğum andan beri çocuğun neler hissettiğini ne kadar büyük bir mental ağırlığın içerisinde olabileceğini düşünüyorum. Herkes çokça zayıflamış olmasından, uzamış tırnaklarından, saçlarından söz ediyor.
Yakından takip ediyorum, doktorları bir diyet, beslenme programı oluşturmuşlar ve hiçbir zaman olması gereken kiloya ulaşamayabileceği gibi bir ihtimalin de yüksek olduğunu açıklamışlar.
Kuşku yok ki tüm bunlar bir çocuğun iyilik hali için çok mühim ancak göz ardı edilen bir şey var: mental iyilik hali. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; o çocuğun psikolojisi, toplumsal benliğindeki yaralar da kapanmayacak. Keza şu an 28 yaşındayım bu bende hiç kapanmadı ve kapanamıyor.
Belki bizlere kendi hikâyenden bir şeyler anlatabilirsin, kendi kapatılma deneyimini paylaşabilirsin okuyucularımız da neden böyle bir yazı kaleme almaya karar verdiğimizi daha iyi anlayabilir.
Tabi, şöyle sanırım 10’lu yaşlardayım çeşitli ve pek de haklı olmayan gerekçelerle yaklaşık bir buçuk sene kadar, bir yakınım tarafından eve kapatıldım. Benzer bir hikâyeyle karakollarda, hastanelerde doktorlarla geçen bir sürenin ardından, ailem olduğu - kan bağımız olduğu -gerekçesiyle kimse ceza almamıştı ve hikâye aşağı yukarı aynı şekilde sonuçlanmıştı.
Bana sorduklarını hatırlıyorum, şikâyetçi olmamıştım ve ben cezalandırılmıştım. Şikâyetçi olmamaya zorlanmıştım aslında çünkü o, benim ailemdi. Utandığımı, çok utandırıldığımı hatırlıyorum. Eğer onu affetmediğimi söylersem büyük bir günah işlemiş olacaktım. Adalet arayışınızın, kişilik haklarınızın önünde duran aile şerefi, aile birliği gittiğiniz hastanelerde, karakollarda kutsanıyor. Kim ne derse desin o teyze serbest kaldığında hiç de şaşırmamıştım çünkü bu süreçlerin hepsinden geçmiştim. Bu içi kof ülkenin en büyük değeri bu; ailenin birliği.
"Hepimize sorumluluk dü
Peki, o dönemden sonra neler yaşadın, zorlandın mı, bir şeyler değişti mi senin için?
Bu olay üzerinden bir yıl geçtikten sonra bir liseye yazıldım açıkçası hiçbir şey eskisi gibi değildi ama çok da zorlandığımı hatırlamıyorum. Sorun da buradaydı çok güçlüydüm, bir savunma mekanizması geliştirmiştim. Kimseyle görüşmüyor, yalnızca ders çalışıyordum, yaşıtlarıma göre daha fazla efor sarf ediyordum.
Eve kapatılan bir çocuk olduğum gerçeğini örtmek içindi bütün çabam, başarılı da oluyordum. Bir veli toplantısında hocam bunu fark etmiş olacak ki ablama normal bir durum olmadığını, çok fazla çalıştığımı evde nasıl olduğumu sormuştu. Tabii o gün de ve o günden sonrasında da hayat benim için hiçbir sorun yokmuş gibi ilerledi.
Üniversiteden mezun olmuş, bir işe başlamıştım o günlere dair hiçbir iz taşımıyordum açıkçası hiçbir mutsuzluk belirtisi de yoktu. Ta ki iki sene öncesine kadar- pandemi ilan edildikten bir süre sonraydı- işe de gitmemişiz tam kapanma dönemi... Çok mutluyum uzun bir zamandan sonra dinlenme fırsatı bulmuştum bir akşamüzeriydi, müthiş bir yağmur yağıyor, odamda pencereleri açıp keyif yapacaktım.
Açtım bütün pencereleri, yattım teyzeden kalma halının üzerine, rüzgâr evin içinde kuvvetle esiyor, sesi bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun sesine karışıyor.
Bir anda gözyaşlarına boğuldum, hıçkırarak ağlıyorum bir çocuk gibi. O an anımsamıştım küçük bir pencereden dört mevsimin geçişini seyretmiş küçük bir kız çocuğuydum ben. Büyük bir arzu duyuyormuşum oysa biraz dışarı çıkmak için, rüzgârı tenimde hissetmek, sokakta koşup oynamak için her şeye rağmen on bir yaşında bir çocuktum. Hiçbir çocuk her ne yaparsa yapsın, ne kadar farklı olursa olsun böyle bir eziyeti hak etmez, edemez.
O günden sonra kapatılma günlerime dair birçok şeyi hatırlamaya başladım. O güne kadar zihnim bir tür koruma içgüdüsüyle her şeyi silmiş gibiydi ama artık her şeyi büyük bir netlikte hatırlıyordum ve bana bunu yapan bir kış yağmuruydu. Yaralarımız yalnızca travmatik anlarımızda değil en keyifli anlarımızda da bizi bulup rahatsız edebilir.
Nasıl karşıladığımız önem kazanır artık, yaklaşık iki yıldır terapi alıyorum. Bu benim değiştiremeyeceğim bir şey ve bunun gibi nice küçük anla yeniden yeniden yaşadığım, yaşayacağım çocukluğum. Bu hep yanınızda taşıyacağınız el çantanız. Bu yüzden hiçbir şey hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak Bursa’daki çocuk için de ama onun iyilik hali için hepimize çok büyük bir sorumluluk düşüyor.
Çocukluk, neredeyse her deneyim gibi yaşadığın sınırların ekonomik, sosyal, politik kabullerinin ürünü olarak yeniden inşa edilir. Bu, evrensel bir çocukluk tanımı yapmayı zorlaştırırken deneyimlerimizin ne kadar farklılaştığını ve kimi zaman benzeştiğini göstermesi noktasında çok önemli. Çocukluk deneyimini bir sosyal inşa olarak kabul etme gayreti böyle bir çocukluğu bir ailenin içindeki dram olarak nitelendirme kolaycılığını da ortadan kaldırıyor. Ve bu olaylar için adalet düzeninden, ekonomik, sosyal düzene; yasa koyucudan kanun koyucuya bakkaldan manava anneden babaya sorumluluk alma iradesini salık veriyor. Benim de temennim bir an önce herkesin sorumluluk alması yönünde. Kendi çocukluklarımızı sorgulamanın da önünü açmasını umuyorum. Benim için yeni bir kapıyı araladı bile bu sohbet, çok teşekkür ederim biricik deneyimlerini bizlerle paylaştığın için. Son olarak söylemek istediğin eklemek istediklerin varsa…
Ben teşekkür ederim bu keyifli sohbet için söylediğim gibi iki senedir terapi alıyorum ve şuan iyi gidiyor bugün bu deneyimlerimi paylaşmamın tek sebebi daha iyi bir yaşamın, bütünlüklü bir iyilik halinin var olduğunu hatırlatmak. Ve bu olaylarda çoğu zaman geride bırakılan mental iyilik halinin öneminin kavranması ve bu yönde etkili olabilecek her birimin sorumluluk almasıdır. Bunlar ufak tefek kötü ailelerde gerçekleşen dramlar değil. Bu bizim ülkemizin gerçeği.
Nice çocuk, nice kadın, nice insanımız bu acılarla yaşamayı öğrenmiş, kabul etmiş durumda. Oysa başka bir yaşam mümkün. Hakikaten başka bir yaşam mümkün. Bak, küçük bir şeyle anlatayım bunu sana: Kilit altında olduğum evin yakınlarında bir piknik alanı gibi bir şey vardı sanırım, arada gelen insanların, çocukların seslerini duyardım. Bir gün yine böyle kalabalık oldukları anlaşılan bir grup geldi, seslerinden genç bi erkek grubu olduğunu anlıyorum, müzik dinliyorlar
Martıların kanadında uçur beni
Denizlerin dalgasında aşır beni
…Güneş kokan adalara sür beni
O karanlıktan çıkana kadar söylediğim ve bildiğim tek şarkıydı, umut var düştür akar nehirleri kim bilir…[2] Mümkün bir yaşam için sorumlulukla şarkılarımı söylemeye devam ediyorum.