Uluslararası Şeffaflık Derneği, Çevre İhlalleri Haritası Projesi kapsamında Çevre Davaları ve Medya Atölyesi gerçekleştirdi.
Şeffalık Derneği İngiltere Büyükelçiliği tarafından finanse edilen Medyada Şeffaflık projesi kapsamında medyada şeffaflıkla ilgili okuryazarlığın arttırılmasını amaçlıyor. Bu kapsamda yapılan atölyelerde Avrupa Birliği'nin de desteğiyle Çevre Hukuku Derneği ile birlikte Türkiye’deki çevre ihlalleri davalarında yüksek mahkemelerce karara bağlanmış olan davaları, ihlal alanları, aktörler, ilgili mevzuat yönünden inceleyerek bir ağ haritası hazırlıyor.
Çevre davaları haberlerinde yanlışlar yapılıyor
Atölyenin birinci bölümünde Birgün Gazetesi’nden Doğu Eroğlu, çevre muhabirlerinin çevre haberlerinde adalet kavramını, katılımcılığı, şeffaflığı ve kamu kaynaklarının nasıl bölüştürüldüğünü sorgulaması gerektiğini belirtti.
Eroğlu, çevre muhabirlerinin hem ekonomiyi hem siyaseti hem de yargı sistemini iyi bilmesinin olmazsa olmaz olduğuna vurgulayarak çevre haberlerindeki yargı kararlarında sık yapılan yanlışlara dikkat çekti.
"ÇED’in yürütmesinin durdurulması, iptali vb gibi yargı süreçleri çok karıştırılan durumlar. Örneğin Gerze’de 6 yıl içinde Gerze’de zafer diye onlarca haber yapıldı. Oysa asıl zafer 28 Şubat 2015’te ÇED sürecinin tamamen sonlandırılmasıyla oluştu. Bu tarz yanlış haberler yerel mücadelenin de zayıflamasına neden oluyor."
Proje süreçlerinde şeffaflık ve katılım yok
Greenpeace avukatı Deniz Bayram ise çevre davalarında yaşanan hak ihlallerini anlattı.
"Pek çok enerji projesinde iki sihirli kelime sunuluyor: kamu yararı. Lisans alma, ÇED raporu ve acele kamulaştırmaların hepsinde kamu yararı gücüne dayanarak kararlar alınıyor. 1993-2014 yılları arasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 47 bin 314 ÇED gerekli değildir, 3796 ÇED olumlu ve sadece 33 ÇED olumsuz kararı verdi.
"ÇED süreci aslında katılımcılık ve şeffaflık sağlaması gereken bir süreçken çevresel tahribata izin verme aracı haline geliyor. ÇED süreci kapsamında yapılan halkın katılım toplantıları da katılım süreci yerine halkı ikna etme sürecine dönüşüyor. Bu toplantılarda da çevrenin nasıl etkileneceği yerine mesela kömür santrali teknolojisi anlatılıyor. Her türlü yasal izinlerin alınacağı belirtiliyor.
"Acele kamulaştırma kararları da aslında sadece yurt savunması vb durumlarda başvurulan bir yöntemken artık tüm projelerde rutin hale geldi. Acele kamulaştırma kararları resmi gazetede yayınlanıyor. Yırca’daki köylü o gazeteyi okumadığına göre bir gün zeytin ağaçlarının olduğu arazinin şirket tarafından çitlerle çevrildiğini görüp şok oluyor. İşte tüm bu hukuki süreç aslında çevre mücadelesinin neden sadece hukuki alana hapsedilmemesi gerektiğini ortaya koyuyor. Tüm mücadeleyi sadece hukuki süreçten medet umarak yürütmek sorgulanması gerekiyor."
Atölye forumla devam etti. (NV)