Komisyon üyesi ve CHP Adana milletvekili Prof. Dr. Gaye Erbatur, "muhalefet şerh"inin gerekçesini bianet'e, "rapor gerçeklerden uzak ve eksikti" olarak açıkladı:
"Raporda erkek egemen, ataerkil yapı ve yasaların düzeltilmesini sağlayacak, kadın bedenini kontrol altında tutmayı amaçlayan yasal düzenlemeleri ortadan kaldıracak, kadını güçlendirecek, statüsünü yükseltecek, eşitsizliği giderecek çözüm önerileri eksiktir."
Erbatur: İdeolojik şerh yok
Komisyon başkanı Gaziantep milletvekili Adalet ve Kalkınma Partili(AKP) Fatma Şahin'in "CHP'li üyelerimizin talep ettiği herkesi dinledik. Ancak namus kavramının rapora eklenmesinde anlaşmazlık çıktı. Kadın sorunu, ideolojik bakış açısının altında kaldı" açıklaması üzerine görüşlerini sorduğumuz Erbatur, Şahin'in, olayı farklı boyutlara taşıdığını söylüyor:
"Hiçbir ideolojik şerh yok. Kadın kuruluşları ne istiyorsa onları koyduk. Bunlar ideolojik olarak nasıl algılanıyor?"
Kadın örgütlerinin talepleri Muhalefet şerhimizde
Erbatur, "Töre Ve Namus Cinayetleri İle Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak, Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu" başkanlığına gönderdikleri yazılı metinde "Komisyona davet edilen akademisyenler, sivil toplum örgütü temsilcileri ve hatta devlet görevlilerin görüş ve önerileri tam ve gerçekçi olarak rapora yansıtılmamıştır" görüşüne yer verdiklerini belirtiyor.
CHP'li üyeler olarak raporda yer almasını istedikleri görüşleri, kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda hazırladıklarını söyleyen Erbatur, "Şerhimizde ideolojik bir yaklaşım yok" diyor.
Erbatur'un CHP'li üyelerin imzasıyla komisyona gönderdikleri metinde "muhalefet şerh'i koydukları başlıklar söyle:
"Anayasa'nın 10. maddesinin değiştirilmesi; Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 82. maddesi; Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun (CMK) 365. Maddesi'ndeki müdahillik konusunun netleşmesi; TCK'nın 287'nin "kişinin rızası dahilinde" şeklinde düzenlenmesi; Medeni Kanundaki "Edinilmiş Malların Paylaşımı Rejimi"ni düzenleyen 10. maddenin yeniden düzenlenmesi ve yine Medeni Kanun'daki soyadı sorunu."
"Muhalfet Şerh'i ve öneriler
Anayasa'nın 10. maddesi: Kadın erkek eşittir
"Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür." şeklindeki ekle son halini alan Anayasanın 10. maddesi, kadınların toplumsal hayatta yaşadığı ayrımcılığı önlemeye yetmemektedir. "
Öneri: Bu nedenle somut ve tekili çözümler getirebilmek adına ilgili madde, "Kadın erkek eşitliğini sağlamak yönünde alınacak geçici önlemler ayrımcılık ve imtiyaz sayılamaz." şeklinde bir fıkra eklenmelidir veya bu çerçevede, kadın erkek eşitliğinin fiilen gerçekleşmesi için pozitif ayrımcılık, Anayasa güvencesi altına alınmalı ve var olan soyut eşitlik "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahip.
Devlet, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için geçici özel tedbirler dahil gerekli tüm önlemleri alır" şeklinde somut bir düzenlemeye kavuşturulmalı.
TCK'nın 82. maddesi: Namus cinayetleri, nitelikle adam öldürme
Kadını birey olarak kabul eden 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'ndaki (TCK) düzenlemede namus ve töre cinayetlerinin içerik olarak farklı anlamlar taşıdığı göz ardı ediliyor.
Hem töre hem de namus saikiyle işlenen cinayetler ataerkil toplum düzeninin; kadınların namusunu ailenin namusu ve erkeklerin şerefi sayarak kadının cinsel dokunulmazlığına dayanıyor. Namus cinayetleri uluslararası hukuk terminolojisinde ve Birleşmiş Milletlerin ilgili tüm kararlarında "namus adına işlenen cinayetler" olarak yer alıyor.
Öneri: Bu nedenlerle, Türk Ceza Kanunu'nun 82 inci maddesine namus saiki ile işlenen cinayetlerinde "namus adına işlenen cinayetler" veya "namus cinayetleri" şeklinde, bu tip suçların nitelikli adam öldürme kapsamına mütalaa edilebilmesi için bir bend eklenmesi gerekiyor.
CMK 365. maddesi: Suçtan zarar gören şahıs ve müdahillik
Ceza muhakemeleri kanunu Madde 365 "Suçtan zarar gören her şahıs tahkikatın her halinde müdahale yolu ile hukuku kamu davasına iltihak edebilir" şeklinde düzenlenmiş.
Bu maddeye göre fiilen zarar gören kişi mağdur olarak nitelendirilmiş. Ancak zaman zaman fiilden zarar gören kişi mağdur ile aynı olmayabiliyor. Bu amaçla kanun koyucu mağdur ve zarar gören kavramlarını farklı düzenlemiş.
Yargıtay Ceza Kurulu da bir kararında "suçtan zarar gören her şahıs, soruşturmanın her anında müdahale yoluyla kamu davasına katılabilir" diyerek bu görüşe katılmış.
Öneri: Bu nedenle; baroların, kadın ayrımcılığını önlemek amacıyla çalışan kadın derneklerinin ve bağımsız adalet organı olarak avukat kadınların, suçtan zarar görenler olarak ilgili davalarda müdahil olabilmeleri yönünde CMK'da yasal düzenleme yapılması gerekiyor.
TCK 287.madde: Genital muayene
"Yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." şeklindeki TCK'nın 287. maddesi, muayene için kişinin rızasının alınıp alınmayacağı konusunu cevapsız bırakıyor. Kişinin rızası dışında vücuduna bir müdahale yapılması ve kadının vücut bütünlüğüne karşı bir saldırının zar kontrolüne indirgenmesi kabul edilemez.
Öneri: Bu nedenle bu maddede "kişinin rızası dahilinde" şeklinde bir düzenleme yapılmalı.
Medeni Kanun'un 10. maddesi: Mal rejimi
Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Türk Medenî Kanunu'nun 10'uncu maddesi uyarınca "yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tâbi oldukları mal rejimi devam eder" şeklinde düzenlenmiş.
1 Ocak 2002 tarihinden önce yapılmış olan evliliklerde yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma kabul edilmemiş, seçimlik hak olarak tanınmış. Bunun anlamı 1 Ocak 2002 tarihinden önce evlenmiş olan çiftlerin resmi kurumlar aracılığı ile edinilmiş mallara katılım rejimini yasal mal rejimi olarak seçebilecekleri.
Öneri: Tüm bu nedenlerle Türk Medeni Kanununun yürürlülük 10 maddesinin 1. fıkrası, "Yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler kanunun yürürlüğe girdiği tarihten geçerli olarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmemişlerse yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar" şeklinde; 2. fıkrası ise "Davanın reddi ile sonuçlanması halinde, eşler kararın kesinleşmesini izleyen bir yıl içinde, başka bir mal rejimini seçmedikleri takdirde, evlenme tarihinden geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar" şeklinde değiştirilmeli.
Medeni Kanundaki Soyadı sorunu
Türk Medeni Kanununda yer alan "Kadınlar isterse eşlerinin soy adıyla birlikte kızlık soyadını da kullanabilir" maddesi, kadınların taleplerini karşılamıyor.
Kadının evlilik sonrası kocasının kütüğüne kaydolması, boşanınca tekrar babasının kütüğüne geri dönmesi gibi işlemlerin sadece kadınlar için geçerli olması açık bir ayrımcılık.
Kadının evlenme nedeniyle soyadını değiştirmesi, bu soyadı ile tanındıktan sonra boşanma sonrasında eski soyadına dönmesi, kadınlar için son derece zor şartlar yaratıyor. Bu işlemlerin tümü kadının kimliksizleştirilmesine yol açıyor.
Öneri: Tüm bu nedenlerle; Türk Medeni Kanunu'nun 187. maddenin başlığının aile adı, evlilik adı veya sonad olarak değiştirilmesi ve eşlerin istedikleri soyadını seçme özgürlüğünün olması, evlilik durumunda çocukların soyadlarının anneden de gelebilmesi gibi değişikliklerin yapılması gerekiyor. (AD/KÖ)