"4+4+4" tartışmasından önce de, eğitim sisteminin sıkıntıları sürekli spot ışıklarının altındaydı. Dershanelerin varlığı, okullarda ilköğretim ve lise son sınıflarda alınan uzun raporlar, hangi kurumun öğrencinin geleceği için daha çok çaba gösterdiği ya da hangi kurumun hazır bilgiyi daha konsantre verdiği ara ara da olsa manşetleri süslemeyi başardı bu ülkede.
Ama 30 Mart 2012 tarihinde TBMM "şahane" bir başarı ile 295 adet "evet" oyu sayesinde "4+4+4" sisteminin tümünün kabulünü sağladı. Kabulden önce bile insanların aklını derinden derine oyan ve kendisine ufak bir şekilde yer eden bu sistem, 2012-2013 eğitim öğretim yılında yürürlüğe geçmek suretiyle yerleşti.
Bu süreci aylarca velilerin, uzmanların ve siyaset insanlarının paslaşması izledi. Kimileri "4+4+4" aracılığı ile dindarlığa/dinsizliğe dokundurdu, kimleri bu sistemde çocuğunu 5 yaşında okula yazdırmamak için türlü cambazlıkların peşinde koştu, kimileri de bu sistemin zararlarını söylemekten bitap düştü.
Sonra gün geldi, bu sistemin içinde öğretmen olarak çalışacak eğitimcilerin büyük korkusu KPSS (Kamu Personel Seçme Sınavı) yapıldı. İnanmayacaksınız ama sorular bir anda çeşitli kurum ve kuruluşlarda boy göstermeye başladı. Birçokların dilinde "sorular çalındı" lafları dolanırken ÖSYM yine yapacağını yaptı, "Yok öyle bir şey" manasına gelen bir açıklamada bulundu. Kimse inandı mı? Elbet inanan olmuştur. Ama bu sınava girmiş, sonucundan da medet uman insanlar tanıyan birisi olarak, pek kimsenin kulak astığını düşünmüyorum. ÖSYM de bunun farkına varmış olacak ki, sınava girmiş olan 320 kişinin sınavlarını "nedense" iptal ediverdi. Sınavlarının iptalinin sebebi net olarak bilinmese de akıllara "yüksek bir net, temiz bir kitapçık" ikilisi gelmiyor değil.
Bütün bu çirkinliklere, lekelere, bozukluklara, kısaca insanı her yönüyle soğutan eğitim sistemi gelişmelerine bir yenisi daha eklendi efendim. MED Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Emin Karip öğretmen adaylarının beklediği kılavuzun "çarşamba veya perşembe" gibi açıklanabileceğinden bahsetti. KPSS sonuçlarının geç açıklanması, ardından da bütün bağlı tarihlerin haklı olarak ileriye itilmesi atanacak insanların kafasında müthiş bir sıkıntı yaratıyor olmalı, peki TRT bünyesindeki Özel Gündem programında bunu dile getiren Emin Karip'in açıklamalarını yaklaşık bir zaman çizelgesine oturttuğunuzda ne oluyor biliyor musunuz?
Başvuruların kabul edilmesi 3-9 Eylül, atamaların yapılıp sonuçlarının açıklanması da yaklaşık 11 Eylül. Peki ey okuyucular, biliyor musunuz okullar ilk ve orta derecede ne zaman açılıyor? 1. sınıflar için 10, diğer öğrenciler için ise 17 Eylül.
Şimdi sorarım yetkililere, başka bir okula tayini çıkan ve bunu ayın eylülün 11'i gibi (ya da 3-4 gün erken, ne önemi var) öğrenen bir öğretmenin çalışacağı şehirde ev tutmasını, yerleşmesini, elektriğini, suyunu, yakıt için kullandığı hizmeti, eğer ev tadilat istiyorsa boyasını, tesisatını nasıl yapmasını beklersiniz? Böyle bir şey akla, mantığa, ya da insanların saygınlığına yakışır mı?
Bu insanların öğretmen evlerinden, otellerden, pansiyonlardan başka kalacak yerleri olmaz iken, buraların okullara yakınlığı ya da uzaklığı, günlük kalış bedelleri hiçbir şekilde telafi edilmeye uğraşılmazken bu öğretmenlerden nasıl verimli bir performans bekleyebilir bir insan?
Yahu her şeyi geçtim, bir kıyafetlerini düzgünce, ütülediği gibi asıp koyabileceği bir yeri olmayan öğretmenlerin nasıl düzgünce giyinip okula gitmesini beklersiniz siz? Bu öğretmenlerin; işlerini sefalet içinde, ellerinden geleni yapmak için seçmediğini bilmiyor musunuz? Amacı insanları yetiştirmek, onlara değer katmak olan bir mesleğin çalışma şartlarını değil, asıl yaşama şartlarını kasıtlı olarak yerle bir ettiğinizin farkında mısınız?
Ey yetkililer, en son ne zaman pılınızı pırtınızı toplayıp ev değiştirdiniz? O sıkıntıyı, o uğraşı, o karmaşayı, o kaosu hatırlıyor musunuz? Şimdi de öğretmenlerden bu işi bu kadar kısa sürede ne hakla, ne akla yatkınlıkla bekliyorsunuz ki siz?
Bu soruların hiçbir tanesine bu süreç içerisinde cevap alamayacağımızdan adım gibi eminim, o nedenle her zamanki gibi sesimizi elimizden geldiği kadar çıkarmak, birilerinin de vicdanı olduğunu umup bundan utanç duymasını sağlamak tek şansımız. Ayrıca buradan MEB'e, TBMM'deki o 'EVET' kararını veren 295 vekile, yüksek başarıları ve çabaları için teşekkür ederim. Sadece eğitim sistemini deforme edip küçük yaşta akıllı telefon montajcılarımız olmasını sağlamadılar, ayrıca öğretmenlik gibi psikolojik dengenin karşı tarafa büyük etkisi olduğu bir mesleği de dengesiz hale getirdiler. Öğrencisinin hayatına kendi yaşamının dengesizliği ve sıkıntısı yüzünden dikkat edemeyecek öğretmenlerin sınıflarında sonuç ne olur, hep birlikte göreceğiz ileriki yıllarda.
Eğer çocuğunuz varsa, geçmiş olsun diyorum. Ama Steve Jobs yaşasaydı bu potansiyel iş gücünü görseydi, eminim daha sık telefon ve tablet modeli çıkartmayı isterdi... (SK/HK)