Atalanti, çocukluğundan neler hatırlıyorsun?
Gliru köyünde doğdum, 1941'de... Bu küçük bir köy... Ancak 40 günlükken ailem Lefkoşa'ya taşınmış, ben Lefkoşa'da büyüdüm. Ayios Andreas bölgesinde okula gittim. Babamın Ledra Sokağı'nda ZAKO mağazasının orada, Yeşil Hat'ta yakın bir yerde mağazası vardı, giysiler satardı. Mağazasını sattı. Adı Takis Yemenici'ydi. Daha önce adı Nicolaou idi, ancak ilk işi "yemenya" yapmaktı yani "yemeni" yapmak...
İşinden ötürü "Hangi Takis?" diye sorardı insanlar, "Yemenici Takis..." Böylece kaldı bu soyadı. Babam küçükken çalışmaya gitmiş, o zamanlar Türklerle Rumlar birlikteydi, Türklerden öğrenmiş yemeniciliği Lefkoşa'da. Aydemetli'ydi babam. Bir erkek bir de kız kardeşim var. Ben mimari okumak istiyordum, Yunanistan'a gittim de ama babam beni geri getirtti çünkü kızının uzaklarda olmasına dayanamıyormuş! O zamanlar zordu bu işler...
Geri döndüm ve Sarayönü'nde iş buldum. Memurdum ve radyo lisansı veriyorduk, Kıbrıslı Türk ve Rumlar birlikte çalışıyorduk. Posta Dairesi'nde çalışıyorduk, 1959 yılıydı, o zaman Posta Dairesi veriyordu radyo lisanslarını... Sevim Turgut diye bir arkadaşım vardı. O dönem öğleden sonraları da çalışırdık ama Sevim eve dönmeme izin vermezdi, beni evlerine götürürdü, yemek yerdik sonra işe geri dönerdik. Düğünüme de gelmişti. Dr. Fazıl Küçük'ün kız kardeşinin kızıydı...
Sonra 1963 geliverdi... O dönemde neler hissediyordun?
Evlenmiştim, oğlum doğmuştu. Makarios'a hayrandım. O günlerde olup bitenlere inanamıyordum. Hayatım boyunca hiçbir siyasi partiye üye olmadım. Kocamın Ayasofya'nın yanında bir ofisi vardı, onu kaybetti 63 olaylarında. Teyzelerim Trahona'daki (Demirhan) evlerini kaybettiler, onlar Dikmen'den ilk göçmenlerdi, üç teyzem var ve bir de dayım, göçmen oldular.
Evlendiğimizde kocam evde kalmamı istemişti, o yüzden ayrılmıştım işten. Oğlum Varnavas 1962'de doğmuştu, kızım Christina ise 1965'te... Çocuklarımı büyütüyordum, okula gidiyorlardı. Kocamla bir keresinde İstanbul'a gitmiştik, parke almak için...
Kıbrıslı Türk arkadaşlarımızdan biri de yardımcı olmak için bizimle İstanbul'a gelmişti. Sonra 1974 olayları meydana geldi. O zaman Trodoslar'daydık. O günler çok zor günlerdi. Kıbrıslı Türk arkadaşlarımız bizleri merak ediyordu, iyi miyiz diye... Bu kez kocam Ermu sokağındaki dükkanını kaybetti. Kocam Kostakis Nicolaou kereste tüccarıydı... Çok iyi Kıbrıslı Türk arkadaşlarımız ve müşterilerimiz vardı...
Bu olayların etkisi ne oldu?
Kocam ofisini kaybetti, erkek kardeşim ve dedem dükkanlarını kaybetti, dedem terziydi... Yeşil Hat hayatlarımızı gerçekten ikiye böldü. Her zaman o yolda yürürdüm, kocam Kaymaklılıydı,onun doğduğu ev de Yeşil Hat'ta kalmıştı. Burada kerestelerini tuttuğu ambarları vardı, bir de fabrikası vardı, o da Yeşil Hat'ta kaldı... Trikomo'da (Yeni İskele) bir yazlığımız vardı, onu kaybettik. Girne bizim için büyük kayıptı...
Hep dönüp dolaşıp Girne'ye varıyor konuşmalar. Neydi özelliği Girne'nin ki bu kadar çok şey ifade ediyor senin için? Sosyal yaşamla ilgili birşey miydi? Psikolojik midir? Güzelliği miydi? Neydi?
Bütün bu saydıklarının hepsiydi Girne, canlı bir sosyal yaşam vardı - güzelliği müthişti, Bellapais yukarıda, liman... Herkesin oralarda bir evi vardı, yazlık evi... Yalnızca kahve içmek için ya da plaja gitmek için herkes Girne'ye giderdi. Hafta sonları çoluk çocuk kamp yapmaya giderdik Girne'de, 6.5 mil'de çadır kurardık, yeni yoldan giderdik 20 dakikada. Cuma akşamından gider çadırımızı kurardık hafta sonu için. Pek çok arkadaşım Girnelidir. Girne Kalesi'ni çok severdi çocuklarım... Skarnavis'ten dondurma alırdık çocuklara!
Bunu hatırlıyorum, biz de ablamlarla denizden sonra önünde dururduk ve dondurma alırdık...
Denizden sonra her zaman oradan dondurma alınırdı! Annem de St. Joseph okuluna gitmişti, okul yıllarından Kıbrıslı Türk arkadaşları vardı, arkadaşlarının isimlerini de hatırlıyor. Annem 78 yaşında şimdi, arkadaşlarının hayatta olup olmadığını, onlara ne olduğunu merak ediyor.
Tüm bu kaybettiklerinin yarattığı travmayla başa çıkmayı nasıl öğrendin? Yeşil Hat'la yaşamayı?
Benim felsefem sevgidir. Her şey bir bütündür, günün birinde insanların bir araya gelip "yeniden birlikte yaşayalım" diyeceğine inanıyorum. Bu benim umudum. Çünkü Kıbrıs'ı seviyoruz, referans noktamız Kıbrıs yani, referans noktamız şu veya bu kişi değil. Eğer Kıbrıslı gibi hissediyoruz, bu yeterlidir. İsviçreli bir arkadaşım var, 1974 sonrası adadan ayrıldı ve Avustralya'ya gitti...
Bana bir tavsiyede bulundu, bunu hiç unutmayacağım: "Lütfen Atalanti" dedi "Yunan bayrağını unut, Türk bayrağını unut... Yeniden birlikte olmak istiyorsanız, tek bir ülke istiyorsanız yalnızca Kıbrıs bayrağınız kalsın... Ben İsviçreliyim, bundan da gurur duyarım, Avusturyalı arkadaşlarım var İsviçre'de, Fransız arkadaşlarım var, Almanlar var... Ama tümümüz İsviçreli olmaktan gurur duyuyoruz. Bayrakları unutun, tek bir bayrak bırakın..." Böyle demişti bana Suzie...
Sonra daha da büyük bir kayıp, daha da büyük bir travma yaşadın... 23 yaşındaki kızını yitirdin...
1987'de kocam öldü... Sonra da kızım akciğer kanserine yakalandı, Almanya'ya, İngiltere'ye koştuk kurtarmak için. Kızımı 1993'te kaybettim. Bu kayıptan sonra iki toplumlu kadın grubunun çalışmalarına katıldım, orada Feyziye Hulusi'yle tanıştım. Benjamin Broome'la çalışıyorduk, sanırım o başka bir gezegendendi! Tipik Amerikalılarla alakası yoktu, insandı...
Feyziye Hulusi'yle çalışıyorduk ve o da bana oğlunu savaşta yitirdiğini anlattı. Ben de ona kızımı kanserden kaybettiğimi anlattım. Çocuklarımızı kaybetmemizin yarattığı acı aynıydı. İster kanser olsun, ister savaş, aynı acıydı bu. Kadınlar olarak bu duyarlılığımızla katkıda bulunabiliriz belki barışa, çünkü duyarlıyız...
Bu acının aynı olduğunu hatırlayabiliriz ve Kıbrıs'ta daha fazla acının yaratılmasını önleyebiliriz. Annelere, babalara daha fazla acı verilmemeli çünkü yeni bir savaş yalnızca yeni acılar yaratacaktır, başka hiçbir şey. Hiç kimsenin savaştan kazanacağı birşey yoktur, herkes kaybedecektir. Buna inanıyorum... Şimdi de iki toplumlu korodayım, bu müthiş bir grup, gerçekten sevgiyle çalışan bir grup... Koroda herkes müziğin bayrağı olmadığını, milliyeti olmadığını, dili olmadığını düşünüyor... Bu yalnızca müzik... Ve müzikle barışı getirmeye katkıda bulunabiliriz. En azından bu katkıyı yapabiliriz...
İki toplumlu koroyla İstanbul'a gittiniz, orada neler oldu?
İstanbul'daki konseri çok iyi hatırlıyorum. Bizi dinleyenler o kadar açık yürekle dinliyorlardı ki sanki sevgimizi kabul ediyordular ve bize de kendi sevgilerini aktarıyorlardı. Binlerce insan bizimle birlikte şarkı söylüyordu... Buna inanamıyordum, bunca sevginin bu konserde ortaya çıkacağına...
İstanbul'a giderken biraz kaygılıydım, orada ne olacağını tam bilmiyordum ama çok müthişti... Şimdi de Atina'ya gitmek istiyoruz, bu da gelecek adımımız olacak. Herkese birlikte yaşayabileceğimizi göstermek istiyoruz, belki Atina'da Olimpiyatlarda şarkı söylemeye çalışacağız. Olimpiyat mentalitesi aynı çünkü...
Annan planıyla ilgili neler hissettin Atalanti? Toplumdaki atmosfer nasıldı?
Bu fırsatın kaçırılacağından korkuyorum, bu olanağı yüreğimizle hissedemeyeceğimizden korkuyorum. Yalnızca beynimizle düşünürsek kaçıracağız bu fırsatı. Elbette mükemmel bir plan değil, karşılıksız sevmeyi başarabilirsek Kıbrıs'ı ve Kıbrıs'ı düşünürsek, yalnızca Kıbrıs'ı düşünürsek başarılı olabiliriz. Büyük güçlerin, Amerika'nın, İngiltere'nin, AB'nin kendilerine göre çıkarları var - Kıbrıs'ı Akdeniz'de iyi bir nokta olarak görüyorlar.
Ama ülkemizi birleştirmek için bizzat biz çaba göstermeliyiz. Planda iyi noktalar ve kötü noktalar var. Bunları görebiliyoruz. İstediğimiz bu değildi, Kıbrıslı Türklerin de istediği belki bu değildi. Türkiye ne istiyor, Yunanistan ne istiyor, şu ne istiyor, bu ne istiyor diye değil, Kıbrıslılar ne istiyor diye düşünmeliyiz. İnanıyorum ki sağduyu sonuçta buralara gelecektir, en azından umuyorum...
Eğer birleşik bir Kıbrıs'ı kendimize referans noktası olarak alırsak, yüreğimizde bunu hissedersek başarabiliriz ancak. Daha fazla ne koparabilirim ben diğerinden diye düşünmemeliyiz. Kıbrıs'ı bir bütün olarak düşünmeliyiz...
Pek çok kez kuzeye geçtin, kuzeyi ziyaretlerinde neler hissettin?
Hatırlıyorsun, Bellapais'e gittiğimizde sen de oradaydın... Bellapais her bir Kıbrıslı tadını çıkarsın diye oradadır... Ama tüm Kıbrıs'ın tadını çıkarabilecekken yalnızca bir parçacığını kendimize saklamak istiyoruz. Bu tıpkı çocukların oynadığı resimli bulmaca oyunları gibi, bunu biliyorsun... Eğer parçacığımızı resme yerleştirmezsek, resim tamamlanmaz ama hayır biz kendi parçacığımızı elimizde sıkı sıkı tutup bu benim parçam, ne kadar da güzel bir parça, ne kadar harika bir rengi var, bakın! diyoruz sanki...
Oysa parçacığı o resme yerleştirsek, tüm resmin ne kadar harika göründüğünü görebileceğiz! Bunu çok aptalca buluyorum. Kendi parçacığımızı tüm resme katmalıyız ki tüm resmin tadını çıkarabilelim... Mutluluk parçacık parçacık olamaz, bir bütündür mutluluk. Biz de bir bütünüz, aynı topraklarda doğduk, aynı şarkıları söyledik, aynı geleneklerden geldik...
Seyahat etmeyi çok seviyorsun bir de...
Evet! Ve dünyayı gezdikçe insanların her yerde aynı olduğunu görüyorum... Geçen yıl Güney Amerika'ya gittim, Peru'ya... İnkaların yerini ziyaret ettim, onların çok barışçıl bir halktılar ancak İspanyolların her şeyi mahvetmişti. Oradaki enerjiyi hissettim... Tarihin her zaman aynı olduğunu hissettim, tarihi biz yapmıyorduk, biz yalnızca tarihle bağ kuruyorduk. Peru'da bunu hissettim: pek çok İnka hazinesini İspanyollar bulamamıştı... Onların uygarlığını görebiliyordunuz. İnsanlar birlikte olmak, birlikte çalışmak istiyor.
Aynı tanrılara dua ediyorlar! İster Hıristiyan, ister Müslüman, ister Budist olsun, hepsi aynı gelir bana... Uzun yıllardan bu yana felsefe okuluna gidiyorum, felsefe okuyorum... Dünyada pek çok rolümüz var, anne olarak, arkadaş olarak, eş olarak... Bunlar roller... Varlığımız tüm bu rollerden daha derin bir şey... Seyahat ettiğinizde görebiliyorsunuz bunu. Ben yalnızca fiziksel bir bedenden oluşmuyorum, onun ötesinde bir şeyim... Ve tüm evren böyle. Benim referans noktam gerçek sevgi. Ve bu sevgi paylaşılmalı...
Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların geçmişten birşeyler öğrenebildiklerine inanıyor musun Atalanti? Yoksa daha kat etmeleri gereken uzun bir yol mu var?
Belki de öğrenebilmeleri için bir fırsat verilmedi toplumlarımıza... Politikaydı, büyük güçlerdi, şuydu buydu derken... Güçlü bir halk değiliz. İnsanlık sevgisiyle bağımızı yitirmemeliyiz ve Kıbrıs için iyi olan ne? Bunu düşünmeliyiz... Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların, Türkiyeliler ve Yunanlılardan farklı olduğuna inanıyorum.
Geleneksel olarak farklıdırlar. Daha iyi ya da daha kötü manasında söylemiyorum bunu, yalnızca anlayışları daha farklıdır Kıbrıslıların. Kıbrıslılar için bir komşunun, bir arkadaşın, bir akrabanın anlamı farklıdır. Pek çok geleneğimiz birbirine benzer, düğünler örneğin ya da eğlenceler veya geçmişte panayırlara nasıl katıldığımız...
Diyelim ki bir anlaşmaya varıldı ve önümüzde birlikte çalışmak için yeni fırsatlar doğdu... Barış hareketinden gelen birisi olarak, ne tür çalışmalar gerekeceğini düşünüyorsun?
Barış hareketi olarak öncelikle insanlar arasında anlayış ve güven yaratmalıyız. Şu anda bunlar yok... Benim de korkularım var senin de karşılıklı ziyaretlerde... Yavaş yavaş güveni oluşturmalıyız... Son 28 yılın aramıza kuşkular soktuğunu anlamalıyız. İki toplumlu gruplar oluşturmalı ve ortak deneyimler için yolu açmalıyız.
Bunu yapmak kolay olmayacaktır ama yapmalıyız bunu... Ben kuzeye geçtiğimde bilirim ki Selma'yı bulacağım, Neriman'ı bulacağım, Canan'ı bulacağım, Evrim'i, Pembe'yi... Kuzeye gittiğimde kendimi tuhaf hissetmem çünkü bilirim ki arkadaşlarımı arayabilirim ve yanımda olabilirler. Onların da benim gibi hissettiğini sanıyorum. O nedenle güveni oluşturmakta ilk çalışmaları başlatanların bizler olacağımıza inanırım...
Pratikte ne tür çalışmalar gerek sence?
Örneğin Yeşil Hat üzerinde bir çiftlik kurulabilir, burada organik gıdalar yetiştirilebilir... Umarım ki Yeşil Hat olmayacak ve biz de koro olarak istediğimiz yerde şarkı söyleyebileceğiz! Çocuklarımız birlikte okula gidebilir, gece okulları açılabilir Türkçe ve Rumca öğrenmek için... Öncelikle birbirimizin dilini öğrenmeliyiz, kendi aramızda İngilizce konuşmamalıyız! Birlikte sosyal çalışmalar yapmalıyız - örneğin aile içi şiddet konusunda birlikte çalışma yapabiliriz, Kıbrıslı Türk ve Rum kadınlar için ortak bir kadın sığınma evi kurabiliriz...
Eğer yüreğimizde sevgi varsa, pek çok yol ve yöntem bulabiliriz birlikte çalışmak için... Genç insanlarla birlikte çalışmalıyız çünkü onlar geçmişi yaşamadılar, birbirlerini tanımıyorlar - kafalarında bir imaj var ama bu nasıl bir imajdır? O nedenle genç insanlara fırsat yaratmak gerek birlikte olmaları için - onlar geleceğin politikacıları ve yöneticileri olacak. Onların da çocukları olacak ve onların çocukları da doğru yetişmeli... Gençler büyük umudumuzdur... (SU/NM)
(Bitti)
(*) Bu röportaj dizisi Yenidüzen gazetesinde 2.12.2002'den itibaren 7 gün yayımlandı.