Aras Yayınları tarafından yayınlanan “Aurora” adlı kitap Arşaluys’un, nam-ı diğer Aurora’nın Çemişgezek’ten Hollywood’a hayatını konu alıyor.
1915 Ermeni Soykırımı’nda 14 yaşında Çemişgezekli bir kız çocuğu olan, maruz kaldığı bedensel ve ruhsal işkencelere rağmen hayatta kalmayı başaran Aurora kendi hikayesinin anlatıldığı Hollywood filminde başrolde oynadı.
Ancak film aniden ortadan kayboldu.
Anthony Slide editörlüğünde yayımlanan “Aurora” adlı kitapta Aurora’nın ve kayıp filmin peşine düşülerek, dikkatimizi hem unutturulmaya çalışılan bir trajediye, hem sinema tarihinde unutulup gitmiş bir yapıma çekiyor.
Kitabın Atom Egoyan tarafından kaleme alınan “Önsöz”ünü aynen yayımlıyoruz…
Önsöz
Anthony Slide’ın kitabı, Ravished Armenia and the Story of Aurora Mardiganian’a ilk rastladığım anı hiç unutmayacağım. İlk kez yayımlanmasından birkaç yıl sonraydı. Küçük bir üniversite kentinde bir konuşma yapacaktım ve kampüsteki dükkânın raflarından birinde kitap gözüme çarptı. Sayfalarını karıştırırken, kitabı tam da o zaman, en beklenmedik yerde keşfetmemdeki ironiyi fark ettim. Neticede üniversiteye, Ermeni Soykırımı’nın geride bıraktığı tortuyu nesillerin süzgecinden geçen travma olarak değerlendiren 2002 tarihli filmim Ararat üzerine konuşmak için gelmiştim. Ararat, gizli, inkâr edilmiş ya da düpedüz unutulmuş hikâyeler üzerine bir filmdi. Ve işte burada, Slide’ın kitabının sayfalarında, benim haberdar bile olamadığım olağanüstü bir hayatta kalma hikâyesi bulunuyordu.
Slide’ın kapsamlı giriş yazısını okurken kendimi, Aurora Mardiganian’ın eşi benzeri olmayan dehşet verici yolculuğunun altında ezilmiş halde buldum. Tutkulu bir Ermeni tarihi öğrencisi olarak -“Ermeni Soykırımı üzerine yaygın dağıtıma giren ilk film” diye duyurulan filmin yönetmeni olduğumu söylemiyorum bile- bu genç kadının çektiklerinden habersiz olmam beni şaşkına çevirdi. “Ermeni Soykırımı üzerine yaygın dağıtıma giren ilk film”in hemen hemen bir yüzyıl önce yapılmış ve neredeyse tamamen ortadan kaybolmuş olduğunu öğrenmiştim sonuçta.
“Süper-survivor” ifadesinin kullanılmasında insanı derinden rahatsız eden bir şey var ve ben bu ifadeyi karmaşıklığının farkında olarak kullanıyorum. Bir soykırım deneyiminin bir başkasından daha korkunç ve olağandışı olduğu fikri bile pek çok düzeyde sorunlu. Ararat için araştırma yaparken, Ermeni Soykırımı’nda hayatta kalanlara dair pek çok trajik hikâye çıktı karşıma, ancak Aurora Mardiganian ın hikâyesi açıkça eşsizdi. Slide’ın giriş yazısında ayrıntılarıyla anlattığı gibi, bu genç kadının, halkının toptan katledilmesine tanıklık ettikten sonra, kendi hikâyesine dayanan bir Hollywood filmi için travmayı yeniden yaşamış olması gerçeği, ticari eğlencelikler üretilirken kişisel travmaların suiistimal edilmesi üzerine ciltler dolusu şey söylüyor.
Aurora’yı bir süper-survivor yapan şey yalnızca ailesi ve cemaatinin yok edilmesine tanık olmakla kalmayıp, bu deneyimin dramatik olarak yeniden anlatılmasına da ilham vermiş olmasıdır. Ne var ki, her iki deneyimin birden karanlıkta kaybolup gitmesine şahit oldu. Ravished Armenia filmi zamanında ticari başarı yakalamış olsa da, filmin tamamının selüloit baskıları hiçbir zaman bulunamadı. Aurora soykırım deneyimini, sonra bu soykırım hakkında bir film yapma deneyimini yaşadı, ardından her iki olayın da tümden ortadan kaybolmasına tanıklık etti - ilki faillerinin inkârı yüzünden, İkincisi filmin maddeten ortadan kaybolması nedeniyle.
Bu iki olayın bir araya gelmesi Aurora’nın survivor konumunu olağandışı bir seviyeye taşıyor. Aurora’nın deneyimi maddi kanıtların değişebilirliğinin yanı sıra, kamuya hitap eden iletişim araçlarının felaketin kalıcı ifadelerini ortaya koymadaki kırılganlığını da gösteriyor. Ravished Armenia’nın yapım ve dağıtım sürecine ilişkin, Slide’ın giriş metninin açıkça ve berraklıkla ortaya koyduğu ayrıntılara girmeyeceğim ancak şu kadarından söz edeyim: Aurora, başına gelenlerden birkaç yıl sonra bu sarsıcı hikâyesini yeniden anlatmış, sinema versiyonunda işkencecilerini canlandıran kostümlü yabancıları izlemiş, ardından filmin promosyonu için, bir sinir krizi geçirene kadar sürecek bir tanıtım turuna çıkmıştı. Bu sırada genç kadının aklından neler geçtiğini hayal etmek çok çarpıcı.
Bu son ayrıntı, bu kitabın ilk baskısında okuduğumdan beri peşimi bırakmadı. Anthony Slide, Aurora’mn “halkın önüne çıkmasının getirdiği sosyal sorumlulukları karşılamakta güçlük çektiği, hem de bir tek kişinin baş edemeyeceği kadar fazla gösterim yapıldığını, bu yüzden de halkla ilişkiler sorumlularının gelecekteki gösterimler için yedi Aurora Mardiganian “benzer”inin filmle birlikte oradan oraya dolaşmasına karar verdiklerini yazıyor. Zavallı Aurora için son darbe olacaktı bu. Slide çaresiz durumdaki genç kadının nasıl kendi canına kıymakla tehdit ettiğini ve nihayet vasilerini dava etmeye çalışacağı New York’a kaçtığını anlatıyor.
Bu anlamda, Aurora Mardiganian ilk “modem” soykırımda hayatta kalmış biri olmanın yanı sıra, çağdaş şöhret kültürünün ilk kurbanlarından biri olmuştu. Aurora’nın gerçek fiziksel varlığını kopyalayıp dağıtıma sokma girişimi, birkaç yıl önce Osmanlı Türkiyesinde yaşadığı dehşetin ardından, onu insan olma niteliğinden mahrum bırakmanın daha ileri bir adımıydı. Bugün ünlülerin “gözden düşme”si fenomenine alışmış durumdayız. Ermeni Soykırımından sağ kurtulan bu genç kadında bunun erken bir örneğini görmüş olmamız mümkün mü? “Ünlüleri zorlama” konusunda yapılan bu erken deney, medyanın doyurulamaz merakı karşısında ruhsal dayanıklılığın sınırlarına dair ikaz edici bir mesel miydi?
Ermeni Soykırımı’nın en dikkat çekici yönlerinden biri, her ne kadar Türkiye’de yaşanan korkunç olaylar o vakitler geniş ölçüde aktarılmış olsa da belgesel film görüntülerinin yokluğudur. Dikkate değer bir fotoğraf arşivi varken (bunların çoğu Alman ordusunda doktor olan Armin Wegner adında bir subay tarafından çekilmiştir), örneğin Suriye çölü boyunca yapılan ölüm yürüyüşünü belgeleyen bir film bulunmuyor. Bu yüzden de, -rahatsız edici şekilde- olayı dramatik imajlarla aktarmak için Ravished Armenia’dan görüntüleri kullanan birkaç “belgesel” var. Dolayısıyla kayıp özgün filmden geriye kalabilmiş sahnelerin, yeni nesil Ermeni okul çocuklarını eğitmek için sinemasal bir “göstererek anlat” etkinliği olarak kurgulanmış olmaları gayet olası.
Ravished Armenia gerçekten de ilk gösteriminden itibaren bir tanıtım aracı olarak kullanıldı. Slide’ın dediği gibi, film “Ermeniler ve Süryaniler için Amerikan Yardım Komitesi için yapılmıştır” ibaresiyle tanıtıldı ve olağanüstü derecede başarılı bir film olarak bu amaç doğrultusunda akıl almaz miktarda para toplanmasını sağladı. Ancak bunun Mardiganian’a maliyeti de dayanılmaz oldu. Mardiganian filmin gösterime çıktığı dönemde ruhsal bir çöküntü yaşamakla kalmadı, çekimlerin kendisi de fiziksel işkence çekmesine neden oldu. Bir noktada, tehlikeli bir sahnede oynarken, ayak bileğini kırdı. Oyunculuğa devam etmek zorunda bırakıldı. Mardiganian, Anthony Slide’a verdiği bir söyleşide, ayağının etrafındaki bandajların açıkça göründüğü sahneler olduğunu, seyircilerin o bandajların “Hollywood’daki barbarlar değil de Türkler tarafından açılan yaraları” sardığını düşünmelerinin beklendiğini söylüyor.
Ravished Armerıia büyük bir sinema yapıtı olarak zamana göğüs gerebilir miydi, bunu asla bilemeyeceğiz. Kalan parçalardan güçlü bir yapım olarak göründüğüne, yapımcılardan birinin hararetle söylediği üzere “büyük bir iş” olduğuna kuşku yok. Film “gişeyi canlandıran” bir yapım olarak görüldü ve birkaç gösterim rekoru kırdı. Sinema sektöründe etkili bir dergi olan Variety, filmin “karakterleri, dekoru ve oyunculukları açısından muhteşem bir yapım” olduğu yorumunu yaptı. Soykırım ve Holokost üzerine yapılan pek çok filmin damgasını vurduğu bir yüzyılda, toplu katliam ve ırk temelli nefret sahneleri içeren ilk filmdi.
Zamana göğüs geren bir diğer şey de -Anthony Slide’ın kitabının bu yeni baskısının da açıkça ortaya koyduğu üzere- Hollywood’un şaşaa ile gaddarlığı tedirgin edici bir şekilde birleştirmesi. Yazar Ermeni Soykırımı gibi büyük bir hikâyeyi bu “süper-survivor”ın benzersiz kişisel yolculuğu üzerinden kurarak dikkate değer bir edebi beceri gösteriyor. Paha biçilemez bu kitap hem sinema akademisyenliğinin benzersiz bir örneği, hem de Ermeni Soykırımının yaşanmasından yüzyıl sonra içinde bulunduğu nazik konum nedeniyle üzücü bir metafor. Burada ilk kez basılmış olan senaryoyu okuyunca, anlatılan hikâyenin çapı bile tek başına insanı etkilemeye yetiyor. Bay Slide, filmden geriye kalmış parçalara vurgu yaparak ve onları kendi bağlamları içinde görerek, kayıp filmin tüm gücünü yeniden canlandırmaya en yakın noktaya ulaşmış. Tarihin içinde neredeyse unutulmuş olan olayın kendisi gibi film de mucize eseri bu sayfalardan yeniden su yüzüne çıkmışa benziyor.
Ben bir Ermeni olarak, sinema tarihçiliği ve akademisyenlik yeteneklerini, sinema tarihinin büyük ölçüde unutulmuş bu sayfasına yönelttiği için Bay Slide’a minnettarım. Aurora Mardiganian’ın hikâyesini anlatarak, ıstırap içindeki bu ruhun cesur ve lanetli yaşamına itibar kazandırıyor. Bu kadının yaşadığı dehşeti hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağız, ancak bu kitap sayesinde bir diriltme eylemine yaklaşmış oluyoruz. (AE/EKN)