Hayvancılığın tarım içindeki payının gelişmiş ülkelerin çok gerisine düştüğünü vurgulayan Yavuz, çözüm için "Organize Hayvancılık ve Organize Bitkisel Üretim Bölgeleri kurulmasını" ve "üreticinin KOBİ'lerle eşit imkanlara sahip olmasını" önerdi.
Faik Yavuz, Gazi Eğitim Fakültesi Matematik Bölümü'nden mezun bir matematik öğretmeni ama, baba mesleği olan canlı hayvan ve deri ticareti işini yürütüyor. Faik sektörde yapılması gerekenler hakkında şunları söyledi.
"Türkiye'de ürün planlaması yok"
Türkiye'de artık ürün planlamasına geçilmeli diyorsunuz. Nedir bu kavram?
Bir ürün ekilmeden önce iç ve dış piyasaya satımı var mı diye bakılması, ona göre planlama yapılması. Örnek derseniz, Türkiye'de zaman zaman patates, fındık, soğan, mercimekte üretim fazlası olur. Tarlada kalır, toplanılmaz bile. Değmez çünkü...
Borsalar vasıtasıyla ürün planlaması yapılmalı. Yani ben Borsa'ya geldiğimde, 6 ay sonra doğacak ürünü Borsa'da satabileceksem üretmeliyim, satamayacaksam üretmemeliyim. Bunun da adı tüm dünyada vadeli işlemler piyasası. Biz Türkiye'de gerçek anlamda bir borsacılık örneği sergileyemiyoruz.
Türkiye'de borsacılığın önündeki engeller nedir?
Borsacılığın global tanımında, "Alıcı ve satıcı biraraya gelir, günün şartlarında standartları belirlenmiş numuneler üzerinde alım satım yapılır" diyor.
Türkiye'de günün şartlarına göre tarımsal ürünlerde arz ve talep oluşmuyor. Fiyat, tamamen müdahale alımlarıyla oluşuyor. Yani devlet çıkıp "Ben buğdaya şu kadar para veriyorum kardeşim" diyor. Zarar etmesine rağmen veriyor. Müdahale alımının olduğu yerde siz borsada fiyat oluşturamazsınız. İstediğiniz fiyatı belirleyin, devletin verdiği fiyat geçerlidir.
İkincisi de, bizim tarımsal ürünlerimizin hiçbirinde standart yok. Standardı olmayan bir ürünün de numune üzerinden alım satımını yapamazsınız. Onun için bugüne kadar gerçek anlamdaki spot borsacılığı dahi yapamamışız. Halbuki gelişmiş ülkeler spot borsacılığı 50 sene önce bıraktılar. Forward kağıt borsacılığı bitti, vadeli işlemler borsasına geçtiler. Bizde de devlet elini artık taban fiyat uygulamasından çekiyor. Doğru olan budur.
Devletin kurduğu Kamu İktisadi Teşekküller'in (KİT) bu ülkeye bir senelik maliyeti 2 milyar dolar. Bunun 1 milyar dolarını çiftçiye verseler yetiyor zaten. İşte bütçeden ayrılan pay belli. Bugün hayvancılığa ayrılan pay 175 trilyon lira.
Yetmez mi?
Ya ne olacak ki, 146 katrilyon liralık bütçede 175 trilyon lira? Nüfusun yüzde 40'ı kırsal alanda yaşıyor. Aldıkları paya bakın. Tüm tarıma ayrılan para 1.5 katrilyon lira. Bunlar nasıl geçinecek? Üstelik üretimde kalite yok, verimlilik yok. 1980'den sonraki politikalar bu hale getirmiş.
Tarımda kendi kendine yeten, hatta satan bir ülkeydik. Sonra ne oldu?
1950'lere kadar, Türkiye bırakın kendisine yetmeyi, belki kendisi gibi 2-3 ülkeyi besler durumdaydı tarım ve hayvancılıkta. 1950'de teknolojiye geçiyoruz dedik. Traktörü, biçerdöveri soktuk ülkeye. Ama birimde verimliliği ve kaliteyi artırmadık, yanındaki mera yerlerini, Hazine yerlerini sürmeye başladık. O da mera tahribatı yaptı, hayvancılığı öldürdü.
AB ülkelerine bakıyorsunuz, hayvancılığın tarım içindeki payı yüzde 50 civarında. Oysa Türkiye'de hayvancılığın tarım içindeki payı, 1950'lerde yüzde 50'ler civarında iken bugün yüzde 17.7'lere düşmüş.
Bir ülkenin gelişmişlik koşullarından biri de kırsal alandaki ekonomide, hayvancılığın tarım içindeki payına bağlı. Biz hayvancılığın payını her sene yavaş yavaş düşürdük. 1980'li yıllarda, "liberal ekonomi, sanayileşme" dedik ve kırsal alandaki ekonomiyi bir kenara attık.
Yine bir ülkenin kalkınmışlık koşullarından biri tarımla sanayiyi aynı anda büyütmektir. Türkiye'deki sanayi tarımsal ürünlere dayalı. İşte tekstil sanayii... Pamuk üretemiyorsanız, sanayinizi çalıştıramazsınız. İhraç ettiğiniz ürünün zaten yüzde 57'si tarımdan geliyor. Bunu geri plana attık. Desteklemeleri kaldırdık. Fiyat ayarlamalarını da ithalata bağladık. Dendi ki, "Sen fiyatını artırırsan bunu ithal ederim." Ve yapıldı.
Sağlıklı sağlıksız demeden ithal ürünleri soktuk Türkiye'ye. Üreticinin belini kırdık; O da "Üretmektense, üretmemek daha iyi" dedi. Çünkü üretimden zarar etmeye başladı. 2000'lere geldiğimizde böyle olmayacağı anlaşıldı. Şimdi üretmenin yollarını aramaya başladık.
Türkiye, treni kaçırmış durumda mı?
Çok hızlı biçimde toparlanması lazım üretimin. Çok rasyonel, çok akılcı planlar ve projelerle. 5, 10 ve 20 yıllık üretim planlamalarını ortaya koymamız lazım. Üretim fazlası ürünleri muhakkak diskalifiye etmemiz lazım. İç ve dışsatımı olmayan ürünlerden, üreticimizi de bilinçlendirerek, alternatif ürünlere geçişi sağlamalıyız.
TOBB da el uzattı
Ürün standardı ve planlama konusunda TOBB nezdinde bir çalışma var mı?
TOBB 57 yıllık tarihinde ilk kez geçen sene, tarım ve hayvancılık sektörü kurulları kurdu. Bu kurullar politika üretiyor. Bu politikaları bakanlara anlatıyoruz. Tabii yasa çıkartmak onlara kalıyor. Şu an Tarım Bakanlığı'na çok yakın çalışıyoruz.
TOBB bünyesinde tarım ve hayvancılık sektörünü kaç kişi temsil ediyor?
Ben sorumluyum ve 30 tane de üyesi var. Türkiye'nin her tarafında sektörü temsil eden, üreticisi, sanayicisi, alım satımını yapanlardan oluşan bir kurul var. Üç ayda bir toplanıyor. Sorunları tartışıyor, çözüm önerilerini ortaya koyuyor ve Odalar Birliği yönetimine bildiriyor. Yönetim de bunu hükümete aktarıyor. TOBB'un artık bir tarım ve hayvancılık politikası var. Şimdiye kadar olmayan bir politikaydı. Mesela bizim üzerinde çok durduğumuz bir konu var. Organize Hayvancılık Bölgeleri kurulmalı diyoruz.
Organize bölge ve KOBİ olanakları
Organize Sanayi Bölgeleri gibi mi yani?
Diyelim ki, Gölbaşı'ndan yola çıktınız, Şereflikoçhisar'a kadar... Bu aradaki toprak yapısına baktığınızda, ne ekerseniz ekin, ne kadar yağmur yağarsa yağsın, en fazla vereceği 200 kilo. Bu 200 kiloyu kaça satarsanız satın çiftçiye bir refah standardı sağlayamazsınız. O zaman bu toprakları ne yapacaksınız?
Bizim önerimiz şöyle: Devletten bir tek altyapı desteği bekliyoruz. Sonra orayı da Organize Hayvancılık Bölgeleri olarak ilan etsin. Desin ki, "Burada yatırım yapanları aynı Organize Sanayi Bölgesi gibi Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) bünyesine alacağım. 2 senesi ödemesiz, 8 seneliğine düşük faizli kredi vereceğim."
KOBİ'lere ne avantaj sağlanıyorsa bunlara da o sağlanmalı. Bunu yaptığınız zaman ne olacaktır? Hayvancılıkla ilgili üretim yapan sanayi bu alana girecektir. Hammadde ayağımda olacak. Sanayinin gittiği yerde istihdam sorunu ortadan kalkacak. Hayvancılık yapmayanı da sanayiye transfer edeceğim. Hatta orada birikimi varsa onları da sanayiye transfer edeceğim. Borsa da oraya gidecektir. Aynı şekilde organize bitkisel üretim bölgeleri de kurulmalı.
Borsa deyince, bir şey daha sormak istiyorum. Türkiye'de borsa sayısı biraz fazlaca mı?
Dünyanın hiçbir yerinde bizdeki gibi 112 borsa yoktur. Emtia borsası tüm dünyada 85 tanedir. Bizde, "Tescil edelim, tescil ücreti alalım, başkanlığım olsun" isteğini karşılayan siyasi amaçlı borsa kurulmuştur.
Borsalar Yasası'nda, "İl sınırları ile sınırlıdır" denir ama 1985'te onu da deldiler. Aşağı yukarı 54 tanesi il, gerisi de ilçe borsası oldu. Hal böyle olunca borsaların bütçeleri zayıflamaya başladı, hiçbir borsa altyapısını oluşturamadı.
Şimdi gelmek istediğimiz nokta, spot borsacılığın bir adım ilerisindeki borsacılığın yapılacağı bir yer oluşturmak. Gölbaşı'nın ilerisinde Ahiboz Köyü'nde 205 dönüm yerimiz var. 86 üyemize yatay depo için yer tahsis ediyoruz. Ayrıca 80 tane silo yaptırıyoruz. Gerçek anlamdaki borsacılığın ne olduğunu orada daha iyi anlayacağız.
Nasıl olacak?
Üretici gelecek. Tahlil için numune alınacak. Laboratuvara gönderilecek. Tahlil neticeleri, bilgisayar vasıtasıyla içerideki geniş salonda ekrana yansıtılacak. Alıcı bakıp fiyat verecek. Alım satım gerçekleşirse, ürün kalite ve standardına göre sigortalı silolarda depolanacak. Siloda 500 ton buğday varsa, on tonu da o kişininse makbuzunu yazıp vereceğiz. Ürün sahibi, bu belgeyi Türkiye'nin herhangi bir yerinde satabilecek veya makbuzunu bankaya rehin edip kredi alabilecek.
Başka bir yöntem de borsada uygun fiyatı bulduğu anda makbuzunu doğrudan alıcıya teslim edebilecek. Böylece maliyeti etkileyici unsurlar ortadan kalkıyor. Ürün bir kez depoya giriyor; kaç kere satılırsa satılsın, bir kez nakliye ve depolama masrafı oluyor.
Türkiye genelinde yaygınlaştırılması mümkün mü bunun?
Elbette. Mesela bu yıl, buğday var mı yok mu diye sıkıntı yaşanıyor. Oysa 50 tane böyle depo olsaydı, bir faks çekip elde ne var ne yok, ithalat gerekir mi gerekmez mi anlaşılırdı.
"Çiftçi Ziraat Bankası'ndan kredi almaya korkuyor"
Hayvancılıkta kredi ve finansmanın iyileştirilmesi için ne yapılabilir?
Kırsal alandaki kredilerde bir tek Ziraat Bankası yetkili. Ziraat Bankası'nın krizden sonraki son uygulamaları da çiftçiye büyük bir yük bindirdi. Yüzde 55'lerden verdikleri kredileri geri yüzde 115'ten, hatta yüzde 200'den çağırdılar. Büyük bir darbe vurdular. Hem hayvancı hem çiftçi, "Altından kalkamam" düşüncesiyle, Ziraat Bankası'ndan kredi almaya korkuyor. Benim önerim yeni bir sistem oluşturulması.
Her banka bu krediyi verebilsin. Türkiye'de çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşanların mutlaka çalıştıkları birer özel bankası vardır. Çünkü kamu bankalarındaki bürokrasiden bıkmıştır. Özel bankalar da üç dört puan kazanıyorsa, üretim yapan çiftçiye gerekirse tavizler vererek kredi sağlar. Böylece finansta argümanlar çoğalır. (BB/NK)