Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Doğa Hakları ve Çevreden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı tarafından hazırlanan "Doğa Hakları İhlalleri 2020"* isimli kitap basılı ve elektronik olarak yayınlandı.
İki bölümden oluşan kitabın, ilk bölümünde 2020’de CHP Doğa Hakları tarafından hazırlanan rapor ve metinlere yer verilirken, ikinci bölümünde 2020’de yaşanan doğa hakları ihlalleri Covid-19 ve Hava Kirliliği, Afetler ve Aşırı Doğa Olayları, Atık Sorunları, Çevre ve Halk Sağlığı, Gıda Hakkı, Hayvan Hakları, Doğal, Tarihi ve Kültürel Koruma Alanları, İmar, Yapılaşma ve Kentler, Enerji ve Madencilik, Orman-Mera-Tarım Alanları, Toplumsal Mücadeleler başlıkları altında sıralandı.
“CHP’nin Doğa Hakları Raporları” ve “2020’de Doğa Haklarında Neler Oldu?” ana başlıklarının yer aldığı kitapta, ekolojik krizler ve gelecekte yaşanabilecek sorunlara yer verildi.
Siyanürle altın, bakır ve gümüşün ayrıştırıldığı işletmeleri ve üretim tesislerinin bulunduğu şehirleri gösteren “Türkiye Siyanür Haritası”nın da bulunduğu raporda, CHP’nin çevre ile ilgili perspektifi ve önerileri de anlatıldı.
Önsöz Ali Öztunç’tan
Yayımlanan kitabın önsözünü yazan CHP Doğa Hakları ve Çevreden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Maraş Milletvekili Ali Öztunç, 2020 yılının koronavirüs salgınıyla birlikte geçtiğini hatırlattı.
İkinci Yüzyıla Çağrı BeyannamesiCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 25 Temmuz 2020’de CHP’nin 37. Olağan Kurultay’ında sunduğu ve oy birliğiyle kabul edilen 13 maddelik “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nin 10’uncu maddesi “Gelecek Nesiller için Ekosistem Hakkını Koruyacağız” bölümü şöyle: “Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya teslim etmek için üzerimize düşen sorumluluğun bilincindeyiz. Canlı ve cansız varlıklar olarak bir ekosistemin parçasıyız. Sağlıklı işleyen bir ekosisteme sahip dünyaya doğma hakkı, henüz doğmamış olan nesillerin hakkıdır. ‘Sürdürülebilir Yaşam’ anlayışı ışığında bu hak Anayasal güvence altına alınacaktır.” |
Hükümetin, dünya gündeminde yer alan iklim kriziyle nasıl mücadele edeceğini de açıklamasını isteyen Öztunç, “Emisyon değerlerini saklayarak ya da kirliliğin az olduğu konumlarda hava ölçümleri yaparak mı? Kentlerdeki nüfus artışını büyütecek politikalarla mı? Tüketim alışkanlıklarını artırarak mı? Yaşam alanlarımızı betonlaştırarak mı” diye sordu.
CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesinde yer alan Gelecek Nesiller İçin Ekosistem Hakkını Koruma başlığını hatırlatarak 2021’deki hedeflerini aktaran Ali Öztunç “Yaşamı yeniden nefes alınabilir hale getirmek, ekosistem hakkını korumak ve geliştirmek için çalışacağız. Ekosistem hakkını Anayasal güvence altına aldıracağız” dedi.
Deprem Bakanlığı
Geçen yılın maden ihaleleri, depremler, seller, orman yangınları ile geçtiğini anımsatan Öztunç, Türkiye bir deprem ülkesi olduğu için Deprem Bakanlığı kurulması talebini yineledi.
CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde, ‘Gelecek Nesiller için Ekosistem Hakkı Korunacak’ bölümünü hatırlatan Öztunç, “2021 yılındaki hedefimiz bu olacak; yaşamı yeniden nefes alınabilir hale getirmek, Ekosistemi Hakkı’nı korumak ve geliştirmek için çalışacağız. Ekosistem hakkını Anayasal güvence altına aldıracağız” dedi.
Kitaptan bölümler
CHP'nin “Doğa Hakları İhlalleri” kitabından bazı bölümler şöyle:
Madenler
"Türkiye’de maden yatırımları, kalkınma politikaları ve söylemleri kapsamında meşrulaştırılmaktadır” denilen kitapta, maden firmalarının kentlerin ve kırların doğal alanlarını yok edip yaşanmaz hale gelmesine yol açtığı söyleniyor. Kitapta şu örnekler sıralanıyor:
- Erzincan İliç’teki firmanın sadece tesisin bulunduğu köyde, köylülerin susmalarını, madene karşı herhangi bir toplumsal refleks göstermemelerini isteyerek hane başına 130 bin TL karşılığında sözleşme imzalattığını biliyor musunuz? Peki, bu firmanın Erzincan’da nasıl bir rüşvet ağı oluşturduğunu biliyor musunuz? Bizim kulaklarımıza gelenler var. Gerçekler elbet bir gün ortaya çıkacak. O zaman, “Avusturalyalılar bizi aldattı” diyecekler mi?
- Kütahya Gümüşköy’de Yıldızlar SSS Holding’e ait ETİ GÜMÜŞ A.Ş. tesisi dibindeki Dulkadir Köyünün hayalet kasabaya döndüğünü söyleyebiliriz. Birbiri ardına kanser vakaları artınca köy boşaldı. 10 yılda 56 köylü kanserden ölmüş. Şu an köyde üç kişi yaşıyor. Yakın zamanda köylünün 150 koyunu sulardaki arsenik nedeniyle yaşamını yitirdi.
- Siyanürlü liçleme işlemi sırasında büyük miktarlarda su tüketilmektedir. Yani bir yanıyla sular kirletilmekte ve zehirlenmekteyken, diğer yandan yüzey ve yeraltı suları azaltılmaktadır. Kazdağları, Munzur Dağı, Murat Dağı, Tokat Erbaa, Erzincan İliç, Artvin-Cerattepe gibi alanlarda kurulmak istenen madencilik projeleri su kaynaklarını tehdit etmektedir.
- Murat Çayı, Orhaneli Çayı, Mustafa Kemal Paşa Çayı, Porsuk Çayı, Susurluk Çayı kirlenme ve kuruma tehdidi yaşamıştır.
Atık sorunu
Kitapta öne çıkan bir diğer bölüm Türkiye’deki atık sorunu. Türkiye’nin henüz kendi çöpüyle baş edemeyen bir ülke olduğu hatırlatılan kitapta, atık yönetiminin kapsamlı altyapı ve denetim mekanizmaları gerektirdiği vurgulanıyor.
Kontrolsüz, denetimsiz, şeffaf olmayan atık ithalatının Türkiye’nin kendi geri dönüşüm sisteminde var olan sorunların daha da artmasına neden olacağı söyleniyor.
İthal edilen atıkların geri dönüştürülebilir olması gerektiğine dikkat çekilirken Türkiye’de atıkların dönüştürülüp dönüştürülmediğinin bilinmediği ve bu konudaki işleyişe dair şeffaflığın söz konusu olmadığı belirtiliyor.
Kuraklık kapıda
Birleşmiş Milletler ve UNESCO gibi kuruluşların raporlarına yer verilen kitapta, iklim değişikliği, kuraklık, nüfus artışları nedeniyle suya duyulan ihtiyacın arttığı ancak buna karşılık tatlı su kaynaklarının azaldığı vurgulanıyor:
“Avrupa Çevre Ajansı verilerine göre, içme suyu talebinin mevcut miktarı aşması halinde su kıtlığı oluşmaktadır. Yıllık su rezervleri kişi başına bin 700 metreküpün altına düştüğünde bölgenin su kıtlığı yaşadığı kabul edilmektedir39 Türkiye’deki 25 su havzasından her biri ayrı bir soruna sahiptir.
“Büyük Menderes ve Ergene havzalarında kirlilik sorunu, Konya Kapalı Havzası’nda tarımda aşırı su kullanımı veya havzalar arası su transferi nedeniyle kuraklık sorunu yaşanıyor. Ancak, Türkiye’nin Nehir Havza Yönetim Planları (NHYP) henüz tamamlanmamıştır.”
Kanal İstanbul Projesi
Kitapta öne çıkan bir diğer başlık ise Kanal İstanbul projesi. Kanal projesiyle, İstanbul’un bu bölgede sahip olduğu ormanların, tarım alanlarının, yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının tehdit altında olduğu vurgulanıyor.
Kanal projesinin İstanbulluların temiz su, temiz hava ve temiz gıda hakkını gasp edeceği, hava kirliliği de dahil olmak üzere birçok soruna neden olacağı ifade ediliyor.
Kanal İstanbul projesinin uygulanması halinde yaşanacaklar şöyle sıralanıyor:
- Devlet Su İşleri verilerine göre, Terkos Gölü ve Sazlıdere Barajı’nın yok edilmesi yüzünden yıllık iyi senaryoda 70 milyon m3 , kötü senaryoda 427 milyon m3 içme suyu yok olacak, İstanbul susuzluk yaşayacak. İstanbul’un su kaynaklarının yüzde 29’u ortadan kalkacak.
- Marmara Denizi çürük yumurta gibi kokacak ve Karadeniz Ekosistemi çökecek. Su kaynakları ve havzalarda tuzlanma ve kirlenme riski oluşacak.
- 5 bin hektarlık orman alanı, yani yaklaşık 20 bin futbol sahası büyüklüğündeki orman yok olacak. En az 400 bin ağaç kesilme riski ile karşılaşacak. Bu kadar ağacın yok olması, 1 milyon 200 bin İstanbullunun bir yıllık oksijen kaynağının ortadan kalkması demek.
- 20 bin futbol sahası büyüklüğünde tarım alanı yok olacak. 30 bin kişilik tarımsal istihdam fırsatı, 136 milyon m2 tarım alanı heba edilecek. Kanal İstanbul Projesi kapsamında 440 adet mera, yaylak ya da kışlak vasıflı 418 taşınmazın nitelikleri kaldırıldı. Mera ve otlak alanların yok edilmesi hayvancılığı bitirecek.
- İmar ve yapılaşma yüzünden nüfus artacak. 316 bin kişinin yaşadığı bölgeye proje yüzünden 1 milyon 200 bin yeni nüfus eklenecek.
- Doğal, tarihi ve kültürel alanlar yok olacak. 14 Milyon m2 Arkeolojik, 2 Milyon m2 Karma Sit, 850 Bin m2 Doğal Sit alanı tehlikeye girecek.
- Marmara ve Karadeniz’deki doğal yapı bozulacak, gemi atıkları, yakıt ikmal alanları gibi etkenlerle denizde ve projenin etki sahası içerisinde kirlilik artacak.
- Üç ilçe büyüklüğünde, 30 metre yüksekliğinde 1,3 milyar metreküp hafriyat oluşacak. Bu, günde on bin kamyonun İstanbul trafiğine çıkması anlamına geliyor. Yani İstanbul trafiği yüzde 10 artacak.
İzmir depremi
Kitapta yer alan bir diğer başlık 114 kişinin hayatını kaybettiği İzmir depremi. Deprem sonrası 34 bin 72 binada tespit yapıldığı, buna göre, 231 acil, ağır hasarlı ve yıkılan bina, 251 orta hasarlı bina, 1834 az hasarlı bina bulunduğu kaydediliyor.
Ayrıca, Menemen ilçesinin daha önce erozyon nedeniyle çöken Asarlık bölgesinde 20 hanede zemin kayması yaşandığı bilgisi de kitapta yer alıyor.
(TP)