Chris Edges'in Truthdig'de yayınlanan bu makalesini İngilizce orijinalinden Türkçeye, Açık Radyo için Adem Örmar'ın katkılarıyla Özlem Dalkıran çevirdi.
Pek çoğu, acımasız saldırılara ve hukuki bağlayıcılığı bulunan gizlilik anlaşması şartlarına rağmen şirket ve siyaset elitlerinin edinilmiş ayrıcalıklarını topa tutmak için ayağa kalkıp direnen kadınların başını çektiği yaygın halk ayaklanmasını görmüyor. Bu kadın ayaklanması, yalnızca cinsel istismarla sınırlı değil. Kadın düşmanlığını, ırkçılığı ve yobazlığı kurumsallaştırıp buna geçit veren şirket güç yapısına karşı girişilmiş bir mücadele bu. Zenginlik ve gücün elitlere ekonomik, siyasi, toplumsal ve cinsel sadistlik hakkı tanıdığı yolundaki inancı reddetmekle ilgili. Zengin, ünlü ve güçlü olanların ezdiği, aşağıladığı insanların hiçbir hakkı ve sesi olmadığı yolundaki çarpıtılmış ahlak anlayışına karşı bir meydan okuma. Bunun bir son değil, başlangıç olduğunu ümit edelim.
Vancouver’da feminist Lee Lakeman’a telefonla ulaştığımda bana “Kadınlar ırk, sınıf ve cinsiyeti sorgulamak için özenle gücün en tepesindeki erkekleri seçiyorlar” dedi. “[Bu kadınlar] ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar. Harvey Weinstein gibi birisini alaşağı ederken bundan tüm sektörün etkilenmemesi beklenemez. Feminizm hiçbir zaman yalnızca birey olarak kendimizi korumaktan ibaret olmadı. Feminizm kolektif bir direniştir. Bu hiyerarşik yapılarla uğraşmak için ihtiyacımız olan dirilik onda mevcut.”
“Kodamanlarla uğraşan bu kadınların ardında toplanmalıyız” diye ekliyor Lakeman. “... İktidar yapılarına dikkat çekmeliyiz. Belli ki kadınların tek istediği, çalışırken maruz kaldıkları cinsel tacizin sona ermesi değil. Anlamlı, güvenli işlerde çalışmak istiyorlar. Emeklerine saygı gösterilmesini istiyorlar. Konuştuklarında sözlerine inanılmasını istiyorlar. Fikirlerine itibar edilmesini istiyorlar. Bugünlerde işyerlerine odaklanılıyor. Bir dönem kocalara odaklanmıştık. Şimdi de kamusal alandaki yerimize odaklanıyoruz. Bu yapısal bir taarruz. Ayrıca, genç kadınlarla daha yaşlı kadınların ittifakı. Bu ittifak erkeklere bir mesaj iletiyor. ‘20 yılımızı da alsa, yakanıza yapışacağız’ diyorlar. Böylesi davranış biçiminin gözlerden kaçmayacağı vurgulanıyor burada. ‘Her erkeği alaşağı edemeyebiliriz ama bir sonraki yakaladığımız kişi sen olabilirsin.’ Tüm bunlar kadınların bir ayaklanma deneyimi yaşamalarını, bunun nasıl bir duygu olduğunu anlamalarını sağlıyor. Bu duygu isyanın gıdasıdır.
Duşun altında mastürbasyon yaparken kadınlara zorla kendisini seyrettiren, ofisinin kapısını kilitleyip pantolonunu indiren, iş başvurusu için gelenlere, stajyerlere ya da mesai arkadaşlarına sarkıntılık ederek onları dehşet ya da aşağılanmışlık duygusu içinde bırakan erkek patolojisi, sınırsız gücün getirdiği narsizmin ve ölçüsüz öztapınmanın tipik göstergeleridir. Böylesi tasallutlar, pornolaştırılmış kültürün normalleştirdiği, kadının her alanda nesneleştirilmesinin birer ifadesidir. Pornografide veya fuhuşta erotizm karşılıklı, iki taraflı bir olgu değildir. Erkekler kadınları aşağılayarak, onların onurlarını kırarak, onlara hakaret ederek ve fiziksel saldırıda bulunarak boşalıyorlar. Bugünlerde ortaya dökülen ifşaatın neticede seksle alakası bile yok. Mesele, porno ve fuhuşun ana maddesi olarak kadınların aşağılanması ve fiziksel olarak taciz edilmesi olgularını seks sanmaya şartlandırılmış pek çok erkeğin tekbenci (solipsist) bir şekilde kendi kendini tahrik etmesi ile ilgili.
Böyle davranışlar içine girenler –ki Donald Trump bu kültürel hastalığın baş timsalidir– öylesine atomize olmuş, öylesine öztapınç ve narsizm içindedirler ki, onlar için kâinatta yalnızca kendileri vardır. Bu insanlar büyüyememiş, güdük ve deforme varlıklardır. Hakiki ilişkiler kurabilme yetisine sahip değildirler. Empati ve öz-düşünüm yetenekleri yoktur. Ne var ki, bu kişilerin kadınları istismar etmesi, mesleki ve kişisel ilişkilerinde kendilerine hak gördükleri sayısız suistimal ve tacizden yalnızca bir tanesi. Ne yazık ki bu insanların etrafı, bu zulmün sürüp gitmesi için aynı kudret ve servet putlarının önünde yerlere kadar eğilen pek çok kolaylaştırıcı ve destekçiyle sarılmış durumda ve bunların aralarında kadınlar da var.
Vancouver merkezli Fuhuşu Sona Erdirmek için Asya Kadın Koalisyonu’nun kurucularından Alice Lee “Bu toplumsal cinsiyet hiyerarşisinden ve baskı sistemlerinden bütün erkekler faydalanmakta” diyor. “Ve tek tek her erkek, bilerek ya da bilmeyerek, bu baskı tezgâhının içinde pay sahibi. Toplumsal tartışmalarda bu henüz kabul görmedi. ‘İyi’ erkekler ya da ‘ilerici’ erkekler kendi suç ortaklıklarını görmezden gelmeye çalışıyorlar. Bu da gerçek sistem değişikliği yapılmasını zorlaştırıyor. Daha sıkı bir mücadele vermeliyiz. Kadınlar isyan ediyor ve bu suç ortaklığını açığa çıkarmak için birbirlerine destek veriyorlar. Sistemde değişiklik talep ediyorlar. Ancak, iktidarı elinde tutan erkekler mecbur bırakılmadıkları sürece iktidardan asla vazgeçmeyecekler. [Kadınlar ve onları samimiyetle destekleyen erkekler] iş yerlerinde, adalet sisteminde, sivil toplumda ve ev içinde sistematik bir değişim yaratmak için birlikte çalışmak zorundalar.”
Aktivist kadınlar bir kampanya başlatarak, Trump’ın “The Apprentice” (“Çırak”) adlı televizyon şovundan, Afrikalı - Amerikalı ve Yahudiler de dahil, çeşitli toplumsal gruplara defalarca ırksal ve etnik hakaretlerde bulunduğu iddia edilen bölümleri yayımlaması için NBC’ye baskı yapıyorlar. Trump, aleyhinde açılmış bir hakaret davasında, bu programa yarışmacı olarak katılmış olan Summer Zervos’a cinsel tacizde bulunmakla da suçlanmakta.
Trump, programın 14 sezon boyunca hem sunucusu ve idari yapımcılarından biriydi. Trump’ın başkanlık yolunda işine yarayan kurmaca karakterin ortaya çıktığı bu programın çalışanları, Trump’ın yaptıklarından ya da söylediklerinden söz etmelerini yasaklayan gizlilik anlaşmaları imzaladılar.
Trump’ın avukatları Salı günü New York Eyaleti Temyiz Mahkemesi’nde Zervos davasının reddedilmesi için uğraşacak. Zervos, 2007 yılında Beverly Hills Hotel’deki bir toplantı sırasında Trump’ın kendisini “son derece saldırgan bir biçimde” öpmek, memelerini avuçlamak ve cinsel organını bedenine dayamakla suçluyor. Zervos bu hakaret davasını, aralarında kendisinin de bulunduğu ve Trump’ın cinsel saldırısına maruz kaldıklarını söyleyen bir düzineden fazla kadına Trump’ın yalancı demesi üzerine açmıştı. ABD Yüksek Mahkemesi’nin 1997 tarihli Clinton v. Jones kararına göre, başkanlar göreve başlamadan önceki fiilleri sebebiyle haklarında açılabilecek hukuk davalarına karşı yargı dokunulmazlığından yararlanamaz.
Seks avcılığı yapan kudretli erkekler, etraflarındaki herkesin mülkiyetine sahip oldukları yalıtılmış bir evrende yaşarlar. Herkesten sorgusuz sualsiz itaat talep ederler. Onlar, mutlaka cazibe merkezi olmalıdırlar. Sadece kendi fikirleri geçerlidir. Sadece kendi duyguları önemlidir. Doğruyu yanlıştan, yalanı hakikatten ayırt edemezler. Onlar, günümüzün köle sahipleridir. Emirlerinde çalışanlar şarkı söylemek, dans etmek ve kendilerine fiziksel zevk vermek zorundadırlar, yoksa kırbacı yerler. Bu erkekler kendilerine meydan okuyanlara zulmetme ve onların itibarlarını yerle bir etme kudretine sahiptirler; bu güç onlara şirketler ve siyasi kurumlarca bahşedilmiştir. Bu patoloji yalnızca Trump’a en yakın olan o karanlık birinci çemberi değil, Bill Clinton da dahil olmak üzere Trump’ın birçok siyasi rakibini de teslim almış durumdadır.
“Bize 25 yıldır önemli olan tek şeyin servet olduğu söylendi” diyor Lakeman ve devam ediyor: “Önemli olan tek şey, neoliberalizmin önemli dediği şeyden ibaret. Hareketlerimizin etkisiz ve işe yaramaz olduğunu söylüyorlar bize. Amaç ister küresel barış olsun, ister kadınla erkek arasındaki barış, bu konudaki çabalarımızın hiçbir işe yaramayacağını söylüyorlar. Oysa, son zamanlarda olup bitenler, bir fark yaratabileceğimizi anlatıyor biz kadınlara .”
“Bu özel bir politika biçimi” diyor Lakeman. “Solun cinsiyetçiliği ciddiye almadığını, kadınların ezilmesini ciddiye almadığını ve fakat bundan yakayı sıyıramayacağını dile getirenler, kadınlar. Başı kadınlar çekiyor. Dünyada dönüşüm isteyen herkesin bize yardım etmesi; sınıf, ırk ve cinsiyet bağnazlığına karşı mücadelemizde bize destek vermesi çok akıllıca olur.”
Üniversitelerin kardeşlik birlikleri, cinsel taciz ve kadınların nesneleştirilmesi için tam bir mikrop üreme alanı oluşturuyor. Bu birlikler çocuk - erkeklerini genellikle şirket ofislerine ve öteki tahakküm kurumlarına doğrudan postalıyor. Benlik kültü şirket kültürünü tanımlıyor. Benlik tapınması psikopatların klasik özelliklerini göklere çıkarıyor: yapay bir albeni, kendini dev aynasında görme, kibir ve kurum satma; sürekli bir uyaran ihtiyacı; yalan söyleme, aldatma ve dalavere tutkusu; ve nihayet, pişmanlık ya da suçluluk duyamama hali. İnsan, şirket hiyerarşisinde ne kadar terfi alır, yükselirse, daha fazla ne kadar kudret ve paraya sahip olursa bu özellikler de o kadar daha fazla belirginleşir ve ödüllendirilir. Haz düşkünlüğü ve hırs, doyurulmak bilmez hale gelir. Ayar, edep veya hudut duygusu ortadan kalkmıştır artık. Ya sizin başkalarını kullandığınız ya da sizi başkalarının kullandığı bir kültürdür bu: elinizden geldiği kadar hızlı olarak elinizden geldiği kadar çok şeye sahip olmaya çalıştığınız bir kültür; bunun sonuçlarını: yani kendinize, çevrenizdekilere, içinde yaşadığınız topluluğa ve gezegene yapacağı etkileri görmezden geldiğiniz bir kültür. Aynı anda hem çocuksu, hem de kötücül. Bu, aynı zamanda topluca özyıkıma götüren bir yoldur.
“Bunlar, başka insanların emeği üzerinden kâr sağlayan erkekler” diyor Lakeman, ünlülerden, ticari ve siyasi elitlerden söz ederken. “Bağımsız olarak bakıldığında, yaptıkları işe var bile denemez. Altındaki insanlara kazık atmak, hiyerarşinin doğasında vardır zaten.”
“Küresel bir davranış biçimiyle uğraşıyoruz” diye sürdürüyor Lakeman. “Sözkonusu kadın hareketi, sınaileşmiş Batı’nın her yerindeki güçlü erkeklerin davranış biçimine dikkat çekiyor. Kadınlar patronlara, liberal kurumlara ve şirket yöneticilerine, bu davranış biçiminin artık sona ermesi gerektiğini söylemekte kararlılar. Ellerine geçen bilgi ve belgeleri basın ve kamuoyu ile derhal paylaşacaklar. Hiç kimse liberal kurumlar, bu kurumların sahip veya patronlarına güvenmiyor ve bu konuyu ele alacağına zerrece inanmıyor.”
“Bu taktiğin bir parçası da şunu söylemek” diye anlatıyor Lakeman: ‘Sen istesen de istemesen de buna karşı duracağız, kazansak da kazanmasak da buna karşı duracağız, doğru dürüst sonuç alsak da almasak da buna karşı duracağız’ demek. Bu muhteşem bir duruş. Fark yaratmak için gereken şey işte bu. Hep beraber, kimin peşine düşeceğimize karar vermişiz gibi duruyor: Ekonomik, sosyal ve kültürel gücü elinde tutan erkeklerin peşinde olacağız. Bu heriflerin seçilme biçimi akıl durdurucu cinsten. Cinsel taciz bu işin yalnızca bir yüzü. Bu erkeklerden vurguncu oldukları için de, erkekliği temsil etme biçimleri yüzünden de, güçlerini kötüye kullandıkları için de nefret ediyoruz. Ve hatta, bu davranış biçimine doğru kayan ‘iyi adamlar’ bile ifşa edilmeli. Bunun artık sona ermesi gerek. Böylesi bir gücü elinde tutan erkekler var oldukça bu işin sona erebileceğini düşünmüyorum doğrusu. Ama çok akıllıca bir oydaşma var artık ortada: herkesin üzerinde hemfikir olduğu erkeklerin ve aynı anda hem tehditkâr hem de acınası (patetik) olan davranışların peşini bırakmamak.”
Kadın ayaklanması, sol kurumlar da dahil hiçbir kurumun bizi savunmayacağının bilincinde. Biz kendimizi savunmak zorundayız.
“Roma İmparatorluğunun sonunu izliyoruz” diyor Lakeman. Güç ve kudreti elden bırakmamak uğruna en iğrenç yöntemlere başvuran insanlara bakıyoruz. Kadınlar bir çıkış yolu arıyor. Bu sorunlardan bazılarını çözebilmenin yollarına bakıyorlar. Şimdiye kadar bize vaat edilmiş olan tüm çıkış yolları bizden esirgendi. Şimdiki hareket, şiddete karşı 50 yıldır yürütülen feminist çabanın bir sonucu. Şirketlerin ve siyasi iktidarın tepe noktalarındaki mevkilerde oturanlar çok tedirgin. Olanları kontrol edemiyorlar. Sahici bir ayaklanma yaşanıyor ve buna son verebilmek için aranan lideri de kimse bulamıyor.”