Garih cinayetinin bir gün sonrasında "Şeyhine Gidiyordu" manşeti ile işe başlayan medyamız, önce 13 yaşındaki bir çocuğu bunalıma sokacak ölçüde katil zanlısı olarak afişe etti. Sonra Cinayet sanığı olarak aranan Yener Yermez'in sevgilisi olduğu iddiasıyla Pınar Konuşkan adında bir genç kadını afişe etmeye geldi sıra. Ve son olarak da sürpriz tanık Kasım Yılmaz sunuldu. Yani söyledikleri doğruysa, adam kendi güvenliğini tehlikeye attı.
Üzeyir Garih'in şeyhi ile yaptığı görüşmeler, P'nin küçük yaşta barındığı yurtta tecavüze uğraması, Eyüp Sultan Mezarlığının fuhuş mekanı olduğu, bir Alman olan Beşiktaş Teknik Direktörü'nün, bir müslümanın cenaze namazına katılması gibi başlıklar iddiadan öte "gerçekler" olarak bizim medyanın manşetlerini süsledi.
Medyayı yönetenler, çam devirmenin ötesinde; öylesine pişkin davrandılar ki, devirdikleri çamları polisin yıktığını bile iddia ettiler.
Üzeyir Garih cinayeti, Türkiye'de basın dünyasının bulunduğu noktayı bir kez daha ortaya koydu.
Cinayetin bilinmezlikleri
Garih Cinayeti bilinmezlikler ve garipliklerle dolu. Polis, soruşturma sırasında birçok hata yapmış olabilir. Örneğin, cinayetle ilgili delilleri, tıpkı Uğur Mumcu cinayetinin ardından yaşandığı gibi, titizlikle toplayamamış, tam inceleme yapılmadan olay yerinin temizlenmesine seyirci kalmış ve de şüphelendiği her insanı basına sızdırarak, kamuoyunun yanlış bilgilenmesine neden olmuş olabilir.
Ancak, medyanın bütün bunlara rağmen soruna ciddi yaklaşması, manşette, sayfada, ekranda, mikrofonda buna göre davranması gerekmez miydi?
Ve doğrulanmamış verilerin ıcığı cıcığı
Arkadaşlara göre; 13 yaşındaki F.N'yi teşhir etmek müthiş bir haberdi. Aynı şekilde Musevi bir işadamının bir Şeyhle olan bağlantısı da... Aslında Pınar olmayan Pınar'ın resmini sayfalara döküp, dramını bezemek de müthiş bir gazetecilikti. Polis-Adliye muhabirlerinin, polis teşkilatı içindeki kaynakları ile olan samimiyeti sayesinde elde ettiği, ancak doğrulanmamış ve kanıtlanmamış zanlıların resimlerini boy boy basıp, ıcığını, cıcığını yazmak ta büyük gazetecilikti.
Dürüst gazeteciye belge yok
Ben bu cinayette ünlü araştırmacı gazetecileri göremedim, pek. Sonra derin habercileri de... En ünlü suçlular, suç örgütleri, çetebaşları ile çok kolay iletişim kuran, haber yapan ünlü araştırmacı gazetecilerimizi bu cinayette göremedik. Hoş belki de şu an araştırma safhasındalar, bilemiyorum. Ancak bildiğim bir şey var. Günümüz Türkiyesi'nde kirli ilişkiler ve işlerle ilgili bilgi ve belge bulmak çok zor. Hele hele "araştırmacı" olmayan, dürüst, mesleğini ilkeleri ve etiği doğrultusunda yapmaya çalışan, kuşkulu ilişkileri olmayan bir gazeteciyseniz, "derin" kaynaklar size kesinlikle bilgi ve belge vermez. Ne garip değil mi?
Aslında, bilgi ve belgenin dürüst gazetecilere verilmesi gerekir, ancak Türkiye'de her konuda olduğu gibi, bu konuda da kural tersine işliyor. Kayıt dışı dünya ile ilgili haber kaynakları, dürüstlük ve aleniyeti "güvenilmezlik" olarak değerlendiriyorlar. Öyle ya. Dürüst insan kontrol edilemez, açığı yoksa susturulamaz . Onları ancak, son örnekleri Mersin'de iki arkadaşımızın yaşadığı gibi, tehditle, darpla ve son olarak ölümle susturabilirler.
Ahbap Çavuş ilişkilerinin ötesi
Konumuza dönelim. Üzeyir Garih öldürüldü. Kim niçin, nasıl öldürdü bilinmiyor. Ortada birçok iddia var. Bir soruşturmada, polis kuşkuluları gözlem altına alır, sorgular, eğer ilgisi yoksa kişiyi serbest bırakır. Çeşitli olasılıklar üzerinde durur, araştırır. Sonuçta sağlıklı bir bilgi ve sonuca ulaşıncaya kadar bu çalışma devam eder.
Medya tabi ki haberi durdurmayacak. Haberi yapacak ve yayınlayacak. Ancak, ahbap-çavuş ilişkileri ile öğrenilen her şeyi haber yapmanın sonu 13 yaşındaki F.N'nin yaşamını karartır. Ya da Pınar Konuşkan olarak yanlış tanıtılan gençte ömür boyu iz bırakır. Medyayı yönetenleri her konuda affederim ancak, her olayı magazinleştirip cılkını çıkarma konusunda affedemem. Bu gazeteciliğe vurulacak en büyük darbedir. (NU)