Sonuç şu: Türkiye'de adli haberlerin verilmesi başlı başına sorun...Ceza davaları izlenip haber olunca, yazı yazılınca; soruşturma süreci veya dava hakkında haber yazan veya eleştiri yapan gazeteciler ve aydınlar hakkında bu nedenle ceza davası açılıyor...
Kamuoyunun bilgi edinme hakkı ve gazetecilerin mesleklerini yerine getirerek olup bitenlerden insanları haberdar edebilmesi sorun...
Yayınlanan adli haberlerde veya ceza davalarında özel yaşama saygı gösterilmesi veya herkesin hakkındaki hüküm kesinleşinceye kadar masum sayılacağı hakkındaki masumiyet karinesi sorun...Ceza davaları hakkında bilgi edinmek, doğru bilgiyi haberleştirmek ya da devam eden ceza davalarını "yazmak" sorun...
Açılan ceza davalarının haberleştirilmesi veya yapılan söyleşilerden dolayı yasalarla başı derde giren ve haklarında ceza davası açılan gazetecilerin ceza davaları Türkiye'nin başına ayrıca dert oluyor ve sürekli sorun üretiyor. İfade özgürlüğü ve halkın gerçekleri öğrenme hakkını çözmüyoruz. Kördüğümlerle çözülmez yapıyoruz...
Ne yapmalıyız? Öncelikle geçmişte yaşadığımız bu tür sorunlardan ileriye dönük olumlu dersler çıkarmalıyız. Temel hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesi için buluşacağımız ortak noktada hukukun yaratacağı ortak bir zeminde, hukuka uygun değer yargıları yaratmalıyız. Yargının ifade özgürlüğü ve gerçekleri öğrenmesini önleyen yargılarını birlikte değiştirmeliyiz.
Yararlanacağımız en önemli kaynaklardan; Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 10 Temmuz 2003 tarihli toplantısında kabul ettiği "ceza kovuşturması ile ilgili haberlerin medya aracılığı ile verilmesi" hakkındaki tavsiye kararıdır.
Tavsiye kararında; ifade ve bilgi özgürlüğünün demokratik toplumun başlıca esaslarından birini oluşturduğu ve diğer hakların ondan kaynaklandığı ve her bireyin gelişimi için asıl koşullardan biri olduğu hatırlatılmaktadır.
İfade özgürlüğü hakkının kamuoyunu ilgilendiren konularda, medyanın kamuya haber ulaştırma hakkını ve kamunun bilgi edinme hakkını içerdiğini ve aslında medyanın bunu mesleki görev olarak yaptığını belirtmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. ve 8. maddelerinde yer alan masumiyet karinesi, adil yargılanma ve özel ve aile yaşamın korunması gibi haklarının demokratik toplumlarda saygı gösterilmesi gereken haklar olduğu hatırlatılmaktadır.
Tavsiye kararında gazetecilere anımsatılan en önemli olgu ise; medyanın kendi öz denetimini sağlamak için medya ve gazetecilerin meslek birliklerini yaratma hakkıdır. Böylece medya tarafından; öz-denetim (self-regulation) ve birlikte düzenleme (co-regulation) değerlerini dikkate alarak, sorumlu gazeteciliğin gerçekleştirilmesinde ve dengenin sağlanmasında önemli bir adım atılmış olacaktır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin "(2003)13 numaralı Bakanlar Komitesinin üye devletlere Ceza kovuşturması ile ilgili haberlerin medya aracılığı ile verilmesi hakkında tavsiyesi" (Çeviri:Barış Günaydın. Arş.Grv. Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi) medyanın ceza kovuşturma süreci bilgisi ile haber verme hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla ilgili olarak; medyanın cezai sürece erişiminde önceki tavsiye kararlarını hatırlatıyor.
Bu kararların başında "(1974) Kişinin basın karşısında cevap hakkı ile ilgili 26 numaralı ilke kararı" ile "(1985) 11 nolu ceza hukuku ve ceza usulü hukuku çerçevesinde mağdurun durumu hakkında tavsiye kararı", "(1997)13 nolu tanıklara göz dağı vermek ve savunma hakkı tavsiyesi", ve "(1997) 21 nolu medya ve hoşgörü kültürünün desteklenmesi hakkında tavsiye"si geliyor.
Tavsiye kararında; "Gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamama hakkı"na ilişkin R(2000) 7 sayılı tavsiyesine uygun olarak, cezai kovuşturma ile ilgili olarak, gazetecilerin haber kaynaklarının korunmasının önemi vurgulanıyor. (Sürecek) (Fİ/BA)